Almanya’da 22 Eylül’de görev süresi sona erecek ve belki de devam edecek Muhafazakâr Liberal Koalisyon Hükümeti aslına bakarsanız Almanya’nın başına geçen en renkli hükümetlerden biri. Bir kere hükümet başkanı Doğu Alman bir kadın, hem de bir Protestan papazın kızı. Dışişleri bakanı eşcinsel ve bunu açık açık yaşıyor. Maliye bakanı tekerlekli sandalyede. Ekonomi bakanı Vietnam savaşı sırasında orada doğmuş ve bir Alman aile tarafından evlatlık alınmış. Sosyal demokratlar ve Yeşiller böyle bir bakanlar kuruluna sahip olsaydı kesinlikle bunun altını sıkça çizerlerdi, ancak Muhafazakâr ve Liberaller bu renkliliklerini adeta siyah beyaz yaşadılar. Çünkü bir araya gelmeleri eskiden olduğu gibi aşktan değil zorunluluktandı. Dolayısıyla dört yıl içinde pek çok badire atlattılar.
Bir kere 2009 yılında iktidara gelen Merkel Hükümeti’nin en dertli bakanlığı savunma bakanlığı oldu. Hükümet göreve başladıktan bir ay sonra ilk bakan, halkı Afganistan’daki kanlı saldırıya dair geç bilgilendirdiği için istifa etmek zorunda kaldı. Halefi ise ki Merkel’in gözdelerindendi, sahte doktora skandalı yüzünden tası tarağı toplayıp siyaset sahnesini terk etti. Son savunma bakanı biraz daha dirençli çıktı. İnsansız hava aracı EuroHawks projesine zamanında müdahale etmediği ve Almanya’ya milyonlarca zarar ettirdiği gerekçesi ile ağır eleştirilere maruz kaldı. Hatta hakkında meclis araştırma komisyonu kuruldu ama yine de yerinde kalmaya devam etti. Çevre, ekonomi ve sağlık bakanları da aynı şekilde istifa etti ya da istifaya zorlandı.
Bu renkli hükümet iki cumhurbaşkanının da harcandığı bir hükümet oldu. Muhafazakâr Cumhurbaşkanı Horst Köhler, Alman askerlerinin uluslar arası misyonlarda görev almasını kınayan sözleri yüzünden kendisine karşı sarf edilen eleştirilere dayanamayıp koltuğunu Christian Wullf’e devretti. Wullf’ün ise konumunu kullanıp özel şahıslardan ucuz kredi aldığı, tatillerini bedavaya getirdiği, üstelik bunları açığa çıkaracak gazetecilere baskı yaptığı anlaşıldı ve O da cumhurbaşkanlığı görevinden çekilmek zorunda kalmıştı. Oysa Wullf, genç karısı ile birlikte Almanya’yı adeta Amerikan başkanı gibi temsil ediyordu. Wullf’ün yerine gelen Protestan papazı Joachim Gauck da epey bir pot kırdı, saldırılara maruz kaldı ama dayandı.
Koalisyonun liberal ortağı Hür demokrat Parti FDP ile Hıristiyan Sosyal Birlik Partisi CSU arasında üç yıl boyunca buzlar erimedi. Üstüne üstük FDP bir de gerçekten uzun süren, etkileri bugüne dek gelen bir personel krizi yaşadı. Siyaset bilimciler, bu hükümetten önce sekiz yıl muhalefette kalan liberallerin bir türlü muhalif rolden kurtulamadıklarını, o yüzden hep hücumda olduklarını düşünüyorlar. Liberallerin dört yıl boyunca en çok şikayet ettikleri konu, Başbakan Angela Merkel’in bir türlü başarıyı ödüllendirmediği oldu. Muhafazakar Liberal Hükümet, başta vergiler olmak üzere pek çok konuda koalisyon sözleşmesine sadık kalamadı. Bu hükümetin en başarılı yönü, muhalefetten rol çalmaktı. Çevre ve enerji dönüşümünün yanı sıra, zorunlu askerlik hizmetinin kaldırılması, bazı sektörlerde asgari ücret uygulaması, sosyal yardımın arttırılması gibi uygulamalar bunlardan birkaçı. Hükümetin Euro krizini bütün uluslar arası eleştirilere rağmen çok iyi yönettiğini, Almanya’nın bırakın krizden olumsuz etkilenmeyi, bir çeşit ekonomi harikası yaşadığını söylemekte yarar var. Schröder Hükümeti’nin acı reçetesinin meyvelerini yiyen Merkel Hükümeti’nin AB için direttiği kemer sıkma politikasının uzun vadede başarılı olup olamayacağı tartışılır ancak şimdilik en azından muhafazakârlara iktidarı garantiliyor.
Almanya’nın seçim sistemi tek partinin iktidara gelmesini zorlaştıran bir yapıya sahip. Her seçmen iki oy kullanıyor. Biri seçim bölgesindeki adaya, diğeri partiye verilen bu oylar aynı zamanda seçmenin iktidarda nasıl bir koalisyon görmek istediğine de işaret ediyor. Koalisyonlar da partileri simgeleyen renk kombinasyonlarına göre anılıyor. Sosyal demokratlar, Yeşiller ve Liberallerin kuracağı hükümete mesela, kırmızı, yeşil ve sarıdan oluşan Trafik Lambası Koalisyonu deniyor. Ya da muhafazakâr, liberal ve yeşillerin bir araya getiren koalisyona da siyah, sarı ve yeşil yani Jamaika’nın bayrağındaki renklerinden öykünerek Jamaika Koalisyonu adı veriliyor. Kırmızı ve siyah yani sosyal demokrat ve muhafazakarların kuracağı hükümete ise Büyük Koalisyon adı layık görülmüş. Hal böyle olunca seçim kampanyalarına da renk getiren sadece koalisyon olasılıkları oluyor.
Daha seçim kampanyaları başlamadan koalisyon hesapları yapılıyor. Partiler seçmene onlara kimlerle hükümet edeceklerine, daha doğrusu kimlerle hükümet etmeyeceklerine dair sözler veriyor. Bu sefer de öyle oldu. Sosyal Demokrat Parti SPD, “ölürüz de Sol Parti ile hükümet kurmayız” dedi. Liberaller, Jamaika’ya yani sosyal demokrat ve Yeşiller ile asla koalisyona girmeyeceğini beyan etti. Yeşiller ise muhafazakarlara düşman. Sosyal demokratlar muhafazakarlarla kurdukları hükümetin travmasını atlatamadılar bile. Hal böyle olunca 22 Eylül’den sonra Almanya’nın başına ya muhafazakar ve liberal ya da sosyal demokrat yeşiller koalisyonu gelecek. Amma! Kamuoyu yoklamaları, bir mucize olmazsa, muhafazakarların seçimden birinci parti olarak çıkacağı, başbakanın yine Angela Merkel olacağını gösteriyor. Yalnız, pekala muhafazakarların oyları ile liberallerinki koalisyona yetmeyebilir ya da olmaz ya, zorla evlilik yerine aşkı tercih edebilirler. Almanya işte o zaman siyasetinin gerçek renklerini fark edecek bence.