Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Türkiye'de her şeyin çok iyi gittiğini sık sık vurguladığı ve övündüğü bir dönemde, seferberlik başlattıklarını ve reformlar yapacaklarını açıkladı.
Bu açıklama, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın tepkili bir açıklamayla istifa ettiğini duyurduğu ve ekonomi yönetiminin yeniden belirlendiği günlerde yapıldı.
Erdoğan, "ekonomide, demokraside ve hukukta" yeni bir dönem başlattıklarını söyledi.
Önce şunu söylemek gerekir ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu sözleri, "ekonomide, demokraside ve hukukta" Türkiye'nin karnesinin kötü olduğunu gösterir. İktidarın bu alanlarda ısrarla sürdürdüğü politikaların yanlışlığının itirafıdır.
Bu üç alan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve eski Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak'ın en çok övündükleri üç alandır.
Onlara göre, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi sayesinde Türk demokrasisi güçlenmiştir, salgına rağmen Türk ekonomisi uçuşa geçmiştir, Avrupa'da birincidir, Türk yargısı bağımsızdır ve adildir.
Böyle övünürken, birden üç alanda da reform ihtiyacını ilân etmek, iktidarın söyleminin tekzibi anlamına gelir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, en çok güvendiği ve politikaların yürütülmesini emanet ettiği Berat Albayrak'ı bile devreden çıkarması, iktidar açısından durumun vahim olduğunu gösterir. Ekonomik ve sosyal krizin AK Parti'ye oy kaybettirdiğinin anlaşılması ve bir daha seçimin kazanılmasının zora girmesiyle Erdoğan, faturayı Albayrak'a kesmiş görünüyor. Böylece kendisi sorumluluğu üzerinden atmış ve eski ekibini görev başına getirerek izlediği politikaları değiştirmeye yönelmiştir.
Erdoğan'ın ekonomiyle ilgili sözleri incelenirse sanki 18 yıldır iktidarda olan bir partinin lideri gibi değil, CHP lideri Kılıçdaroğlu gibi konuştuğu görülür.
Bu söylem Erdoğan'ın siyaset yapma tarzına uygundur. Daha önce de birçok sorun karşısında sorumluğu yılladır muhalefette olan CHP'ye atmış ve sanki ülkeyi CHP yönetiyor gibi muhalefet dili kullanmıştır. FETÖ konusunda bir kez "aldatıldık" diyerek af diledikten sonra, CHP'yi FETÖ'cü olmakla suçlamaya başlamış ve sorumluluğu CHP'nin üzerine yıkmaya çalışmıştır. Ekonomi zora girdiğinde sanki ülkeyi İsmet İnönü yönetiyor gibi İkinci Dünya Savaşı'ndaki CHP'yi sorumlu tutmuştur. Örnekler çoğaltılabilir.
Şimdi de bugüne kadar ekonomiyi, demokrasiyi, hukuku CHP yönetiyormuş gibi bu alanda seferberlik ilân edip reform söylemine geçmiştir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın siyaset tarzının her şeyden CHP'yi sorumlu tutma özelliğinin yanında bir özelliği de makas değiştirirken eski ekibini de devre dışı bırakmasıdır.
Çok istediği "başkanlık" sistemine, tek adam yönetimine geçiş sürecinde beraber yola çıktığı Abdullah Gül'ü, Ahmet Davutoğlu'nu, Ali Babacan'ı AK Parti treninden indirmiştir.
Büyük umut bağladığı çözüm süreci sandıkta başarı getirmeyip tek başına iktidar çoğunluğunu kaybettikten sonra çözüm sürecini emanet ettiği isimler kenara itilmiş ve bir daha bakan olamamışlardır. Çözüm sürecinin faturası bu isimlere çıkarılmış, dönemin Başbakan'ı Erdoğan yine sorumluluğu üzerine almamıştır.
Bugün de ekonomik krizi büyüten yanlış ekonomi politikasının faturası Berat Albayrak ve ekibine çıkarılmış ve bu kadro tasfiye edilmiştir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu siyaset tarzının nedeni AK Parti'yi yaşaması için iktidara mahkûm hâle getirmesidir.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçerek tek adam yönetimi kuran Erdoğan, AK Parti ile devleti bütünleştirmiştir. Parti-devlet yönetimi ise sürekli iktidar gerektirir. Devlet aygıtıyla politika yapma ve yine devlet aygıtıyla muhalefeti ve medyayı baskılama ve etkisizleştirme, yasamayı ve yargıyı yürütme organının uzantısı haline getirme, kayırmacılık, devlet kadrolarının liyakate değil sadakate göre doldurulması, kendi zenginini yaratmak üzere hazine kaynaklarının kullanılması AK Parti'yi ancak iktidarda yaşabilen bir partiye dönüşmüştür.
Erdoğan'ın "AK Parti ile Türkiye'nin kaderi bütünleşmiştir" sözü bu gerçeğin ifadesidir.
Bu olanakları kaybeden bir partinin muhalefette dağılmadan yaşayabilmesi çok zordur.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, politika ve ekip değiştirerek iktidarda kalma yollarını aramasının nedeni de budur.