Rahmetli Bülent Ecevit, bir söyleşimizde “Laiklik Türkiye’nin Aşil topuğudur, oradan vurulursa dağılır” demişti.
Ecevit’in ne kadar haklı olduğunu Afganistan’daki görüntülerden de anlıyoruz. Atatürk’ün devrimlerini, laikliği, demokrasiyi reddeden Taliban, Afganistan’da iktidarı ele geçirdi.
Şeriat uygulayacağını açıkladı.
Demokrasiyle işleri olmayacağını duyurdu.
Kadın haklarına saygı duyacaklarını açıkladı. Hak olarak, kadınların yanlarında erkek olmadan evden çıkıp çıkmayacaklarına ulemanın karar vereceğini söyledi.
Kız çocuklarının okula gidip gitmeyeceklerini ulemanın karara bağlayacağını da açıklamalarına ekledi.
Recm ve diğer cezaların mahkeme tarafından verileceğini “eski Taliban değiliz, biz değiştik” mesajları arasında ilan etti.
Taliban’ın 20 yıldaki değişmiş hali bu!
Kadınların nasıl yaşayacağına, recmi, kırbaçlamayı, el kesmeyi, cariye yapmayı ve pazarda satmayı nasıl uygulayacağı üzerinde düşünüyor. Şimdilik.
Yoksa, “demokratik, laik, insan haklarına, kadın-erkek eşitliğine, hukukun üstünlüğüne dayalı” bir Afganistan sözü veriyor değil.
Durum böyle olduğu halde Taliban’ın değiştiğine inanan, en azından inanmak isteyen ülke çok.
Türkiye de bunlar arasında.
Hatta Türkiye’de değişse de değişmese de Taliban’ın Afganistan’da iktidarı ele almasından memnun olan küçümsenmeyecek bir kesim de var.
Taliban yönetimi altında Afganistan’da kadınları, kız çocuklarını nasıl bir yaşam beklediği konusunda ne Birleşmiş Milletler ne Avrupa Birliği ne ABD ne Rusya ne Çin ne İngiltere ne de Türkiye bir endişe duyuyor.
Oysa 1996-2001 yılları arasında iktidarda olan Taliban’ın neler yaptığı, ne katliamlar ne vahşetler gerçekleştirdiği belleklerde taze.
Birleşmiş Milletler bakalım Afganistan konusunda nasıl bir karar alacak?
Afganistan’da kadınların, Birleşmiş Milletler’in kendileri için güvenli bölgeler oluşturması talebini dikkate alacak mı? Yoksa, Taliban’a tavsiyelerde bulunmakla mı yetinecek? Bunu göreceğiz.
Türkiye’nin Afganistan gerçeğinden alması gereken birinci ders laikliğin önemini kavramak olmalı. Laik devlet yapısı olmadığında, o ülkede demokrasinin de olmayacağının bilincine varmalı.
Türkiye’de iktidarın laikliği korumak gibi bir derdi olmadığı sır değil.
En çarpıcı örneklerinden biri Adalet Bakanlığı’nın mahkemeye gönderdiği yanıtta, “İslam’da haramdır” diyerek tutuklamaları savunduğunu biliyoruz. Laik bir devlette, ceza yasasının suç tanımı içinde yer almayan bir dini değerin hukuki gerekçe olarak sunulması “dini değerleri yaşamın merkezine alma” önerisinin örneklerinden biri.
Türkiye’de yarın öbür gün Taliban vari isteklerle oraya çıkacak bir nesil yetiştirilmeye çalışılması gerçeği göz ardı edilmemelidir.
Atatürk döneminde kapatılan medreseler, tarikatlar, cemaatler bugün iktidarın da desteğiyle yoğun bir faaliyet içindeler. 1000’e yakın medresenin, Kuran kursu adı altında medrese gibi çalışan vakıf ve derneklerin varlığı da bir sır değil. Milli Eğitim’e bağlı okullarda da Bakanlığın yaptığı sözleşmelere dayanarak bu vakıflardan, derneklerden gelip ders veren hocalar var. Türkiye’de artık akıl ve bilime dayalı eğitime alternatif olarak dine dayalı bir eğitim sistemi kurulduğu bir gerçektir.
İktidarın tercihi bu yönde olduğuna göre Türkiye’nin geleceğini etkileyecek bu gelişmeler karşısında muhalefetin duyarlı olması gerekir.
Koç Üniversitesi’nden değerli bilim insanı Murat Somer’in önerdiği gibi muhalefet, güçlendirilmiş parlamenter sistem programı gibi güçlendirilmiş laik sistem programı üzerinde de çalışmalıdır.
Rahmetli Ecevit’in, “Laiklik Türkiye’nin Aşil topuğudur” sözünü unutmamalıdır.