Covid-19 salgınının küresel çapta bir tehdit oluşturmaya devam ettiği günlerden geçiyoruz. Başlangıçta Covid-19 virüs enfeksiyonu sadece bize uzak olan bir ülkenin, adını bile bilmediğimiz bir eyaletinde görülmüştü ve bizi çok fazla ilgilendirmiyordu. Sadece biz değil, dünyanın geri kalanıda bu enfeksiyona karşı umursamaz davrandı. Hatta bazı liderler bu enfeksiyona "Çin Virüsü" diyerek ne derece önemsiz olduğunu bile vurgulamaya çalıştı. Zaman ilerledikçe bu virüsün sadece bir ülke ile sınırlı olmadığı kısa zamanda anlaşıldı. Önce virüsün "merkez üssü" Avrupa'ya kayarken kısa zamanda tüm dünya virüsün etki alanına girdi. Dünya Sağlık Örgütü başta olmak üzere sağlık örgütleri de enfeksiyonun pandemiye dönüşebileceği konusunda hızlı kararlar alamadılar. Yeterince hızlı karar alamamanın sonucu olarak enfeksiyona karşı gerekli olan katı tedbirler alınamadı ve gelinen noktada yüzbinlerce insan virüsle enfekte oldu ve onbinlerce insan hayatını kaybetti. Şimdilerde birçok ülke yerel ve küresel çapta enfeksiyonla ilgili matematiksel modellemeler yapmakta ve enfeksiyonun olası sonuçlarını öngörmeye çalışmaktadır. Bu modellemelerin en iyimser olanlarında bile enfekte olanların yüzde 2-5'i yaşamını kaybedecektir.
Bu derece kötü senaryolar yaşanırken ve modellenirken ruh sağlığımızın etkilenmemesi mümkün mü? Elbette ki değil. İnsanlar yaşamlarını tehdit eden bilinmezlerle karşılaştıklarında "savaş ya da kaç" tepkisi vererek hayatta kalmaya çalışmaktadırlar. Fakat bu enfeksiyon özelinde bakıldığında bu iki tepkide işe yaramamaktadır. Savaşacak görünür bir "düşman" ortada görünmemektedir. Görünmemektedir çünkü bu virüs mikroskopla ancak görünmekte, testlerde bile yüzde 35 lik yanılma payı bulunmaktadır. O halde birey olarak ne ile savaşacağız? Savaşamıyorsak ikinci tepkimiz kaçmak olmalı, ama nereye kaçacağız? Cevabımız, hiçbiryere. Çünkü virüsün yayılmadığı hiçbir alan yok. Dünyada hızla yayılıyor ve bize kaçacak hiçbir yer bırakmıyor.
Bu enfeksiyona karşı savaşamıyor ve kaçamıyorsak o halde yapılması gereken en güzel ve en etkili davranış virüsten "saklanmak" olmalıdır. Bunun içinde halk sağlığı ve enfeksiyon uzmanlarının çok basit ve mantıklı bir önerisi var o da "fiziksel izolasyon". Virüsten saklanmak için bütün dünyanın şu anda yapmaya çalıştığı şey tamda bu. Fiziksel izolasyonu başarı ile uygulayan kişilerin hayatta kalma şansları oldukça yüksek olacak gibi görünmekte. Fiziksel olarak izole olup kendi yaşam alanlarımıza çekildikçe belki fiziksel tehdidi en aza indiriyoruz ancak tam olarak izole olamayıp dışarı çıkma, çalışmak zorunda olan yakınlarımızdan bize enfeksiyonun bulaşması ile ilgili endişeyi taşıyoruz. Hem kendimiz hem de onlar için endişeleniyoruz.
Bu süreçte ruhsal olarak sağlıklı kalabilmek oldukça zor gibi görünüyor. Daha önce ruhsal sorunu olmayan bireylerin ruhsal sorunlar yaşama olasılığının yüksek olması yanında, daha önce ruhsal sorunlar yaşamış bireylerin hastalıklarının tekrarlama olasılığı bulunmakta, şu anda tedavi görenlerin ise hastalıklarının giderek ağırlaşması söz konusu olabilmektedir. Ruhsal olarak yaşanabilecek sorunlara kabaca bakmaya çalışalım.
Yaşamımızı tehdit eden bu enfeksiyon bireylerde travmatik etkiler yaratabilmektedir. Enfeksiyonun travmatik doğası, bireylerde şok duygusu ile birlikte ölüm korkusu ve başkalarının ölümüne tanıklık etmek bazen de sağ kalanların sağ kalma suçluluğu yaşayacağı bir süreci getirecektir. Başlangıçta "akut stres bozukluğu", sonrasında ise "travma sonrası stres bozukluğu" yaşanması muhtemeldir. Akut stres bozukluğu ve travma sonrası stres bozukluğu yaşayan bireylerde huzursuzluk, gerginlik, yerinde duramama, aşırı irkilme tepkileri, uykusuzluk, kabus görme ve uyuşukluk gibi belirtiler görülebilmektedir.
"Normal" zamanlarda toplumda yaygınlığı oldukça yüksek olan depresyonun görülme sıklığı pandemi dönemlerinde daha da artmaktadır. Bunu daha önceki yaşanan epidemi ve pandemilerden biliyoruz ve şimdi de klinik pratikte görmekteyiz. Bu süreçte depresyon yaşayan bireyler mutsuz ve geleceğini karamsar olarak görmekte ve felaket senaryolarına teslim olmaktadır. Felaket senaryolarına teslim olan bireyler ise çaresizlik duygusunu yaşamakta bazen de hastalığa yakalandıklarında kendilerini geçmişte yaşadıklarının suçluluğu ile hesaplaşırken bulabilmektedirler. "Şu an yaşadıklarım geçmiş hatalarım nedeni iledir" gibi bir bilişsel çarpıtma ile depresyonlarını ağırlaştırabilmektedirler.
Depresyondan sonra sıklıkla görülen diğer bir ruhsal hastalık ise kaygı/endişe/fobi bozukluklarıdır. Genel olarak bunları kaygı bozuklukları içerisinde sınıflayabiliriz. Ölüm korkusu başat bir korkudur. İnsanın en temel çelişkilerinden birisi ölüm ile yaşam arasındadır. Bu dönemde ölüm korkusu daha ağır basmakta ve birçok şey anlamını yitirebilmektedir. Kaygı bozuklukları yaşayan bireylerde nefes almakta sorunlar yaşamakta, yerinde duramama, huzursuzluk, çarpıntı, yorgunluk, kas gerginliği ve kramplar görülebilmektedir. Klinik pratikte panik atakları bu dönemde sıklıkla görüyoruz.
Ruhsal sorunlara bağlı olarak fizyolojik sorunlarda sıklıkla bu dönemde ortaya çıkmaktadır. Uykuya dalmakta ve sürdürmekte zorluklar yaşanabilmekte ya da uyunsa bile uyku yeterince dinlendirici olmamaktadır. İştah azalmakta ya da artmakta ve buna bağlı olarak mide bağırsak sisteminde sorunlar oluşabilmektedir.
Covid-19 pandemisinin ekonomiye olumsuz etkisi küresel çapta oldukça fazladır. Bu dönemde ve sonrasında birçok kişi işini kaybetme tehlikesi ile karşı karşıyadır. Halihazırda işini kaybeden ve ileride kaybetme tehlikesi yaşayan bireylerin "adil dünya inançları" zarar görmekte ve kendilerini güçsüz çaresiz, değersiz ve umutsuz hissetmektedir. Bu bireylerde depresyon, kaygı, panik bozukluklarında artış ve intihar eğilimi görülebilir. Bunun için bu bireylerle, devletler ve diğer bireylerin dayanışması elzemdir.
Ailelerin bir arada fazla zaman geçirmesi hem iyi olmakta hem de olumsuz yanları bulunmaktadır. İyi olmakta, çünkü eşler ve çocuklar bir arada olmanın keyfini yaşamakta ve paylaşımları artmaktadır. Bir taraftan da ailenin tümünün aynı evde zaman geçiriyor olması ev içerisindeki alan ve kullanılan gereçler açısından sürtüşmelere neden olmakta ve aile içi iletişim sorunları gündeme gelebilmektedir. Ayrıca eğitimin uzaktan yapılıyor olması anne babanın çocuklarına hem ebeveyn hem de öğretmenlik yapmasında neden olmakta ve roller karışmakta, çocuklarla ilişkilerde sorunlarla karşılaşabilinmektedir.
Yaşlılar bizim toplumumuzda hep önemli olmuştur. Gerekli hürmeti ve saygıyı hep görmüşlerdir ve görmeye de devam edeceklerdir. Virüs enfeksiyonunun yaşlılarda daha ölümcül olabileceğinin tespit edilmesi ile birlikte yaşlılara daha fazla "evde kal" çağrıları yapılmış ve ülkemizde evden çıkmaları yasaklanmıştır. Yaşlıları hastalıktan korumak için alınan bu iyi niyetli tedbir yaşlılara bazı durumlarda "öcü" gibi davranılmasına neden olmaktadır. Sanki yaşlılar hastalık taşıyıcısı gibi algılanmakta ve ona göre davranılmakta, yaşlılarda ruhsal olarak yalnızlaşmakta ve depresyona girmektedir. Yaşlılara Covid-19'a karşı daha savunmasız olduklarını ve çok savunmasız olduklarının söylenmesi son derece korkutucu olabilir. Kaygı ve stres düzeyleri daha da artabilir ve ölüm korkusu yaşayabilirler. Ayrıca bu yaş grubunda ek bir takım fiziksel hastalıkların da bulunuyor olması ruhsal hastalıkların oluşumunu daha da kolaylaştırabilir. Bu bireylerin evde izole olmaları yalnızlık ve işe yaramıyor olma duygularını daha da artırabilir.
Çocuklar ise yaşananlara yaş dönemine uygun tepkiler vermektedir. Küçük yaş grubundaki çocuklar yaşananlara anlam veremezken, büyük yaş grubundaki çocuklar ve ergenlerde bazen umursamazlık bazen de aşırı düzeyde kaygı görülebilmektedir. Bu dönemde çocuklarda en az erişkinler kadar hatta daha fazla olumsuz etkilenirler. Çocukların tepkileri içinde bulundukları yaş dönemine göre farklılıklar göstermesine karşın en yaygın tepkiler arasında endişe ve korku deneyimlemesi sayılabilir. Ölme korkusu, akrabalarının ölme korkusu dahil olmak üzere erişkinlerin yaşadıklarına benzeyen korku türlerini görülebilir. Okulların kapalı olması ile birlikte akran desteğinden yoksun kalacak çocuklarda evde olmak yaşayacakları çoğu sorunu tek başlarına yaşamalarına neden olabilecek ve bazen yaşadıklarını anlamlandıramayabileceklerdir. Biraz daha büyük çocuklar bu süreci algılayabilseler de küçük çocukların süreci algılamaları ve gerçekleşen değişiklikleri algılaması zorlaşabilir ve hem küçük hem de büyük çocuklarda sinirlilik ve öfke sıklıkla görülebilir. Çocuklar ebeveynlerinden daha fazla şey talep edebilir ve ebeveynler bu dönemde kendilerini baskı altında hissedebilir ve ebeveyn çocuk arasında çeşitli sorunlar baş gösterebilir. Çocukların yaratıcı aktiviteler yoluyla kendilerini ifade etmesinin yollarını bulmalarına yardımcı olmak çocuklara iyi gelebilir.
Enfeksiyon döneminde hastalığa yakalananlar ve hastalık şüphesi olanların damgalanması ise en büyük sorunlardandır. Pandemi döneminde hastalığa yakalananlardan kişiler uzak durmakta ve onları yalnızlaştırabilmektedir. Hastaneye yatmış yakınının olması ve hastaneden taburcu olmak o kişilerin çevresinde korkuya neden olmakta ve "koronalı" damgasını bireylere yapıştırabilmektedirler. Bu bireylere damgalayıcı tutumlardan uzak durmak gereklidir.
Pandemi günlerinde ve sonrasında ortaya çıkabilecek birçok ruhsal sorundan bahsedilebilir. Ortaya çıkabilecek ruhsal sorunlara yönelik olarak kişilerin dayanıklılığını artırabilecek ve ruhsal sağlıklarını koruyacak ve güçlendirecek genel öneriler ise şunlardır.
Bu süreçte doğru kaynaklardan doğru bir şekilde bilgilenmek, belirsizliği giderebileceğinden dolayı kişilerin tedbir almalarını kolaylaştırabilir ve birtakım "hurafelerin" ve felaket senaryolarının önüne geçerek kaygıyı azaltabilir. Bilgi alırken de kaygılı bireylerin bilgileri seçerek olumsuz olanlara daha fazla odaklanma riski olduğu için gün boyunca sosyal medya kullanmak riskli olabilir. Belirli zaman dilimlerinde haber kaynaklarına yönelmek bütün günü haber peşinde harcamamak önemlidir.
Kişilerin yaşadıkları birtakım gerginliklerle başa çıkabilmeleri için evde kaldıkları süre içerisinde birtakım eğlenceli aktiviteler geliştirmelerinde yarar vardır. Bu aktivitelerle dikkatlerini dağıtıp kaygıyı azaltmaları mümkündür.
Kişilerin evde kaldıkları süre içerisinde yakınları ile rutin haberleşmelerini sağlamaları ve yalnız olmadıkları duygusunu hissetmesi önemlidir. Bu haberleşmelere değer verilen bütün insanlar dahil edilebilmeli mümkünse panik duygusu ve gerginliği azalması için görüntülü de haberleşilebilmelidir.
Daha önceden ruhsal destek alan bireylerin kullandıkları ilaçlar varsa kesmemeli, hekimi ile haberleşebiliyorsa bir şekilde iletişim kurmalı ve ilaçlarını temin ederek kullanmaya devam etmelidir. Bireyler sıkıntı ile baş edemediği durumlarda psikiyatri uzmanı ile temas kurup görüşme sağlamalıdır.