Eski GATA'nın Başhekim Yardımcısı Dr. Ali Edizer'in sosyal medyadan yaptığı laiklik ve medeni kanun karşıtı açıklamaları büyük tepki çekince görevinden alındı.
Edizer'in yansıttığı görüntü ve verdiği mesaj Anayasa'ya bağlı olarak çalışmakla sorumlu olan devlet memurluğu, kamu yöneticiliğiyle bağdaşmayan bir görüntüdür.
Edizer üzerinden başlatılan tartışmalarda, bu kişinin bir istisna oluşturduğu, dolayısıyla görevinden alınmasıyla sorunun çözüldüğü savunuldu.
Ancak sorun, Edizer'le ve onun görevden alınmasıyla çözülecek kadar basit bir sorun değildir.
Sorunun özü, iktidarın, kim olduğunu bildiği halde Edizer'e yıllarca üst düzey kamu görevlerine ataması, temsil ettiği laiklik karşıtı zihniyeti devlet yönetimine taşımakta sakınca görmemesidir.
Bu uygulama iktidar açısından yeni bir uygulama da değildir.
Sorun, iktidarın Atatürk'ün bir aydınlanma, çağdaşlaşma modeli olarak kurduğu laik Türkiye Cumhuriyeti'nin rotası yerine yeni bir rota çizmesidir.
Bu amaç iktidarın gizlediği bir amaç da değildir. Bir genel merkez yöneticisinin canlı yayında söylediği gibi kendisinin bürokrat kaynağı olmadığı için, "FETÖ'cülerle Atatürkçü'leri birbirine kırdırıp, Atatürkçü'lerin tasfiye edilmesi" bir yöntem olarak uygulanmıştır.
Ancak bu yöntemin Türkiye'ye maliyeti çok yüksek olmuş ve 15 Temmuz darbe girişimine giden yol böyle açılmıştır. Asker ve sivil bürokrasinin yeniden inşasına yönelen iktidar, aynı hedefe yürüdüklerini açıkladığı FETÖ'nün darbe girişimiyle karşılaşmıştır.
Sorun bu ağır dersin, iktidarda bir zihin değişikliğine yol açıp açmadığıdır.
Bir yandan FETÖ ile mücadele ettiğini ve devletten temizlemeye çalıştığını vurgulayan iktidar, ondan boşalan bürokratik kadrolara bu kez başka bir cemaate veya tarikata mensup olanları yerleştiriyorsa, bir zihinsel değişiklikten söz edilemez. İktidarın devletin laik yapısıyla sorununun devam ettiği anlamı çıkar.
Ali Edizer gibi görüntü ve ses vermese de, asker veya sivil bürokraside anayasa ve yasalardan çok tarikatının dünya görüşüne ve şeyhinin yorum talimatlarına göre "kamu hizmeti" sunan kaç üst düzey bürokrat vardır?
Bu sorunun yanıtını bilmiyoruz. CHP, bu soruya yanıt bulmak üzere tarikatlar hakkında bir araştırma önergesi verdi ama iktidarın oylarıyla reddedileceğini tahmin etmek zor değil.
Bugüne bakıldığında, kuvvetler ayrılığı ve laikliğe dayalı parlamenter rejimin yerini, denge ve denetleme dışında tutulan, laik devlet yapısı yerine İslamcı yapıyı amaçlayan bir dini-muhafazakâr sistemin taşlarının döşendiği gözleniyor.
Dolayısıyla sorun bir başhekim yardımcısından çok daha büyük ve önemlidir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin rotasının değiştirilmesi söz konusudur.
Türkiye, demokratik, laik, hukuk devletini esas alan çağdaş devletler topluluğundan uzaklaşmakta, Ortadoğu ülkelerine benzemektedir.
Bu ise Türkiye'nin Atatürk'ün gösterdiği hedeften, çizdiği rotadan uzaklaştığını göstermektedir.
Türkiye'nin yeniden rotasını çağdaş uygarlık yönüne çevirmesi için CHP'ye ve laik cumhuriyetle, Atatürk'le sorunu olmayan bütün siyasi partilere görev düşmektedir.
CHP'nin ve diğer muhalefet partilerinin, muhafazakâr kesimden oy almayı engelliyor düşüncesiyle laiklik konusunu, devlette laiklik karşıtı yapılanmayı görmezden gelmesi büyük bir hatadır.
CHP ve laiklikle sorunu olmayan partilerin "güçlendirilmiş parlamenter sistem"e dönüş projesini topluma anlatırken, laikliğin dinsizlik olmadığını, laik devletin inanç özgürlüğünün güvencesi olduğunu da çok iyi anlatmaları gerekir.
Konudan kaçmak, tartışmaktan kaçınmak ileride bu sorunu çok daha ağır bir şekilde karşılarında bulmalarını önlemeyecektir.
Bu nedenle CHP, tarikatların devlette yer edinme çabalarını önemsemeli ve kamuoyunun ve TBMM'nin gündeminde tutmalıdır.
Kuvvetler ayrılığına dayalı parlamenter sisteme dönülmesinin olmazsa olmaz koşulunun laiklik olduğu unutulmamalıdır.