Koronavirüs salgını çok ciddi bir küresel soruna dönüştü.
Çin’de başladı, tüm Avrupa’yı ve Amerika’yı vurdu.
Türkiye de virüsten ciddi boyutta zarar görüyor.
Dünyada her gün yüzlerce kişi bu virüs nedeniyle yaşamını yitirirken Türkiye’de can kayıpları ve vaka sayıları her geçen gün artıyor.
Sağlık personeli, bilim insanlarımız virüsle mücadele ediyorlar. Bu mücadelenin en ön safında yer alan değerli bilim insanı Prof. Dr. Cemil Taşçıoğlu virüse yenik düştü. Kendisine Allah’tan rahmet, ailesine, meslektaşlarına, öğrencilerine başsağlığı ve sabır diliyorum.
Aynı mücadele içinde yer alan bazı doktorlarımızın da yoğun bakımda tedavi altında oldukları biliniyor.
Toplam 601 sağlık personelinin virüs nedeniyle hastalandığını Sağlık Bakanı Fahrettin Koca açıkladı.
Bu tablo ne kadar ciddi bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu göstermeye yeter.
Dünya bu virüse karşı mücadele yürütmeye çalışıyor. Zıt kutuplardaki ülkeler dahi birbirlerine yardım gönderiyorlar. Doğru da yapıyorlar. Bu salgınla mücadelenin küresel boyutta bir yardımlaşma ve işbirliği ile yürütülmesi gerekiyor.
Her ülkenin elini taşın altına koyması ve diğerlerine destek vermesi mücadelenin başarısı için bir ön koşul. Her ülkenin sağlığı diğer ülkenin sağlığına bağlı.
Tabii bu Türkiye için de geçerli…
Türkiye'de de her birimizin sağlığı birbirimize bağlı. Koronavirüs bu gerçeği kısa bir sürede gösterdi. Sizin sağlıklı olmanız yetmiyor, çevrenizin de sağlıklı olması gerekiyor ki, herkes virüse karşı kendini koruyabilsin.
Virüs siyasi görüş veya inanç farkı gözetmeden yayılıyor. Böyle bir sorunla mücadelenin dışarıda olduğu gibi içeride de tam bir dayanışma ve işbirliği içinde yürütülmesi şart.
Bu ortamda insanların birbirine köstek değil destek olması gerekiyor. Bu gereklilik bütün kurumlar ve kişiler için geçerli.
Ancak, son günlerde alevlenen yardım-bağış uygulama ve tartışmaları Türkiye’nin içeride bu bütünlüğü sağlayamadığını gösteriyor.
Bunun en çarpıcı ve üzücü örneği, merkezi hükümetin İstanbul ve Ankara büyükşehir belediyelerin başlattığı bağış kampanyasını durdurması oldu. Valilikten izin alınmadan belediyelerin bağış yapamayacakları gerekçesiyle bağış hesapları donduruldu.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın başlattığı bağış kampanyası ise sürüyor.
Merkezi hükümetin, belediyelere yaptığı bu müdahale bir felâketle mücadele edilen ortamda konuyu siyasileştirdi.
İlgi alanı olmaması gerektiği halde Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş da "bağışların ulusal kampanyaya verilmesinin caiz" olduğunu açıklayarak, "yerel yönetimlere bağış yapmayın" anlamına gelen bir fetvayla olaya dahil oldu.
Oysa bağış yarıştıracak değil yardımlaşmamız gereken günlerden geçiyoruz.
Muhalefetin yönettiği belediyelerin böyle bir sorunla mücadelede başarılı olması, iktidar tarafından bir tehdit olarak algılanmamalı. İktidar belediyelere köstek değil destek olmalı.
Yasaların tanıdığı bir olanağı kullanarak, salgın nedeniyle işini kaybedenler başta olmak üzere, sokak satıcılarına, kağıt toplayıcılarına, düşük gelirli vatandaşlara maddi yardım sağlamak üzere belediyelerin bağış toplaması, merkezi hükümetin bütün olanaklarıyla teşvik etmesi, yardımcı olması gereken yerinde bir faaliyettir.
Özellikle çalışan insanların evde kalmasını sağlamak üzere hazineden kaynak ayıramayan hükümetin, elzem bir ihtiyacı karşılamak için çabalayan belediyeleri takdir etmesi gerekir.
Böyle günlerde bağış faaliyetleri siyasi rekabete, siyasi kaygı veya beklentilere konu yapılacak bir faaliyet değildir.