Türkiye skandal üstüne skandallarla sarsılıyor ama ilgili kişiler ve kurumlardan çıt çıkmıyor.
İktidar ve yargı kulağının üstüne yatmış bekliyor.
Duymamış gibi davranıyor.
Hiç aldırış etmiyor.
Vurdumduymaz bir havada, başka işlerle uğraşıyor.
Oysa ortada suç örgütü liderliğinden hüküm giymiş Sedat Peker'in bazılarının içinde yer aldığı, tanık olduğu birçok skandal var. Siyaset-devlet-mafya-medya dörtlüsü arasında ihale dağıtma, mala çökme, tehdit, şantaj, rüşvet ve haraç olayları ortaya dökülmüş durumda.
Ağır suçlama altında kalan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu iki kez televizyona çıkarak iddiaları kendi açısından karşılamaya çalıştı. Ancak suçlamaların ardı arkası kesilmedi, ortaya yeni skandallar çıktı. Buna karşın yeni bir açıklama yapmadı. Suç örgütünden 10 bin dolar maaş aldığını söylediği siyasetçiyi de kamuoyuna açıklamadı. TBMM Başkanı Mustafa Şentop'un yazılı talebine yanıt vermedi. "O ismi savcıya vereceğim" dedi. Savcıya gitmedi. Savcılıktan davet almadı. Belli bir süre geçtikten sonra sadece Meclis Başkanı Şentop'u ziyaret etti. O siyasetçinin ismini Şentop'a verdi mi vermedi mi bilmiyoruz.
Yine Sedat Peker'in "Arabasına çanta ile para bırakırdık, 10 bin dolar ne ki, çok daha fazlasını verdik" dediği siyasetçi ve siyasetçilerin kim olduğu da açıklanmadı.
Hakkında soruşturma yürütülen, kara para aklamakla suçlananların İçişleri Bakanlığı'na davet edildiği, yurtdışına çıkmalarının sağlandığı iddia edildi, ancak yalanlanmadı. Kripto para vurgunu yapan bir gencin de yurtdışına çıkmasına göz yumulduğu, bunun karşılığında kaçırdığı paralardan pay alındığı öne sürüldü, aksine bir açıklama gelmedi.
Gazeteci sıfatı taşıyan birinin yurtdışına kaçmak zorunda kalan kişiyle yaptığı telefon görüşmesi yayınlandı. Kamuoyuna yansıyan görüşmeye göre gazeteci sıfatı taşıyan kişi kaçak kişiden 10 milyon Euro haraç istiyor, bu parayı gönderirse işini halledeceğini, iş hallolana kadar paranın kendisinde kalacağını, iki tarafa kefil olduğunu söylüyor. Haraç istenen kişi başka gazetecilerle konuşup, haraç isteyeni şikâyet ediyor. Ama, bu haracın kimin veya kimlerin adına istendiği sorulmuyor veya yazılmıyor.
Bu durumda ne olması lazım?
Olması gereken cumhuriyet savcısının re'sen soruşturma başlatmasıdır. Ancak, 83 milyonluk Türkiye'de hiçbir cumhuriyet savcısı elini kıpırdatmıyor. Onlar da sokaktaki vatandaşla birlikte itiraf ve suçlamalar dolu videoları izliyor, haberleri okuyorlar. Ancak görevlerini hatırlamıyorlar.
Savcılar da kulaklarının üzerine yatmış durumdalar. Duymamış, görmemiş, okumamış gibi yapıyorlar.
Neden böyle davranıyorlar?
Çünkü bağımsız ve tarafsız değiller.
Yargı, iktidara bağlı ve bağımlı.
Siyasi iktidardan talimat almadıkça harekete geçemiyorlar.
Bu da Türkiye'de bağımsız yargının olmadığını gösteriyor.
Çok yazık bir durum.
İddialarda adı geçenleri, mala çökenleri, rüşvet, haraç isteyenleri soruşturacaklarına, bu olayları haberleştiren gazete ve gazetecilere soruşturma açıyorlar.
Bu da Türkiye'de tarafsız bir yargı olmadığını gösteriyor.
Meclisi, yargısı, medyası çalışmayan bir ülkede adalet nasıl sağlanacak? Suçlularla masumlar nasıl birbirinden ayırt edilecek? Kimin eli kimin cebinde nasıl belli olacak? Yolsuzluk yapanın, şantajla para toplayanın, başkasının malına çökenin, rüşvet alanın, haraç isteyenin yaptıkları yanlarına kâr mı kalacak? Koskoca Türkiye kendine muz cumhuriyeti muamelesi mi yapacak? Ortaya bir savcı çıkmayacak mı? Bir yargıç çıkmayacak mı? İktidar aleyhine bir tweet atanı sabaha doğru evini bastırıp yaka paça gözaltına aldıran savcılar, bu olaylar karşısında üç maymunu oynamaya devam mı edecekler?
Cumhurbaşkanı veya ilgili bakanlar da bütün bu skandalları yok mu sayacaklar?
İçlerinden birisi bu sorulara yanıt vermeyecek mi?
Eğer öyle olacaksa Türkiye'de demokrasiden, bağımsız yargıdan, adaletten, haktan, hukuktan söz edilmeyecek, "Türk tipi başkanlık rejimi" denip geçilecek demektir.