Çocukken en büyük zevklerimden biri Manisa İzmir arasında yaptığım kısa otobüs yolculuklarıydı. Otobüs Sabuncubeli’ne geldiğinde yemyeşil doğanın verdiği saflık ve özgürlük duygusundan olsa gerek yolculuk hiç bitmesin isterdim. “Gitsem, hep gitsem, sıkılana kadar gitsem ” derdim içimden. İçimdeki bu sesi ancak bu yaşımda dinlemeye karar verdim. Biraz çılgınca gelebilir ama üç hafta sürecek bir ralliye katılıyorum bugün. Rallinin ismi Allgäu-Orient yani Doğu Batı Dostluk ve Barış Rallisi.
Bu yıl onuncusu düzenlenen ralliye 113 takım oluşturan 700’e yakın sürücü 339 arabayla katılıyor. Rallinin sıkı kuralları var. Mesela otomobiller ya en az 20 yaşında olacak ya da ederi 1111,11 Euro’yu geçmeyecek. Öyle pahalı otellerde konaklamak yasak. Bir gecelik konaklama için harcanacak miktar en fazla 11,11 Euro. Otoyolları ve GPS araçlarını kullanmak da yasak. Günlük aşılacak mesafenin alt ve üst limiti de belirlenmiş. Bir gün içinde en az 555 en fazla 666 km. yolculuk yapabiliyorsunuz. Ve yolculuk sırasında sürücülere organizatörlerin önceden tesbit ettiği hem eğlendiren hem de geçtiğiniz ülkelere faydası dokunacak görevler veriliyor.
Başta Almanya ve İsviçre olmak üzere pek çok ülkeden sürücünün katıldığı Doğu Batı Dostluk ve Barış Rallisi, Bavyera’nın en bakir köşelerinden Allgäu’a bağlı Oberstaufen’dan başlıyor. Zaten rallinin fikir babaları da buralı. Katılımcıların ilk buluşma noktası İstanbul. İstanbul’a isteğe bağlı olarak Slovenya, Bosna Hersek, Makedonya gibi Balkan ülkeleri üzerinden geçilecek. Türkiye rallinin en uzun etabı. İç Anadolu, Ege ve Akdeniz bölgelerindeki tarihi ve doğal güzelliğe sahip bazı şehirlerden geçildikten sonra otomobiller feribotla, sürücüler uçakla İsrail’e geçecek. Çünkü Suriye’de savaş var. Son durak Ürdün.
Ralli denince insanın aklına kıyasıya yarışmak geliyor ama Doğu Batı Dostluk ve Barış rallisi için birincil olan bu değil. Adı üstünde farklı kültürleri biraraya getirip halklar arasında dostluk ve barışı perçinlemeyi hedefleyen ralli aslında bir tür insani yardım etkinliği. Öncelikle Ürdün’e kadar götürülen eski otomobiller oradaki BM’e bağlı bir yardım kuruluşuna hibe edilecek. Yasal olarak otomobillerin trafiğe çıkması yasak olduğu için parçalara ayrılarak satılıp gelir elde edilecek. Bu arada katılımcıların bir kısmı hem Ürdün’de hem de geçtikleri diğer ülkelerde ayni yardımda da bulunuyorlar. Çocuklar için oyuncak, müzik entsrümanları, tekerlekli sandalye en çok bağışlanan eşyaların başında geliyor.
Rallide yine de bir birinci seçilecek. Eee birinciyi ödülsüz bırakmak olmaz. Büyük ödül bir deve. Bugüne kadar kimse deveyi evine götürmeye cesaret edememiş ve bedevilere armağan etmiş. Bakalım bu sefer kim kazanacak? Biz ralliye katılan tek kadın grubuyuz. Organizatörler tarafından oluşturulmuş ilginç ve uluslar arası bir grup. Benim dışımda iki Filistinli, iki İsrailli ve bir de benim Alman fotoğrafçı arkadaşım Almut Elhardt var grupta. Eski yaralar, yeni kavgalara sahip ve bir türlü barışamayan halkların içinden cımbızla ayıklanmış sanki. Adı da pek yakışmış; „princesses of peace - barışın prensesleri“
Yaşananların güncesini tutmaya çalışacağım vakit buldukça bu köşede. Almut fotoğrafları ile ralli maceramızı görselleştirecek. Sabuncubelinden geçerken hayal kuran ve gitmeyi seven o çocuk kadar heyecanlıyım. Ve o çocuk kadar özgür, şen hissediyorum kendimi. Darısı başınıza!