ABD’nin Minnesota eyaletinde polis memuru, şüpheli George Floyd’u boğarak öldürdü.
Polis memuru Derek Chauvin, kelepçeli şekilde yüzükoyun yere yatırılan Floyd’un boynuna diziyle bastırdı. Görgü tanıklarının telefonlarıyla görüntülediği olayda, kelepçe takılan George Floyd'un defalarca "Lütfen, nefes alamıyorum, lütfen" şeklinde yalvardığı, bir süre sonra da hareketsiz kaldığı, ancak polisin dizini çekmediği görülüyor.
Bu olaydan sonra bütün ABD ayağa kalkmış durumda. Sadece siyahlar değil beyaz Amerikalılar da protesto gösterilerinde yer alıyorlar.
Bu vaka, ABD’de beyaz polis tarafından öldürülen ilk siyah vatandaş vakası değil.
2014 yılında New York'ta, Eric Garner da beyaz bir polis tarafından gözaltına alınırken boğuldu. Garner'ın tıpkı Floyd gibi "nefes alamıyorum" sözlerine, boğazına koluyla bastıran polis kayıtsız kaldı.
Yine 2014 yılında ABD’nin Missouri eyaletinin Ferguson şehrinde silahsız siyahi bir gencin öldürülmesinden sonra, önce Ferguson şehrinde sivil halkın katıldığı olaylar çıktı, sonra bu olaylar ve protestolar kısa bir süre içinde tüm ABD’ye yayıldı.
ABD’de, özellikle beyaz polislerin, siyahlara müdahale ederken yasaların belirlediği çerçevede zor kullanmak yerine, doğrudan şiddet kullanarak şüpheliyi olay yerinde öldürmelerine sık sık rastlanıyor. Bu polislerin; ırkçı, faşist bir zihin yapısına sahip oldukları konusunda genel bir yargı mevcut.
ABD'de polisin ölümcül kuvvet kullanmasının sonuçları polisle ilgili pek çok kaygının ana kaynağını oluşturuyor. Suç istatistiklerinin düzenli olarak tutulduğu ABD’de yıllık ortalama 390 kişi bir olay sırasında polis tarafından öldürülüyor. (ABD Adalet Bakanlığı, 2010).
Polisin kuvvet kullanması hukukçular, akademisyenler, insan ve sivil hakları savunucuları tarafından üzerinde hassasiyetle durulan önemli bir konu. (Dr. İlyas Özgentürk, "Polisin zor kullanması: Bireysel, durumsal ve organizasyonel yaklaşım", International Journal of Human Sciences, 2015, sayı 1)
ABD’de bu ırkçı polisler genellikle ağır ceza almıyor. New York’ta siyahi genci boğazını sıkarak öldüren polis memuru gibi uzlaşma yoluyla para cezası ile kurtulan örnekler de çok.
Polisin, yasaların belirlediği zor kullanımını yine yasaların belirlediği gibi kademeli olarak uygulamak yerine, doğrudan ölümcül şiddete başvurdukları olaylar az değildir. Gerek toplu gösteri yürüyüşlerine müdahalede gerek tek bir vatandaşa müdahale ederken silah kullanarak ölüme yol açtıkları çok sayıda örnek var.
Türkiye’deki örneklere bakıldığında Gezi olayları sırasında polis tarafından öldürülen gençler ve çocuklar akla geliyor.
Örneğin, Gezi olayları sırasında henüz 14 yaşındayken gaz fişeğiyle öldürülen Berkin Elvan olayı. Berkin Elvan’ın defnedilmesi sırasında gerçekleşen gösterilerde 21 yaşındaki Burakcan Karamanoğlu’nun başından vurularak öldürülmesi.
Yine Gezi olayları sırasında Ankara’da Kızılay meydanında 26 yaşındaki Ethem Sarısülük’ün polis kurşunuyla öldürülmesi olayı.
Eskişehirde, yine Gezi olayları nedeniyle üniversite öğrencisi Ali İsmail Korkmaz’in polis ve esnaf tarafından sokakta dövülerek öldürülmesi.
Dilek Doğan'ın İstanbul’un Sarıyer ilçesindeki Küçük Armutlu mahallesinde, 18 Ekim 2015’te Pazar günü, sabaha karşı 04:30’da evine yapılan polis baskını sırasında polis kurşunuyla göğsünden vurularak öldürülmesi olayı.
Adana'da, sokağa çıkma kısıtlamaları kapsamında yapılan polis kontrolü sırasında, "dur" ihtarına uymadığı gerekçesiyle sırtından vurulan mülteci genç Ali El Hemdan’ın öldürülmesi. 17 yaşındaki Hemdan’ın, ailesini geçindirmek için kaçak çalışmak zorunda olan bir genç olduğunun anlaşılması…
Türkiye’de yine son dönemlerde polis ve bekçilerin yasal çerçevede uyarıda bulunmak ve öldürücü olmayan bedene dayalı zor kullanmak yerine vatandaşa doğrudan ağır şiddet uygulaması dikkati çekmeye başladı.
Demokratik, modern toplumlarda polisin zor kullanması detaylı kurallara bağlanmıştır. İnsan hakları gözetilerek belirlenen bu kurallara uymak polisin görevi ve sorumluluğudur. Yasaları çiğneyerek sınırlı zor kullanmak yerine hemen silahına sarılan polislerin emniyet-yargı sistemi içinde hafif cezalarla bırakılmaları toplum vicdanını derin şekilde yaralayan bir durumdur.
Bu olayların ortadan kalkmasının ilk koşulu polis ve bekçi eğitimlerinin yeterli şekilde ve sürede verilmesidir.
Ayrıca konunun önemli bir yönü de polis ve bekçi gibi zor kullanma yetkisi taşıyan kamu personelin yüksek eğitimliler arasından seçilmesidir.
Dr. Özgentürk’ün alıntı yaptığım makalesinde, ABD’li polisler arasında yüksek eğitimli olanların öldürücü zor kullanmadıkları saptaması da var. Bu saptama büyük olasılıkla Türk polisi ve bekçisi için de geçerlidir.
21. yüzyılda Türkiye’de de polisin yasalar çerçevesinde, insan haklarını ve özgürlüklerini önceleyerek, orantısız güç kullanmasının ve öldürücü müdahalede bulunmasının engellenmesi yaşamsal bir ihtiyaçtır.