D_Masthead_970x250
Erdoğan Alman halkının damarına bastı

Köln’de olduğum ve vakit bulamadığım için epeydir yazmıyordum. Aslında kafamda farklı konularda çok yazı biriktirdim. Ancak yine Almanya peşimi bırakmıyor. Hafta başında Alman medya kuruluşları WDR, NDR ve Süddeutsche Zeitung, Almanya’nın ilk defa aralarında diplomatik pasaportlu Türk subayları da olan bazı üst düzey memurların mülteci başvurusunu kabul ettiğini duyurdu. Ben ve benim gibi pek çok Alman meslektaşım Almanya’nın bu kararının, Belçika gibi çok sayıda NATO askerinin iltica dilekçesi verdiği diğer AB ülkelerine emsal teşkil edeceği için Ankara ve Berlin arasında zaten gergin olan ipleri daha da gereceğini düşündük. Ankara’dan "Ey Almanya!" sesleri yükselecek, yeni Nazi suçlamaları gelecek sandık ama yanıldık. Ya da şimdilik yanıldık.  

Türkiye’nin tepkisi zayıf

Almanya’nın tavrına tepki olarak Türkiye Dışişleri Bakanlığı bir yazılı açıklama yapmakla yetindi. Bakanlık, “15 Temmuz hain darbe girişimini gerçekleştiren FETÖ’yle bağlantılı bazı eski askeri personelin iltica başvurularının Almanya tarafından kabul edilmesini esefle karşılıyoruz” dediği açıklamada Almanya’yı müttefikliğin gereklerini yerine getirmemekle suçlandı. Ayrıca Türkiye’den pek ses getirmeyen diplomatik adımlar atıldığı da biliniyor. Yani konu Cumhurbaşkanlığı makamınca henüz değerlendirilmedi. Bunun en önemli nedeni, Türkiye’nin 21 Mayıs'ta düzenlenecek AKP olağanüstü kongresine kilitlenmiş olması. Malum meclis bile doğru dürüst çalışmıyor. Dış politikada da AKP hükümetinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın en önemli derdi ABD ile ilişkiler. ABD’nin YPG’ye ağır silah gönderme kararı Ankara’ya da ağır silahla yapılmış bir saldırı etkisi yaratmış gibi görünüyor. Toz duman arasındaki sessizlik bundan. Her ne kadar ABD, söz konusu silahların PKK’ya gitmeyeceği, Türkiye’yi PKK ile mücadelede destekleyeceğine dair söz verse de bölgede kurulan yeni oyunda Türkiye’ye sadece figüranlık görevi düştüğü yazılıp çiziliyor.

Almanya’nın ekonomik desteği şart

İkinci önemli neden, Almanya ile devam eden ekonomik ilişkilere zeval vermeme kaygısı. 16 nisan referandumundan sonra piyasalarda hafif bir canlanma yaşansa da Türkiye’nin önünde çözülmesi gereken önemli ekonomik sorunlar var. Büyüme oranı son yedi yılın en düşük düzeyini gördü. İşsizlik son yedi, enflasyon son sekiz yılın en yüksek seviyesine ulaştı. Turizm gelirleri Rus turist sayısı artmış olsa bile gerilemekten kurtulamadı. Başta Alman turistler olmak üzere Avrupalı tatilciler sadece güvenlik değil siyasi nedenlerden dolayı da Türkiye’yi listelerinden çıkardılar. Alman medyası Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in ekonomik yardım istediğini yazdı. Her ne kadar Şimşek sözlerinin çarpıtıldığı, ekonomik işbirliğini arttırmaktan söz ettiğini ifade etse de Berlin kulislerinde Türkiye’nin ekonomik destek aradığı konuşuluyor. Aksi taktirde Federal Hükümet sözcüsü, “İki ülke arasındaki gerginlik sürerken Türkiye’yi ekonomik olarak desteklemeyi düşünmüyoruz” demezdi. Sözcü, Welt muhabiri Deniz Yücel’in yanı sıra referandumdan sonra da süren tutuklamaların önemli bir sorun teşkil ettiğinin altını da çizdi.

Sokak Türkiye’yi konuşuyor

15 Temmuz darbe girişiminden mayıs ayına kadar Türkiye’den 414 asker, diplomat, hakim ve yüksek rütbeli memur ve ailesinin Almanya’ya iltica başvurusunda bulunduğunu biliyoruz. Türkiye’den yapılan başvuruların toplamı da 7 bin 700’ü buldu. Bu önemli bir rakam. Deneyimlerim bana Alman makamlarının başvuruları titizlikle incelediğini söylüyor, hele ki ucunda siyasi bir gerginlik varsa. Ancak Alman siyasetinin kamuoyunun hassasiyetini de hesaba kattığını söyleyebilirim. Nitekim bu yıl Almanya’da genel seçim var ve Türkiye Alman seçmenlerin oyunu etkileyebilecek önemli bir konu. Almanlar hala Türkiye’de düzenlenen referandumun evet oyuyla sonuçlanması, Almanya’da yaşayan Türklerin buna katkıda bulunmuş olmasını içine sindirebilmiş değil. Hala sokağın konusu, “Nasıl olur da Almanya’da demokrasinin nimetlerinden faydalanan Türkiyelilerin yüzde 65’e yakını, idam cezasını savunan bir otoriter bir lidere evet der?”

Erdoğan Alman halkının damarına bastı

Sokağın konusu diyorum, çünkü nerede olursanız olun, trende, otobüste, lokantada, doktor muayenehanesinde ya da alışveriş merkezinde sıra beklerken, Türkiye’den geldiğinizi fark eden herkes yukarıdaki soruyu soruyor. Yanıtlama nezaketinde bulunursanız, soruların devamı geliyor. Hele bir de oy verenleri anlayabildiğinizi fark ettirin ve Almanya’nın entegrasyon politikasının yanlışlığından, bu yüzden Türkiye’ye yakınlık duyulduğundan söz edin bu sefer sizi adeta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yerine koyuyorlar. “Biz de sizinle aynı taraftayız, demokrasiden yanayız ama” çığlıklarınızı bile duymuyorlar. En çok hatırlattıkları konu da Almanya’nın Nazi dönemi oluyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın suçlamaları belli ki yaralarının kabuğunu kaldırmış. O’na duydukları kızgınlığa bir başka ülkenin daha aynı kaderi, hem de Almanya’dan giden oyların katkısı ile paylaşmama arzusu ekleniyor.

Alman sömürgeciliği İstanbul’dan mı başladı?

Alman kamuoyunun hassasiyetinin pek çok sebebi var elbette. İlki malum, tarihlerindeki kara leke faşizm. İkincisi de bence Türkiye’yi fazlaca sahipleniyor olmaları. Adeta bir akraba gibi. Ya da ne bileyim daha deneyimli bir ağabey, abla gibi!  Engin Civan, “Alles Tesadüf” başlıklı yazısında “Sömürgecilik treninin son vagonuna güç bela yetişen Almanya, İngilizlerin ve Fransızların parsellediği dünyada kendine müttefik olarak Osmanlı'dan başka seçeneği olmadığını anladı ve 'Drang Nach Osten = Doğuya Açılış' girişimini İstanbul’dan başlattı” diyor. Bunun üzerinde düşünmekte, tarihi bağlantılara bir de bu gözle bakmakta fayda var. Kesin olan şu ki, iki ülkenin birbirine bugün de ihtiyaç duyuyor olması. Alman Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel’in Türkiye ile ilişkilerin yeniden makul seviyeye getirilmesini istemesi tesadüf değil. Yeter ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan yine çileden çıkmasın!

İlgili İçerikler