CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun T24 yazarlarıyla yaptığı söyleşi siyasi gündemde yer tuttu.
Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin yol haritasını anlatan, Millet İttifakı’nın ve CHP’nin büyümesine ilişkin görüşleri iktidar değişikliği için attığı adımları gösteriyor.
İktidar yanlısı basının Kılıçdaroğlu’nun açıklamaları arasında en çok beğenip öne çıkardığı şu ifadeleri oldu:
"Muhafazakâr kesimlerle yaptığımız toplantılarda bazen kendilerine takılıyorum, 'Siz kendinize muhafazakâr diyorsunuz ama muhafazakâr değilsiniz. Asıl muhafazakâr bizdik, yıllar yılı değişmemek için direndik' diyorum." (Gülüyor)
İktidar yanlısı basın, bu sözleri Kılıçdaroğlu’nun isabetli bir "özeleştirisi" olarak algılamak istedi ve "muhafazakârlık" sözcüğünden sadece Prof. Dr. Tayfun Atay’ın deyişiyle "dinbaz"lığı onayladığı ve özendiği sonucunu çıkardı!
Oysa Kılıçdaroğlu’nun amacı din ve dince kutsal değerler üzerinden CHP’nin siyaset yapması, Atatürk devrim ve ilkelerinden, özellikle de laiklikten ödün verilmesi değildi.
Kılıçdaroğlu’nun "CHP’nin muhafazarkârlığı"ndan ve "değişime direnmek"ten kastı, laikliği savunacağım derken dinci olmayan dindar insanlara, dini siyaset için istismar etmeyen, işinde gücünde, namazında niyazında olan ama haksızlığa, hırsızlığa, yolsuzluğa, din tüccarlığına bulamamış; adalet, eşitlik, yardımlaşma isteyen mütedeyyin insanları dışlayan bir politikanın yanlışlığına vurgu yapmaktı. Kılıçdaroğlu, bu kesimle CHP arasında bir sorun olmadığını anlatmak üzere temas kurduğunu ve bu kesimi ikna etmeye çalıştığını söyledi. Yoksa iktidara mecbur basının anladığı gibi AK Parti’nin dini istismar eden siyaset anlayışını aklamadı. Ona özendiklerini ve taklit etmek istediklerini söylemedi.
Dolayısıyla iktidar basının buradan Kılıçdaroğlu’nun iktidarı onayladığı, bunu daha önce yapmadığı için bir özeleştiride bulunduğu sonucunu çıkarması gerçeklere dayanmıyor.
Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından hareketle AK Parti’yi taklit edeceği, ondan daha dindar bir görüntü vereceği, dini siyasete alet edeceği sonucu çıkarmak büyük hata olur.
Kılıçdaroğlu’nun yapmak istediği; sağ tabana sıkışmış ama "dinbaz" olmayan kesimin, kamu gücüyle rant üreten, bu rantı kendine bağlı ve bağımlı birkaç şirket ve aile arasında dağıtan iktidara destek veren dindar kesimin bu desteği kesmesini ve israfa, yolsuzluğu, kayırmacılığa karşı CHP’ye destek vermelerini sağlamaktır. AK Parti gibi dini istismar etmek ve CHP’nin Atatürk’ten miras ve ilkelerinden vazgeçmek değildir.
Bu itibarla CHP, sağ partilerini tabanına sıkışmış kesimlerin desteğini almak için AK Parti taklidi yapmaz, yapmamalıdır. O kesimi ikna ederek aydınlatmaya çalışmalıdır, çalışacaktır.
CHP’nin inançlarla ilgili bir sorunu yoktur.
Buna karşın Hilafeti kaldıran ve laik devleti kuran parti olarak 1924 yılından beri saldırı altındadır.
Ancak Atatürk’ün çizdiği ve uyguladığı yolun doğru olduğunu tarih kanıtlamıştır.
İnançlara saygılı bir laiklik anlayışı rahmetli Bülent Ecevit’in Türk siyasi hayatına soktuğu doğru yaklaşımlardan biridir.
Laiklik inançlara saygılı olmalı, inanç sahipleri de devletin laik bir kurum olduğuna saygı göstermeli, ondan ayrıcalık beklememeli, devlet ve siyasi işleri din esaslarına göre yönetmeye kalkışmamalıdır.
Böyle bir anlayışı iktidardaki AK Parti’nin kabul etmesi mümkün değildir. Siyasi varlığını, iktidarını tam da aksi politikaya borçludur.
AK Parti iktidarının en maliyetsiz ve sonuca ulaşmanın en kolay yolu olan "din"i kullanarak elde ettiği gücü kullanarak yarattığı rantı bölüşüm tarzı din ve dince kutsal sayılan değerlere de uygun değildir.
Ancak bunu dindar kesimlere kabul ettirmekte başarılıdır.
CHP tam da bu nedenle dinbazların ipliğini pazara çıkarıp samimi mütediyyin kesimlerin uyanmasını sağlamak zorundadır.
Tarihi görevi budur.