Türk Silahlı Kuvvetleri’nin savaşta olduğu veya yurtdışı görevi üstlendiği dönemlerde Türk kamuoyu birlik ve beraberlik içinde güçlü bir iç cephe oluşturmuştur.
Kıbrıs Barış Harekâtı ve terörle mücadele için sınır ötesi harekâtlarda olduğu gibi…
Böyle dönemlerde muhalefet partileri de iktidarın aldığı kararların arkasında durur, ulusal çıkarı önceler ve iç cephede gedik açılmasına izin vermezdi.
Suriye olayına baktığımızda bu iç cephe açısından şu saptamaları yapabiliriz.
Ana muhalefet partisi CHP ve lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Suriye iç savaşı başladığında Türkiye’nin bu sürecin dışında kalması gerektiğini savundu. Türkiye’nin Orta Doğu bataklığına girmemesi gerektiğini vurguladı. Ankara’nın Esad’ı devirmek üzere izlediği politikanın yanlışlığı üzerinde durdu ve Şam’la temas kurulmasını önerdi.
Ancak, iç savaşın ileri aşamalarında, özellikle ABD-PKK ortaklığının Suriye’nin kuzeyinde koridor şeklinde bir devletçik kurma girişimleri somutlaşınca, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bu planı önlemek üzere Suriye’ye girmesi kararlaştırıldı.
Türk Silahlı Kuvvetleri önce Fırat Kalkanı operasyonuyla Cerablus bölgesinde DEAŞ’la mücadele ederek bölgeyi teröristlerden temizledi. CHP dahil olmak üzere muhalefet bu harekâta destek verdi.
İkinci harekât ise Zeytin Dalı adıyla Afrin’e yapıldı. Bu kez hedef bölgedeki PKK-YPG’ydi. Operasyon, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin PKK-YPG’yi bölgeden çıkarmasıyla sonuçlandı. İç cephede gedik yoktu. Muhalefet bu harekâta da destek verdi.
Üçüncü ve öncekilerden daha büyük bir harekât Barış Pınarı adı altında yapıldı. Harekâtın hedefi Türkiye-Suriye sınırı boyunca 440 kilometre genişliğinde 30-35 kilometre derinliğindeki bir bölgeyi kontrol altına almak, PKK-YPG’yi buradan da çıkarmaktı. Bu harekât Rusya ve ABD’nin girişimleri ve Ankara’ya PKK-YPG’yi güvenli bir uzaklığa çekecekleri taahhüdüyle yarıda kesildi. Bu harekât sırasında da CHP’den bir itiraz gelmedi. İç cephe bütünlüğü korundu.
Ancak aynı durumun İdlib ve Libya konusunda geçerli olduğunu söylemek zor.
İdlib’teki ve Libya’daki askeri harekâtlar konusunda CHP başta olmak üzere muhalefetten itiraz var. Nitekim Meclis’te Libya’ya asker gönderilmesi tezkeresi görüşülürken CHP "hayır" oyu kullanarak bu karara muhalefet etti.
İlk üç harekâta itiraz etmeyen muhalefetin İdlib’e ve Libya’ya itiraz etmesinin nedenleri üzerinde durmak gerekir.
CHP’nin İdlib’e itirazının temel nedeni, Türkiye’nin bu bölgeye sıkışmış olan cihatçı radikal grupları koruyup kollayan bir pozisyonda olmasıdır. Türkiye’nin HTŞ adı altında toplanan cihatçı radikal grupların da hamisi gibi bir izlenim vermesinin doğru olmadığını düşünen CHP, bu harekâtı desteklemedi. İdlib’de PKK-YPG’ye veya DAEŞ’e karşı bir mücadele verilmediği için İdlib konusunda iktidarı desteklemedi.
CHP aynı tutumu Libya için de gösterdi. Libya’ya asker gönderilmesine karşı çıktı. Muvazzaf ve emekli subayların Libya’ya gitmesine, ayrıca Suriye Milli Ordusu’ndan bazı ekiplerin de oraya gönderilmesine karşı çıktı. Libya’da iki şehidin Türkiye’ye getirilip törensiz defnedilmesine de kamuoyundan tepki geldi.
İdlib konusunda iktidarın ortaya koyduğu gerekçeler CHP’yi ikna etmiş değil.
Oysa şehitlerin verildiği bir ortamda, TSK’nın yurtdışında gerçekleştirdiği operasyonlar konusunda muhalefetin ikna edilmesi çok büyük önem taşır. İktidarın kamuoyuna açık biçimde olmasa dahi ana muhalefet partisi başta olmak üzere muhalefet partilerini bilgilendirmesi, onları ikna ederek desteğini alması veya itirazlarını dikkate alarak karar vermesi en doğru yoldur.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yurtdışında gerçekleştirdiği harekâtlar ve şehitler konusunda muhalefetin bilgi istemesi demokrasinin doğasına uygun bir taleptir.
Türk askeri yurtdışında görev yaparken iç cephenin güçlü tutulması için de gereklidir.