Son 24 saat içinde ABD Başkanı Donald Trump’ın yaptığı açıklamalara bakınca, “Kaç tane Trump var” sorusunu sormamak elde değil.
Önceki gün, “Suriye’den çekilme zamanımız geldi, bu saçma sapan sonu gelmez savaşta daha fazla kalmamızın anlamı yok. 3 ay kalacaktık, yıllar oldu. Bundan sonra DEAŞ’tan Türkiye sorumlu olacak” diyen bir Trump.
Aynı gün “Türkiye sınırları aşarsa ekonomisini mahvederim, yok ederim, daha önce yapmıştım” diyen bir başka Trump.
Dün, “Birçokları Türkiye’nin büyük bir ticaret ortağı olduğumuzu unutuyor. Türkiye NATO’nun önemli bir müttefikidir. F-35’lerin çelik gövdesini Türkiye üretiyor” diyen bir Trump.
Aynı konuşmasının sonunda, “Türkiye zaruri olmayan bir çatışmaya girerse ekonomisi ve para birimi bakımından yakıcı sonuçları olur” diyen bir başka Trump.
Bugün veya yarın bir başka açıklama ile karşımıza bambaşka bir Trump çıkmayacağının da garantisi yok.
ABD Başkanı sadece ülkesi için değil dünya için de başlı başına ciddi bir soruna dönüşmüş oldu.
Hakkındaki azil soruşturması da düşünülürse seçim dönemini tamamlayıp tamamlayamayacağı konusunda kuşkular her konuşmasında biraz daha artıyor.
Böyle bir başkanı ABD tarihi görmemiştir.
Peki Türkiye hangi Trump’ı esas alarak politika belirleyecek? Hangi sözüne güvenerek adım atacak?
Trump’ın bir sarkaç gibi iki uçta gidip gelen düşünceleri bu sorulara yanıt vermeyi zorlaştırıyor.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 13 Kasım’da ABD’de Trump’la yapacağı görüşme durumu değiştirir mi? Bir tahminde bulunmak mümkün değil, çünkü Trump o görüşmede Erdoğan’a söylediklerinin tam tersi bir tweet atabilir. Görüşmede belirlenen durum yeniden değişebilir.
Türkiye’nin, Trump’ın bu hiç de sağlıklı görünmeyen halini göz ardı etmeden kendi yolunu çizmesi gerekiyor.
Trump’a verilmesi gereken ilk mesaj, Türkiye’nin canı istediği zaman yakışıksız ifadelerle tehdit edeceği, canı istediği zaman öveceği bir çadır devleti olmadığını hatırlatmaktır.
Ankara, ikinci kezdir Trump’ın “ekonominizi mahvederim” tehdidine karşı hak ettiği düzeyde bir karşılık vermekten çekiniyor. Türkiye’nin bu tutumu karşısında Trump, "hem güçlü hem haklı” olduğunu düşünüyor olacak ki cüretini artırıyor.
Suriye’de ABD’nin himayesine girmiş olan terör örgütü PKK-YPG de Trump’ın gel-git’leri karşısında ne yapacağını şaşırmış durumda. Trump’ın Türkiye hakkındaki dengesiz açıklamaları karşısında, bazen umutlanıyor, bazen yeni hamiler aramaya yöneliyor.
Son örneği dün yaşandı.
ABD’nin çekileceğini açıklaması ve Türkiye’nin askeri harekâtta kararlı olduğunu yineleyip hazırlık operasyonlarına başlaması karşısında YPG sözcüleri Şam’a yanaşarak hükümet güçlerine katılmanın masadaki seçenekler arasında olduğunu açıkladılar. Suriye Dışişleri Bakan Yardımcısı da PKK-YPG’ye hükümet güçlerine katılma çağrısı yaptı.
Ankara’nın Şam’ı yok sayması, PKK-YPG’nin Şam’la işbirliğine yönelmesine yol açabilir. Böyle bir gelişmeden sonra Rusya ve Şam yönetimi Türkiye’nin askeri harekâtını önlemeye, önleyemese bile sınırlamaya çalışacaktır.
ABD’nin de Trump ne derse desin, TSK’yı engellemek için çaba göstereceği açıktır. Keza, PKK ve DEAŞ’ın Türkiye içinde eylemlere yönelmesi de bir olasılıktır.
Trump’ın hiç güven vermediği bir ortamda, Türkiye bölge ülkeleri ve özellikle Şam’la işbirliği seçeneğini yok etmemelidir.