Türkiye yüksek enflasyon-yüksek faiz-yüksek döviz-yüksek işsizlik sarmalı içinde ağır bir ekonomik krizden geçiyor. Türk ekonomisi ciddi biçimde küçülüyor.
İktidar sözcüleri ise bu gerçeği reddediyor. Türkiye’de ekonomik kriz olmadığını hatta iyiye gittiğini savunuyor. Bu söylemi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da kullanıyor.
İktidar söylemde krizi kabul etmiyor ama belgelerde ekonomik alandaki başarısızlığı itiraf ediyor.
Bu gerçeği ortaya koyan en önemli belgelerden biri 11. Kalkınma Planı.
Her fırsatta Türkiye’nin 100. kuruluş yıldönümü olan 2023 odaklandığını belirten ve hedeflerini açıklayan iktidarın, bu hedefleri kendi eliyle ortadan kaldırması gerçekleri kabullendiğini gösteriyor.
Türkiye, hedeflerini yaklaşık yüzde 50 oranında düşürmüş durumda. Bu, iktidarın Türk ekonomisinin ciddi bir kriz içinde olduğu ve küçüldüğü gerçeğini itiraf ettiği anlamına geliyor.
11. Kalkınma Planı (2019) Türkiye’nin Gayri Safi Milli Hasılası’nın (GSMH) 2023 yılında 1.1 trilyon dolar olmasını hedefliyor. Oysa 2013 yılında açıklanan 10. Kalkınma Planı’nda bu hedef 2 trilyon dolar olarak belirlenmişti. Hedef bu yıl yarı yarıya düşürülmüş.
Yeni plana göre kişi başına milli gelir 12 bin 224 dolar olarak belirlenmiş. Bu rakam 10. Kalkınma Planı’nda 25 bin dolardı. Bu hedefte de yarı yarıya bir düşüş var.
11. Plan ihracat hedefini 226,6 milyar dolar olarak öngörüyor. 10. Kalkınma Planı’nda bu hedef 500 milyar dolardı. Düşüş yine yarıya yakın.
Yeni planda işsizlik yüzde 9.9 olarak planlanıyor. Önceki planda ise hedef yüzde 5’ti. İşsizlik hedefi iki katına çıkmış görünüyor.
Yarıya düşürülmüş bu hedeflerin tutturulması bile çok zor görünüyor.
Bu hedeflerin tutturulması için Türkiye’nin 2023 yılına gelindiğinde yüzde 30 büyümesi gerekiyor. Bunun anlamı Türkiye’nin bu yıldan başlayarak her yıl ortalama yüzde 6 büyümesi demektir. Oysa Türkiye küçülüyor.
Türkiye’de kişi ayına milli gelir 11 bin 500 dolara çıkmıştı, şu anda 9 bin 500 dolara gerilemiş durumda. Keza GSMH 850 milyar dolara yükselmişti, şu anda 730 milyar dolara geriledi. Gerileme devam ediyor.
Bu ekonomik gidişle Türkiye’nin yarıya indirdiği hedeflerine ulaşması için ekonomik mucize gerekecektir.
AK Parti tek başına iktidara Türkiye’nin ağır bir ekonomik krize sürüklendiği ve çıkmak için IMF programı uyguladığı 2002 yılında gelmişti.
Seçmen, ekonomik kriz sonucunda DSP-ANAP-MHP koalisyonunu iktidardan düşürmekle kalmamış, muhalefetteki DYP ile birlikte bütün partileri Meclis dışında bırakmıştı. Yeni Meclis AK Parti ve CHP’den oluşmuştu. Ekonomik krizin faturası iktidarıyla muhalefetiyle Meclis’teki bütün partiler açısından çok ağır olmuştu.
AK Parti’nin 17 yıllık tek başına iktidarında 31 Mart yerel seçimleri ile 23 Haziran İstanbul seçimlerinde aldığı ağır yenilginin belirleyici nedeni ekonomideki kötü gidiştir.
11. Kalkınma Planı’nda belgelendiği gibi Türkiye son 10 yıldır ekonomik hedeflerini tutturamamış, aksine hep altında kalmıştır. Son birkaç yılda ise ekonomik kriz iyice derinleşmiş ve işsizler ordusu üretmeye başlamıştır.
Bu tablo içinde AK Parti’nin eski seçim başarılarına ulaşması çok zordur.
AK Parti’nin 17 yıllık iktidarında kısa Dışişleri Bakanlığı dönemi hariç 15 yıla yakın süre ekonominin başında Ali Babacan vardı. 2015 yılında yine Merkez Bankası Başkanlığı ile ilgili bir görüş ayrılığı nedeniyle Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kabine dışı bırakıldı.
Şimdi ise 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de desteklediği bir yeni parti oluşumu için AK Parti’den istifa etti.
Babacan’ın ekonomi yönetiminde başarılı görülmesi, bugün başlattığı yeni parti kurma girişimine gösterilen ilgi ve beklentinin en önemli nedenidir. İç ve dış ekonomik çevrelerce Babacan’ın eski dönemde kendisine atfedilen başarının bu beklentinin temel etkenlerinden biri olacağı söylenebilir. Diğer etkenler ise AK Parti’nin kuruluş ve Avrupa Birliği değerlerinden uzaklaşması, iktidarın çok sıkı şekilde merkezileşmesi ve Cumhurbaşkanı’nın elinde toplanması, ekonomi ve dış politikada iktidarın çizdiği zikzaklar ve Cumhurbaşkanlığı-hükümet sisteminde görülen tıkanıklar sayılabilir.
AK Parti, ekonomik kriz ve yerel seçimlere yansıyan siyasi sonuçlarıyla iktidarının en zor dönemine girmiş durumdadır.