Uşşaki tarikatının lideri konumundaki Fatih Nurullah takma isimli şahıs 12 yaşındaki bir kız çocuğuna cinsel istismarda bulunduğu gerekçesiyle tutuklandı.
Çocuk istismarcısı tarikat lideri hakkında 18 yıldan 55 yıla kadar hapis cezası isteniyor. İstismar ettiği çocuğun babasıyla yaptığı konuşmalarda nasıl bir pazarlık yürüttüğüne ilişkin bilgiler de kamuoyuna yansıdı. Ancak, “kişi hak ve özgürlükleri” konusunda “hassaslığıyla” bilinen yargı harekete geçti ve bu haberlere erişim engellendi. Çocuk istismarcısı tarikatçı basına karşı koruma altına alındı.
Bu tarikat liderinin çocuk istismarı elbette bu alanda kurulan düzenin bir sonucudur. Bu düzene kendini kaptıran veya kaptırmak zorunda olan bu çocuğun anne ve babasının sorumluluğu ekonomik, sosyal, ahlâki ve inanç boyutlarıyla incelenmesi gereken bir konudur.
Uşşaki tarikatı liderinin çocuk istismarı bir ilk değildir ve bu gidişle son da olmayacaktır.
Turgut Özal’ın Türk Ceza Yasası’nın; tarikat, cemaat, tekke, zaviye gibi kapatılmış kurumlarda laiklik karşıtı faaliyetleri cezalandıran 163. maddesini kaldırmasıyla, bu tür faaliyetler aleni ve yoğun şekilde yürütülmeye başlandı. AK Parti iktidarı döneminde ise iktidarın desteği ve teşvikiyle çok yaygınlaştı.
AK Parti yöneticilerinin tarikat ve cemaat liderlerini ziyaret etmeleri, onlardan oy desteği istemeleri, devlet protokolünde yer vermeleri, belediyelerden maddi kaynaklar aktarmalarıyla, tarikatlar mantar gibi çoğalmaya başladı. Çoğunun din bilgisi ve eğitimiyle ilgili olmayan çıkar şebekeleri olduğu ve Atatürk’ün 30 Kasım 1925 tarihinde çıkarttığı yasayla yasaklandıkları bilindiği halde hoşgörü ve teşvik devam etti.
Araştırmacı gazeteciliğin en iyi örneklerini veren meslektaşlarımız bu tarikatların içyüzünü ortaya çıkaran çok değerleri çalışmalar yaptılar ve bunları kitaplaştırdılar. İsmail Saymaz, Toygun Atilla, Timur Soykan, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu’nun arka arkaya yayımladıkları kitaplar bu tarikatlarda neler yaşandığını gözler önüne serdi. Ancak, bu tarikat liderleri yerine gazeteciler cezaevine gönderildi.
Atatürk devrimlerine karakterini veren laiklik devrimidir.
Mustafa Kemal Atatürk, din istismarını önlemek ve eğitimi akla ve bilime dayalı hale getirmek için 1924’te Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurmuş ve 30 Kasım 1925 tarihinde çıkardığı yasayla, cami ve mescit dışında tekke, zaviye ve türbeleri kapatmış; şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, babalık, emirlik, nakiplik, halifelik, büyücülük, üfürükçülük, muskacılık gibi san ve sıfatları kullanmayı yasaklamıştır. Bu yasa halen yürürlüktedir. Bu yasa laik devletin temelini oluşturduğu gibi toplumun din bezirgânlarının eline düşmemesini amaçlamıştır.
Bugün geldiğimiz aşamada ise ortalık şeyhten, şıhtan, cemaatten, tarikattan geçilmiyor. Üstüne üstlük sırtına bir cübbe, başına bir sarık geçiren, devlet törenlerinde Cumhurbaşkanı’nın, bakanların, valilerin ve dahi genelkurmay başkanlarının, kuvvet komutanlarının yanında, protokolde boy gösteriyor.
Ve maalesef, bazı haber televizyonları ve bazı yapımcılar reyting getiriyor diye, bu Atatürk ve laiklik düşmanı, Prof. Dr. Tayfun Atay’ın deyimiyle 'dinbaz', sarıklı, cübbeli tarikat şeyhlerini televizyona çıkarmak için yarışıyorlar.
Daha dört yıl önce kanlı bir askeri darbeye kalkışmış cemaat deneyimi yaşamamış gibi FETÖ’nün boşalttığı devlet kadrolarını bu kez protokolde yer alan şeyhlerin, tarikatlarından gelen memurların doldurduğu herkesin bildiği bir sır.
Bir oğu devlet kaynaklarıyla desteklenen, Ensar Vakfı gibi çocukları istismar ettikleri ortaya çıkan vakıflarla Milli Eğitim Bakanlığı’nın protokol imzalayıp okullarda ders verdirdiği bu tarikatların şirketleri, holdingleri, televizyonları ile inançlı vatandaşları soydukları, yanmaz kefenler, terlikler sattıkları bir düzen yerleşmiş durumda.
Bu düzende yetişen çocuklar ise geleceğin Atatürk ve laik cumhuriyet karşıtı toplumunu oluşturacak cihatçılar olacak.
Bu, tarikat ve medrese eğitimli yeni toplumsal yapının oluşturulmasının laik Türkiye Cumhuriyeti’nin altına yerleştirilmiş dinamitten farkı olmadığını görmemek için kör olmak gerekir.
Ticaret ve siyaset uğruna görmezden gelinen ve teşvik edilen bu tarikat yapılanması gelecekte Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük sorunu olacaktır.
9 Eylül Üniversitesi’nde Prof. Dr. Esergül Balcı ve ekibinin sahada yaptıkları çalışmaların 2018 tarihli raporundaki bilimsel veriler, laik Türkiye Cumhuriyeti’ni nasıl bir tehlikenin beklediğini bütün çıplaklığıyla noktaya koyuyor.
Bu raporun bazı saptamaları şöyle:
Bu rapor, Türkiye’nin nasıl bir yola girdiğini göstermeye yetecek veriyi ortaya koyuyor.