Atatürk’ün, Samsun’a çıkarak Kurtuluş Savaşı’nı başlattığı 19 Mayıs üzerinden 101 yıl geçti.
23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi’nin kurulmasının üzerinden de 100 yıl. 1923’te de Cumhuriyet 100. yılına ulaşacak.
Çağdaşı olan birçok devlete bakıldığında, bir asır ayakta kalan bir Türkiye Cumhuriyeti’dir. Bu başarı Türkiye Cumhuriyeti’ni sağlam temeller üzerine kuran Atatürk’ündür.
100. yılları kutladığımız ve kutlayacağımız bu yıllarda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne baktığımızda ise ayakta kalmayı başarmakla birlikte, birçok alanda güçlü bir onarım, bazı alanlarda ise tümüyle yeniden inşa gerektirecek kadar örselendiğini görüyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti’nin tahrip edilmek istenen kurumlarının başında Atatürk'ün kendisi geliyor. Atatürk’ün tartışılmaz liderliğine karşın İstanbul’u teslim ettiği İngilizlerin bir gemisine binerek kaçan son Padişah Vahdettin’ten bir "kahraman" yaratma çabaları dikkati çekiyor. 20. yüzyılın en büyük lideri olduğu bütün dünya tarafından kabul edilen Atatürk’ün kahramanlığı, O’nu idama mahkûm etmiş olan Padişah’a verilmek isteniyor.
Komik ve beyhude bir çabadır…
Bu çaba birden ortaya çıkmış da değildir. Uzun bir süreden beri sistemli bir şekilde uygulanan Atatürk’ü belleklerden ve yaşamdan silmeye yönelik politikanın vardığı aşamalardan biridir.
Atatürk’ün yerinin ders kitaplarında küçültülmesi, yerine hurafelerin konulması, adının stadyumlardan silinmesi, 19 Mayıs Bayramı’nın "Atatürk’ü anma" kısmına hiç değinilmemesi, dünyanın en iyi beş havaalanından biri olarak seçilen İstanbul Atatürk Havaalanı’nın kapatılması, mümkün olduğunca unutturmaya, sıradanlaştırılmaya çalışılması bilinçli bir politikadır.
Atatürk’le, O'nun kurduğu laik çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’yle, taşıdığı değerlerle sorunlu olanların, Osmanlı’ya özenenlerin, sistemli şekilde uyguladıkları bir tahrip söz konusudur.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun buhrandan çıkış için önerdiği 16 maddelik paket, tersinden okunursa, Atatürk ve O'nun mirası olan demokratik-laik Cumhuriyet’in kurumlarındaki tahribat ortaya çıkıyor.
TBMM’den başlayalım…
Kılıçdaroğlu, TBMM’nin yürütme organı üzerindeki denetim işlevinin etkili kılınmasını, 2020 yılı için yeni plan, bir bütçe ve program yapılmasını istiyor.
Bu talep iki tahribatı gösteriyor. Birincisi; Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nı yürüttüğü Meclis’in, tarihinin en etkisiz ve işlevsiz hale getirilmesini ifade ediyor. İkincisi ise demokratik çağdaş devletlerin ve uzun süre Türkiye’nin de uyguladığı "Planlama, Programlama, Bütçeleme (PPB)" sisteminin çoktan çöktüğünü kanıtlıyor.
Kılıçdaroğlu, Sayıştay’ın gerçek işlevine kavuşturulmasını istiyor. Bu talep de Atatürk’ün Osmanlı'dan devraldığı ve 1926’da çıkarılan yasalarla güçlendirdiği, yürütme organını TBMM adına en etkili şekilde denetleyen, kör kuruşun hesabını soran, kendine özgü yargı yetkisi bulunan Sayıştay’ın, sisteme uydurulup etkisiz kılındığını gösteriyor.
Kılıçdaroğlu, yargı bağımsızlığı istiyor. Bu talep, kuvvetler ayrılığına dayalı demokratik sistemin TBMM’den sonra yargı ayağının ve hukukun üstünlüğü ilkesinin de yürütme organının hâkimiyetinde olduğunu ifade ediyor.
Kılıçdaroğlu, ifade ve basın özgürlüğü istiyor. Bu talep de demokrasinin olmazsa olmaz kurumlarından olan ve halk adına yürütme organını denetleyen, bu nedenle 4. kuvvet olarak anılan basının bu işlevinin büyük ölçüde ortadan kalktığının bir kez daha duyurulması anlamı taşıyor.
Kılıçdaroğlu, başta Merkez Bankası olmak üzere, Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu (BDDK), Sermaye Piyasası Kurulu (SPK), Kamu İhale Kurumu (KİK) gibi kurumların bağımsız olmasını talep ediyor. Bu istek de, başta Merkez Bankası olmak üzere demokratik sistemde bağımsız olması gereken kurumların yürütmeye bağlandığının, bir kamu ihale iktidarının oluşturulduğunun açık bir kanıtı.
Kılıçdaroğlu, Ulusal Vergi Konseyi kurulmasını, Ekonomik ve Sosyal Konsey’in çalıştırılmasını, Stratejik Planlama Teşkilatı kurulmasını istiyor. Bu talepler de, Devlet Planlama Teşkilatı’nın (DPT), Ekonomik ve Sosyal Konsey’in tahrip edilip, işlevsiz hale getirildiğini gösteriyor.
Ulusal Vergi Konseyi talebi ise yürütmenin; istediği vergiyi artırmak, istediğinin vergi borcunu silmek serbestliğini kaybetmek istemeyeceğini otaya koyuyor.
CHP’nin buhrandan çıkış için önerdiği paket isabetledir. Ancak, iktidarın aksini yıllardır ve bilinçli bir şekilde uyguladığı düşünülürse, dikkate almayacağını tahmin etmek zor değildir.