Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun istifa kararını açıklaması başta Almanya olmak üzere Avrupa’yı endişeye sürükledi. Bütün gazeteler Türkiye ile yapılan mülteci anlaşmasının sonunun gelip gelmediğini soruyor. Aslında endişeyle karışık bir sevinci de sezmemek mümkün değil. Çünkü anlaşma biterse vize muafiyeti de olmaz ve Türkiyeliler akın akın Avrupa’ya gelmezin aldatıcı sevinci bu. Bu şüpheye muhafazakar çizgideki die Welt gazetesinin online sayfasında öne çektiği haberden de düşmek mümkün. Federal Göç ve Mülteciler Dairesi’nin rakamlarını yayınlayan die Welt gazetesi, Almanya’daki mülteci hakkına sahip en büyük gurubun Türk vatandaşları olduğunu manşetine taşımış. Şubat sonu itibariyle bu sayı 11.606 kişiye tekabül ediyor. 1986 ile 2011 yılları arasında en fazla mülteci başvurusunun Türkiye’den geldiğini hatırlatan gazete, uzun uzun siyasetçilerin vize muafiyeti ile bu sayının artmasından duyduğu endişeyi anlatıyor. Yapılan hesaplamalara göre, tahmin edilen Türkiyeli mülteci sayısı yarım milyon kadar. İnsan Alman medyasında Balkan ülkeleri güvenli ülke ilan edilirken gösterilen duyarlılığı elinde olmadan özlüyor.
Ahmet Davutoğlu’nun istifası Alman siyasetçileri arasında da derin bir üzüntü yarattı. Yeşiller Partisi’nin Meclis Grup Başkanı Katrin Göring-Eckhardt, ARD’nin sabah programında “Türkiye’nin AB’ye yakınlaşması, güvenilir bir partner olan Davutoğlu’nun kararıyla tehlikeye girmiştir” dedi. Sosyal demokrat partinin dış politika sözcüsü Niels Annen ise bunun Türkiye demokrasisi için kötü bir haber olduğunu, Erdoğan’ın kendisine istediği anayasayı daha kolay geçirebilme yolunu açtığını belirtti. Eski çevre bakanlarından Hıristiyan demokrat Norbert Röttgen için de Davutoğlu’nun istifası Avrupa için kötü bir haber. Röttgen, önemli konularda Türkiye’yi ancak Davutoğlu’nun AB’ne yönlendirebileceğini, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan bunu beklemenin güç olduğunu söyledi. Hem Alman hem de AB’nin önde gelen siyasetçileri Türkiye ile imzalanan mülteci anlaşmasının akıbeti konusunda şimdilik susmayı tercih ettiler. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise bekleneni yaptı, Avrupa Birliği'nin Türkiye'nin terörle mücadele yasasıyla ilgili değişiklik yapma talebine yönelik olarak, ”Kusura bakma, hadi bakalım, biz yolumuza gidiyoruz. Sen de yoluna git. Kiminle anlaşabiliyorsan, onlarla da anlaş" dedi.
Son haftalarda Brüksel ile Ankara arasında hiç olmadığı kadar yoğun bir trafik vardı. Malum vize muafiyeti için gerekli 72 kriterin yerine getirilmesi için yoğun bir mesai harcandı. Öyle ki, yetişsin diye Ankara’dan Brüksel’e ekstra bir uçak seferi bile kondu. Bu süreci yürüten mülteci anlaşmasının mimarlarından Başbakan Ahmet Davutoğlu idi. Şimdi AB Komisyonu, “asla taviz vermeyeceğiz” demesine rağmen 7 madde açıkta kalmış olsa da Türkiye’ye vizenin kaldırılması yönünde tavsiye vermesine mi yansın, mülteci krizinin yeniden başına dert olması ihtimaline mi? Zira Avrupalı siyasetçiler de Türkiye’dekiler gibi Davutoğlu’ndan sonra gelecek kişinin Erdoğan’ın sözünden asla çıkmayacağını biliyor. Hoş Davutoğlu da çıkıyor sayılmazdı ama en azından yol yordam biliyor, hiç olmazsa durumu yüzünden hiç eksik etmediği gülümseyişi ile idare ediyordu. En büyük kaybı sanırım Almanya Başbakanı Angela Merkel yaşayacak.
Merkel an itibarıyla Davutoğlu’nun istifa kararına dair herhangi bir açıklama yapmadı. Yapacağı açıklama da diğer siyasetçilerinkinden pek farklı olmayacaktır. Merkel’in yerine federal hükümet sözcü yardımcısı, olumlu ve yapıcı işbirliğinin Türkiye’nin yeni başbakanı ile de devam edeceğini söylemekle yetindi.
Fakat Merkel’in uzlaşmacı bir muhatabını kaybettiğini yazan Alman medyasında dikkat çekici cümleler var. Hemen hepsi sözleşmiş gibi, mülteci anlaşmasının Türkiye’yi AB’ne yaklaştırdığı, bunu yapanın da Ahmet Davutoğlu olduğunu, bundan sonra Türkiye’nin AB’nden uzaklaşacağını, üstelik son demokratikleşme kredisini de yitirmiş olduğunu yazıyor. Türkiye Avrupa’dan daha ne kadar uzaklaşabilir ki? Avrupa gerçekten bunu istiyor mu? Hangi demokratikleşme? Anlaşılan Avrupalı meslektaşlarımız arasında giderek büyüyen bir kafa karışıklığı var.
Bir kere Türkiye AB ile demokratikleşme şansını çoktan yitirdi. Bu bağlamda Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu AKP hükümeti içerisinde demokrasi havarisi gibi görmek de göstermek de saçma. Avrupa sadece denize düşerken yılana sarılmıştı. Ayrıca Avrupa Macaristan ya da Polonya örneğinde olduğu gibi kendi içinde bile demokratikleşmeyi sağlayamıyor. Mülteci anlaşması ancak insan hakları ve mültecilerin akıbeti ve kullanılan yöntem açısından eleştirilebilir. Türkiye aldığından çok daha fazla bedel ödüyor. Vize muafiyeti, AKP hükümetine paye değil, Türkiye’de yaşayan insanlara kaybettiği hakkını geri vermektir. Vermeden almaksa Allaha mahsustur. Davutoğlu’nun gidişine üzülürken, mümkünse kasap gibi et derdine düşmemek gerekir. Çünkü koyun zaten can derdinde.