Türk siyaseti cumhuriyet mi, Osmanlı mı tercihine doğru itiliyor.
İktidar, cumhuriyeti geri plana iterken Osmanlı'yı ön plana çıkaran bir propagandaya ağırlık veriyor.
Muhalefet ise doğal olarak cumhuriyet yanlısı.
Tabii, cumhuriyet mi, Osmanlı mı diye sorarken, kastettiğimiz laik cumhuriyet. Yoksa adı cumhuriyet olan ama demokrasiyle, laiklikle hiç ilgisi olmayan birçok ülke var.
Anımsamak gerekirse, AK Parti'de cumhuriyeti "reklam arası, kapatılacak bir parantez" olarak tanımlayan milletvekili bir daha aday yapılmadı. Televizyonda, Atatürkçü TSK'yı tasfiye etmek için, FETÖ'cülerle Kemalist askerleri birbirlerine kırdırdıklarını söyleyen AK Partili Genel Merkez yöneticisi görevinden istifa etmek zorunda kaldı. O gün bugündür de bir daha medyada görülmedi.
Yine televizyonda canlı yayında "ABD, FETÖ ve biz, vesayeti kaldırmak için TSK'ya karşı işbirliği yaptık" diyen eski AK Partili milletvekili de o gün bugündür medyada yok.
AK Parti, bazı uygulamaları eldivensiz söyleyenleri uzaklaştırıyor. Ancak, laik cumhuriyeti değil de Osmanlı'yı göklere çıkaran, yeniden kuracakmış gibi hava veren bir propagandayı da sürdürüyor. Cumhuriyet dönemini ise es geçiyor.
AK Parti'nin cumhuriyeti es geçen yaklaşımı en fazla milli bayramlarda kendini gösteriyor.
İktidarın 23 Nisan'ın, 19 Mayıs'ın, 30 Ağustos'un, 29 Ekim'in ülke çapında coşkuyla kutlanmasını teşvik edecek bir ev sahipliği yaptığı söylenemez. 23 Nisan'ı, "Türkçe Olimpiyatları" toplayarak FETÖ kutlamasına çeviren törenler ancak 15 Temmuz darbe girişiminden sonra kaldırıldı. 23 Nisan eski yıllarda olduğu gibi aynı coşkuyla kutlanmıyor. 19 Mayıs kutlamalarında, öğrencilerin stadyumlardaki tören geçişleri, şiir okumalar, jimnastik gösterilerinin kaldırılmasının üzerinden ise yıllar geçti. Aynı sönüklük 30 Ağustos Zafer Bayramı ve 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı etkinlikleri için de geçerli.
Bu bayramları iktidar değil, muhalefet coşkuyla kutlamaya çalışıyor. İktidar ise Anıtkabir'e veya Taksim meydanına doğru bu kutlamalar için yapılan yürüyüşleri "asayiş" gerekçesiyle engelliyor.
Son örnekler ise Covid-19 salgını bahane edilerek veriliyor.
Baroların bölünmesini öngören yasa girişimine karşı çıkan 60 baro başkanını "korona salgını var" diye Ankara girişinde durduran, yine "korona var" diye Ankara'da 15 gün boyunca her türlü toplantıyı yasaklayan iktidar, baro yasasını bir günde geçirebilmek için Meclis'te bir salonda mesafe falan dinlemeden sabahlara kadar çalıştı.
"Ankara'da korona salgını var, ilaçlıyoruz" diye Anıtkabir'i kapatan iktidar, Ayasofya'nın açılış töreninde cami içinde 1000 kişiye, dışında 350 bin kişiye namaz kıldırdı.
Son olarak "korona salgını" var diye 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamalarını üç kişiyle çelenk koymaya indirgeyip yasaklayan iktidar, 15 Temmuz'u anma törenlerine, Malazgirt zaferinin yıldönümü etkinliklerine korona salgını nedeniyle yasak getirmedi.
İktidar, kurtuluş ve kuruluşun milli günlerini silikleştirirken, Osmanlı'nın kahramanlık günlerini parlatan bir tercih içinde. En belirgin örneği Fatih Sultan Mehmet ve İstanbul'un fethi. Her kutlama, neredeyse İstanbul yeniden fethedilmiş gibi görkemli yapılıyor. Ayasofya'nın açılışı da bir Fatih yüceltmesine ve Atatürk'ün dolaylı olarak lanetlenmesine varacak kadar Osmanlı özlemiyle yapıldı. 15 Temmuz'un yıldönümü ise 29 Ekim'i de aşan bir "kurtuluş-kuruluş" günü olarak kutlanıyor ve tarihe böyle kaydediliyor. Abdülhamit ve hatta Vahdettin, Atatürk'ten daha üstün tutuluyor.
AK Parti kendi dünya görüşüne göre tarihi yeniden yazıyor ve yeni yazılım kabul edilmesine yönelik yoğun bir propaganda yapıyor.
Oysa 21. yüzyılda, elde kılıç-kalkan, at sırtında üç kıtayı nalla damgalamak mümkün değil. Osmanlı'nın kahramanlıklarıyla elbette övünebilirsiniz ancak o kahramanlıkları yeniden yaşayacak, Türkiye Osmanlı İmparatorluğu'nun sınırlarına ulaştıracakmış gibi yapmak hiç gerçekçi değil.
Tarihin akışı Osmanlı, İngiltere, Almaya, Rusya imparatorluklarına doğru değil.
İnsan haklarına, kadın-erkek eşitliğine, akla ve bilime dayalı demokratik laik cumhuriyetlere doğru…
Bu nedenle Türk seçmenini cumhuriyetle Osmanlı arasında bir tercih yapmaya zorlamak günün gerçeklerini değil iktidarın temennilerini yansıtıyor.