Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, dün TBMM’de yeni yasama yılının açılış konuşmasında, “Fırat’ın doğusuna harekât” sinyalini her zamankinden daha güçlü verdi. ABD’ye, “Türkiye’nin kaybedecek bir günü olmadığını, mevcut yöntemlerle arzu edilen hedeflerin hemen hemen hiç birine ulaşılmadığını, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarında yaptığımız gibi kendi yolumuzu kendimizin açmasından başka çare kalmadığını” söyledi.
Erdoğan, Meclis’ten çıkarken gazetecilerin sorusu üzerine de “bir gece ansızın gelebiliriz” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna gireceğini bir yıla yakın süredir söylüyor. Tekrarlanan bu söylem sürecinde ABD ile yürütülen müzakereler sonucu güvenli bölge konusunda bir uzlaşmaya varıldı.
Bu uzlaşmanın gereği olarak TSK ile ABD askerleri arasında bir Müşterek Harekât Merkezi de oluşturuldu. İki ülke zırhlı araçlar ve helikopterlerle zaman zaman ortak devriye görevi de yaptı. Bir süre sonra birkaç kez Türk F-16’ları da Suriye hava sahası üzerinde uçtu.
Bu ortak çalışmalar devam ederken Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu tarz bir işbirliğinin yeterli olmadığını, Türkiye’yi tatmin etmediğini, ABD’nin oyalama yaptığını ve hatta PKK için güvenli bölge istediğinin anlaşıldığını duyurdu.
Türkiye’nin beklentilerinin karşılanmaması halinde TSK’nin harekât yapacağını da birkaç kez daha söyledi ve “Eylül’ün sonuna kadar” diyerek süre verip New York’a uçtu.
New York’ta kısa bir telefon görüşmesi dışında ABD Başkanı Trump’la yüz yüze görüşme olanağı bulamadı.
Erdoğan Türkiye’ye döndüğünde ABD’ye verdiği süre dolmuştu. Önceki gün toplanan MGK’dan sonra, dün TBMM’de üzerine basa basa harekât için kaybedecek bir gün bile kalmadığını vurguladı.
Bu kadar sık ve bu kadar güçlü ifadelerden sonra Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna bir harekât düzenlemesi şaşırtıcı olmayacaktır.
Tabii bu harekâtın boyutunu, kapsamını, süresini bilmek mümkün değil. Ancak Cumhurbaşkanı, 30 kilometre derinliğinde 480 kilometre uzunluğunda bir güvenli bölge tarifi yapıldığına göre, harekâtın hedefinin bu olacağı tahmini yapılabilir.
Türkiye’nin stratejik hedefinin, Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumak, ABD’nin kurup güçlendirdiği PKK devletçiliğini etkisiz kılmak olduğu düşünülürse, bu hedeflere ABD ile birlikte ulaşmanın mümkün olmadığı açık bir gerçektir. Suriye’nin kuzeyinde kendine bağımlı bir PKK devletçiliği kurmak isteyen ABD ile Türkiye’nin çıkarları örtüşmeyeceğine göre işi ABD ile yürütmeye çalışmak zaten garip bir çelişkiydi.
Erdoğan’ın dünkü sözleri iktidarın da bu gerçeği gördüğünü gösteriyor.
Türkiye, ABD’yi karşısına alarak böyle bir harekâtı nasıl gerçekleştirebilir?
Kuşkusuz Milli Güvenlik Kurulu’nda operasyonun bu boyutu da değerlendirilmiştir. Böyle bir harekâta ABD destek vermeyeceğine göre, Türkiye’nin diğer aktörlerle iş birliği araması doğal olur.
Örneğin Şam üzerinde etkili olan Rusya ve İran’la bir uzlaşma sağlanması Ankara’nın elini rahatlatacak bir durumdur.
Tabii Rusya ve İran’dan daha da önemlisi bu çapta bir harekât için Şam yönetiminin desteğini almaktır.
Suriye’nin toprak bütünlüğü ve siyasal birliğinin sağlanması diğer devletlerden önce Suriye’nin stratejik hedefidir.
ABD’nin tuttuğu Fırat’ın doğusundaki bölgede devletleşen PKK-PYD-YPG’nin, Şam tarafından daha kısa bir süre önce “terörist” ilân edilmesi Ankara’nın Şam’la temas ve işbirliği kurmasını kolaylaştıracak bir gelişmedir.
Bu olgular yeni ortaya çıkmış değildir. Ancak Ankara, Esad’ın gitmesi gerektiği konusundaki ısrarını bırakmış olsa da Şam’la temas ve işbirliğine yönelmeye hiç niyetlenmedi. Elbette Esad’ın iç savaş öncesi ve sırasında kendi vatandaşlarına karşı işlediği insanlık suçları sorgulanması gereken suçlardır. Bu ayrı bir konudur. Bunun takibi koşullar elverdiğinde ayrıca yapılır. Ancak bugün Şam’daki resmi yönetimin başında Esad bulunduğuna göre Suriye’nin desteğini almak ABD’ye karşı Türkiye’nin elini güçlendirecektir.