Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak Yeni Ekonomi Programı'nı açıkladı.
Bu program, Albayrak'ın açıkladığı ilk program değil. Daha önce de orta vadeli ve iddialı iki ekonomik program daha açıklamıştı. O programlardaki iddialı hedeflerin hiçbiri tutmadı. Gerçekleşmeler hedeflerin çok uzağında kaldı. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçildiği 2018 yılından bu yana ekonomideki makro göstergeler önceki yıllara göre hep kötüye gitti.
Bakan Albayrak'ın dün açıkladığı ve "yeni dengelenme, yeni normal, yeni ekonomi" kavramlarına oturttuğu program 2023'e kadar pembe bir tablo çizdi. Ekonomi 2021'de yüzde 5,8, izleyen iki yılda ise yüzde 5 büyüyecek.
Enflasyon 2020 sonunda yüzde 10.5, 2021'de yüzde 8, 2022'de yüzde 6, 2023'te yüzde 4.9'a düşecek.
Bakan Albayrak, doların 2018 krizinin de üstüne çıkarak 7,85 TL'yi görmesinin ise önemli olmadığını söyledi, "Kur benim için hiç önemli değil, ben hiç işin o tarafına bakmıyorum. Sanayi sağlam, üretim tarafı sağlam. Kur meselesinden, göreceksiniz en kârlı çıkan biz olacağız. Çünkü artık kurun kontrolü bizim elimizde" dedi.
Albayrak, her zamanki gibi gayet iddialı ve iyimser bir konuşma yaptı.
Ancak ekonomideki gerçekler karşısında iyimser olmak çok kolay değil.
Önce şu gerçeği vurgulamak gerekir ki Türkiye ekonomisi büyümüyor, küçülüyor. Bakan Albayrak'a göre 2020'de Gayrisafi Yurtiçi Hasıla (GSYH) tahmini 702 milyar dolar, 2021'de tahmini 735 milyar dolar, 2022'de tahmini 801 milyar dolar, 2023'te ise tahmini 875 milyar dolar olacak.
Bu iyimser hedefler bile 2019 yılı öncesindeki milli gelir rakamlarının altında. Türkiye, 761 milyar dolar, 850 milyar dolar gayri safi yurt içi hasılalara ulaşmış hatta 900 milyar doları aştığı yıllar olmuştu.
Ekonomik krizden geçtiğimiz bu dönemde Türkiye'nin yüzde 5 ve üzeri reel büyüme sağlaması için hem iç hem de dış sermayenin büyük yatırımlar yapması lazım. Oysa 2020'nin ocak ayından eylül ayına kadar sadece portföy yatırımlarından14 milyar dolarlık yabancı sermaye kaçışı oldu. Reel sektöre yabancı sermaye yatırımı gelmedi. Yerli sermaye de reel sektörde büyük bir yatırım yapmadı.
Albayrak'ın "oraya bakmıyorum, önemli değil" dediği döviz fiyatları fırlamış durumda.
Reel ekonomisi ara malı olarak dışa bağımlı Türkiye'de doların değer kazanması, TL'nin değer yitirmesi çok önemlidir. Üretim için vazgeçilmez hammadde ve ara malı ithalatı dolarla yapıldığına göre, kurun yüksek olması üretim maliyetini ve dolayısıyla maliyet enflasyonunu artıracak bir faktördür.
Petrol ürünleri başta olmak üzere doğalgazda hemen hemen tümüyle dışa bağımlı olan Türkiye'de "döviz yükselmesi önemli değil" demek gerçeğe gözlerini kapamak olur.
TL karşısında sürekli yükselen doların hazineye maliyeti de çok yüksektir. Doların yükselmesi demek dış borcun yükselmesi demektir.
İktidara yakın, sayıları 10'u geçmeyen altyapı projelerini üstlenen holdingler sözleşmelerini dolar üzerinden yapıyorlar ve hazineden dolar üzerinden garanti istiyorlar. Ayrıca anlaşmazlık halinde de Türk mahkemelerini değil İngiltere mahkemelerini yetkili kılıyorlar.
İktidara yakın Türk iş insanlarının bile Türk Lirası'na ve Türk yargısına güvenmediği bir ortamda, yabancı sermaye nasıl gelip Türkiye'de yatırım yapacak?
Dün itibariyle 7,85 TL'yi gören doların, 2021'de yıllık ortalamasının 7,67 TL, 2022'de 7,87 TL, 2023'de ise 8.00 TL olması bekleniyor. Türk vatandaşlarının Türk Lirası'na güvenmeyip 25 milyar dolarlık döviz ve altın satın aldığı bir ortamda bu nasıl gerçekleşecek? Bu vatandaşlar döviz ve altınlarını neye güvenerek bozdurup ekonomiye katacaklar, yabancılar neye güvenip Türkiye'ye oluk oluk dolar akıtacaklar?
İşsiz sayısının 10 milyonu aştığı, gençler arasında işsizlik oranının yüzde 30'a vardığı bir ortamda, reel sektör yatırımları artmadıkça işsizlik nasıl düşürülecek?
Bu hedeflerin gerçekleşmesi hiç mümkün değil mi?
Elbette mümkün, ancak bunun için Türkiye'nin demokratik hukuk devleti niteliğini kazanması, hukukuna güven duyulması ve yargısının da gerçekten tarafsız ve bağımsız olması gerekir.
Bu sağlanmadan ortaya konulan hedeflere ulaşılması mümkün değildir.