Charles Darwin, canlıların değişimini açıklayan evrim yasalarını ortaya koyduğunda, hemen hemen aynı dönemde Karl Marks da toplumsal gelişme yasalarını kaleme almıştı. Darwin biyolojik evrimi, Marks toplumsal evrimi açıklıyordu.
Bu iki bilim insanının ortaya koyduğu yasaların ortak tezi, “doğada ve toplumda hiçbir şeyin sabit kalmadığı, her şeyin değişim içinde olduğu” gerçeğiydi. Canlılar da toplumlar da çevre koşullarına göre değişiyordu. Yaşadıkları koşullar değiştikçe onlar da değişiyordu.
Değişim yasasına bakarak şunu söyleyebiliriz:
"Sabit canlı ve sabit toplum yoktur."
Marks, insan topluluklarının gelişim motoru olarak sınıf mücadelesini görür. Bu nedenle insanlık tarihini sınıf mücadelelerinin tarihi olarak tanımlar.
O’na ve Engels’e göre kapitalist sistem içinde belli koşullar oluştuğunda, işçi sınıfı burjuva sınıfını iktidardan devirecek, geçici bir süre yaşanacak demokrasisiz geçiş döneminden sonra, toplum nihai düzen olan komünizme varacaktır. Bu aşamada sınıflar ve devlet de sönümlenip gidecektir.
Bugün Avrupa demokrasisi olarak bildiğimiz siyasal sistem, en koyu iki Marksist olarak bilinen Eduard Bernstein’ın Marksizme ve Karl Kautsky’nin Leninizme yönelttikleri eleştirilerin oluşturduğu temel üzerinde yükselmiştir.
Bernstein, “değişim esas olduğuna göre değişmeyecek nihai bir toplum düzeni olamaz” demiş, Kautsky de, “değişim esas ise muhalefetsiz toplum olmaz, muhalefeti demokrasinin dışına atan baskıcı bir yönetim kabul edilemez, muhalefeti yok eden çoğunluk iktidarı muhalefetini kendi içinden doğurur” tezini savunmuştur. Bugün Avrupa sosyal demokrasisi ve demokratik rejimi bu temel görüşlere dayanır. Demokraside iktidar ve muhalefet birlikte yaşar ve toplumun tercihine göre konumları yer değiştirir. Demokrasinin gereği budur.
Bu yaklaşım çerçevesinde Türkiye’de siyasete baktığımızda, AK Parti’nin, iktidarını sabitlemek için çaba gösterdiği gözleniyor. Çoğulcu yaklaşımı değil, çoğunluk yaklaşımını esas aldığı görülüyor. Çoğunluk hâkimiyetine dayalı, muhalefeti ve muhalifleri sistem dışına iten, demokrasinin olmazsa olmaz kurum ve kuruluşlarını da iktidarın uzantıları haline getirmeye yönelik yoğun bir gayret dikkat çekiyor.
Yeni sistemde; tüm demokratik kuruluş ve kurumların iktidarı desteklemeleri, iktidarın isteklerini yerine getirmeleri ve iktidarın çatısı altında görüntü vermeleri için uğraşıyor.
Bu çaba içinde güçler ayrılığı ilkesi fiilen işlemez hale geldi. Yürütme erki yasama ve yargı erklerini baskılıyor. İktidarı halk adına denetlemesi gereken medya organlarının ezici bir çoğunluğu tek merkeze bağlandı. Muhalefet partilerinin liderlerinden bazıları cezaevinde, bazılarının haklarındaki fezlekeler Meclis’te bekliyor, bazıları için “soruşturma açılır” imaları yapılıyor.
Bir mahkeme kararı olmadan HDP’li üç büyükşehir belediye başkanı görevden alındı ve yerlerine valiler kayyım olarak atandı.
Türkiye Barolar Birliği Başkanı adli yıl açılış töreninde iktidarı eleştirdi diye, bu törenlerde Barolar Birliği Başkanı’nın konuşması yasaklandı. Beş yıl sonra Türkiye Barolar Birliği Başkanı iktidara karşı tutum değiştirdiği için yeniden bu yıl adli açılış töreninde konuşma hakkı verildi. Ancak bu törene Cumhurbaşkanlığı yerleşkesinde yapılmasını yanlış bularak katılmayan barolar ağır dille eleştirildi ve baroların seçim sisteminin değişebileceği mesajı verildi.
Üniversite rektörlerinin hemen hemen tamamı iktidarı destekleyen dünya görüşüne sahip öğretim üyeleri arasından atandı.
Cumhuriyet gazetesinin eski çalışanı meslektaşlarımız Yargıtay Başsavcılığı’nın aksi görüş bildirmesine ve talepte bulunmasına karşın hâlâ cezaevinde.
Barolar gibi tabip odaları da iktidarın hedefinde.
İktidar alanının dışındaki muhalif kişi ve kuruluşların nefes alacakları, kendilerini ifade edecekleri alan daraltılırken, AK Parti içinde baş gösteren muhalif çıkışlar da ihraç edilerek dışarı gönderiliyor.
İçeride ve dışarıda muhalefete tahammülü olmayan bir iktidar görüntüsü var.
Oysa iktidarın bu çabalarla toplumu ve toplumun siyasi tercihlerini sabitlemesine olanak yok. Seçmenler, yaşadıkları koşullar değiştikçe tercihlerini değiştiriyorlar.
Nitekim, 17 yıldır her genel ve yerel seçimde AK Parti’yi tercih eden seçmen, 31 Mart yerel seçimleri ile 23 Haziran İstanbul yenileme seçimlerinde bu kez muhalefetin adaylarını tercih etti. Ancak önce 31 Mart’taki değişimin iktidar tarafından da kabul edilmesi, içe sindirilmesi gerekir.
Belki bir dahaki seçimde seçmen tercihini yine değiştirecektir.
Demokrasinin doğası değişimdir.
Demokrasilerde sabit iktidar sabit muhalefet yoktur.