23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı, Koronavirüs salgını nedeniyle sokağa çıkma yasağı altında kutlamak zorunda kaldık.
TBMM’nin kuruluşunun 100. yılını ve dünyanın tek çocuk bayramını okullarda, sokaklarda, evlerde coşkuyla kutlamak mümkün olmadı. Ancak, Atatürk devrimlerine, ulusal egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğuna, demokratik laik Türkiye Cumhuriyeti’ni geleceğe taşıyacak çocuklarımıza inanancı ve güveni tam olanların, 100. yıl bayramını yüreklerinde büyük coşkuyla kutladıklarından eminim.
Atatürk ve emanet ettiği eseriyle ne kadar övünsek azdır, ancak ikinci 100 yıla girerken Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı gününde, hem ulusal egemenlik hem çocuklar konusunda çok ciddi sorunlar ve geriye gidişler yaşadığımız gerçeğini de kabul etmemiz gerekir.
Atatürk’ün 100 yıl inşa ettiği; tam bağımsızlık, TBMM’de ifadesini bulan millete dayalı ulusal egemenlik, laik, demokratik cumhuriyet ve bilimi rehber edinmiş eğitim sistemiyle büyüyen çocuklara devredeceğimiz Türkiye Cumhuriyeti’nin bu niteliklerinin çok fazla aşındığı bir dönemden geçiyoruz.
Ulusal egemenliğin TBMM eliyle demokratik temsil ve denetimin kullanılması açısından baktığımızda, bugünkü siyasal sistemde bir işlerliliği kalmadığı görülüyor.
Bugünkü bayramın ikinci alanını oluşturan çocukları emanet ettiğimiz eğitim sistemine baktığımızda da, mevcut sistemin laik, bilimsel temellere dayalı olduğu söylenemez.
Bu sorunlar ve gerçekler karşısında Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci 100 yılına giremeye yaklaşırken, Türkiye’nin yeniden bir inşa sürecine ihtiyacı olduğu çok açıktır.
Bugün TBMM de dahil olmak üzere Cumhuriyet’in temel değerleri ve kurumlarının işlevlerini laik, demokratik hukuk devleti kurallarıyla işlediğini söylemek pek mümkün değildir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin bu niteliklere, kurumlara ve kurallara ihtiyacı olduğunu görenlerin başında kurucu parti sorumluluğu taşıyan CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu geliyor.
Yeniden inşa ihtiyacından hareketle ikinci 100 yılda, "Alçakgönüllü Bir Uygarlığın İnşasına Çağrı" başlığıyla, 22 Nisan günü Cumhuriyet gazetesinde yer alan ve dün TBMM'de okuduğu makalesi, cumhuriyet değerleriyle sorunu olmayan siyasi partilerin, üniversitelerin, sendikaların, meslek kuruluşlarının, diğer sivil toplum örgütlerinin üzerinde düşünmesi ve tartışması gereken somut öneriler içeriyor.
Kılıçdaroğlu’nun yeniden inşa paketi olarak nitelendirilebilecek somut önerileri özetle şöyle:
1. Tüm toplumsal, siyasal ve kültürel kesimlerin katılımıyla yeni demokratik bir anayasa yapmalıyız. Bu anayasanın temeli, "yasama, yürütme ve yargının ayrılığı" demek olan kuvvetler ayrılığı ile keyfiliği önleyecek denge/denetim esasına dayanmalıdır.
2. Yeni anayasanın omurgası "Cumhuriyetin demokrasiyle taçlandırılması" olarak nitelendirdiğimiz yeni ve güçlü demokratik parlamenter sistem olmalıdır. Bu kapsamda antidemokratik tüm yasalar, kararnameler, kararlar, yönetmelikler, genelgeler ve tüzükler mevzuatımızdan temizlenmelidir. Unutulmamalıdır ki demokrasiyle taçlandırılmış Cumhuriyetimizde; fikir, düşünce ve inanç özgürlüğü ile medya ve sendikalaşma dahil örgütlenme özgürlüğünün önündeki tüm engeller de kaldırılmış olacaktır.
3. Kuvvetler ayrılığı ilkesinin ve hukuk devletinin en önemli ayaklarından biri olan yargı kurumunun tam bağımsızlığı, geri dönülmesi mümkün olmayacak şekilde kesin kurallara bağlı olarak tesis edilmelidir.
4. Kuvvetler ayrılığı ilkesinin bir diğer önemli ayağı da yasamadır. TBMM’de milli iradenin en geniş haliyle temsil edilmesini sağlayacak yeni bir seçim sistemi yaşama geçirilmelidir.
5. Kuvvetler ayrılığı ilkesinin bir diğer önemli ayağı da yürütmedir. Yürütme, tüm icraatlarıyla mutlak denetime ve hesap verebilirliğe açık olarak kurgulanmalıdır. Örneğin yürütme erkinin sorumluluğu altında olan tüm kamu kurum ve kuruluşları, TBMM adına görev yapan Sayıştay’ın tam denetimine açık olmalıdır.
6. Yerel yönetimlerin, rant ilişkilerini düzenleyici kurumlar olmaktan çıkartılarak, refah devletinin asli unsurları haline getirilmeleri sağlanmalıdır.
7. Kamu istihdamında nepotizmden uzak, liyakate dayalı personel politikasına ivedilikle geçilmelidir.
8. Liyakata dayalı istihdam politikaları kapsamında özellikle eğitim, sağlık, sosyal güvenlik ve güvenlikte "sıfır" istihdam açığı hedeflenmelidir.
9. Vatandaşlarımıza asgari bir gelir düzeyi mutlaka sağlanmalıdır. Bu bağlamda "Aile Yardımları Sigortası" vakit geçirmeksizin uygulamaya konulmalıdır. Tüm vatandaşlarımızın asgari gelir güvencesi (Aile Yardımları Sigortası) olmalıdır.
10. Vergi politikamız, dolaylı vergiler yoluyla verginin tabana yayılması şeklinde organize edilmiştir. Oysa vergi tavana doğru, gelir tabana doğru yayılmalıdır.
11. TÜİK verilerine göre her üç çalışandan biri kayıt dışıdır. Kayıt dışı istihdamla toplumsal destek sağlanarak mücadele edilmelidir
12. Kamu harcamalarındaki israf ve kayırmacılık Türkiye ekonomisinin üzerinde ağır bir yük yaratmaktadır. Kamudaki savurganlık düzeyindeki harcamaların kısıtlanması sadece iktisadi değil, aynı zamanda ahlaki bir zorunluluktur.
13-Türkiye sanayisi, katma değeri yüksek ürün üretimi hedefiyle yeniden yapılandırılmalıdır.
14. Sağlık hizmetlerine önkoşulsuz erişim bir haktır ve ücretsiz olmalıdır. Sağlık hizmetleri, refah devletinin en önemli uygulama alanlarından biri olarak yeniden -özel sektörle de koordineli bir biçimde- kamunun etkin olduğu bir yapıya dönüştürülmelidir
15. Anayasada da tanınmış olan konut hakkı, refah devletinin mutlak güvencesi altına alınmalıdır. Bir başka temel hak olarak gıdaya sağlıklı koşullarla erişim hakkına ilişkin yapısal düzenlemeler yapılmalıdır.
16. Eğitim, Türkiye’nin kalkınma stratejisinin en önemli, en temel parçası olarak yeniden ve paydaşlarıyla birlikte planlanmalıdır. Eğitim politikalarının tek hedefi fikri hür, irfanı hür ve vicdanı hür nesiller yetiştirmek olmalıdır. Üniversitelerimizde, her türlü fikir, düşünce özgürce tartışılmalı, her türlü bilimsel çalışma özgürce yürütülmelidir. Eğitimin tüm aşamaları ücretsiz olmalıdır."
Kılıçdaroğlu’nun önerileri, ortak bir çalışmadan sonra Millet İttifakı’nın yeniden inşa programı haline dönüşebilecek niteliktedir.