Merkel Atina’da askeri tören ve Nazi sembolleriyle karşılandı. Altı saat süren bu ziyaret AB projesinin aslı ve geleceği açısından önemli işaretler veriyor.
Almanya Başbakanı Angela Merkel’in daha bu göreve gelmeden önce yaptığı Türkiye ziyaretini ve bu ziyaret sırasındaki tepkileri hatırlıyorum da, Türklerle Yunanlılar birbirine ne kadar benziyor. Ankara kulislerindeki genel atmosfer, “Türkiye’yi AB’inde istemeyen şu kadına bak! Güzel olsa içim yanmayacak” mealindeydi. Yunan halkı da dün sokaklara dökülerek içinde bulunduğu krizin günah keçisini adres gösterdi: Angela Merkel, cadı, cinayet robotu, hükümdar, Nazi komutanı, mali diktatör… Oysa krizin suçunu tasarruf diye direten Angela Merkel’de, yani tamamen dışarıda aramak, biz Türkler de bunu sık sık yapıyoruz, kolaycılıktan başka bir şey değil. Hatayı önce kendinde görmek, özüne inmek, değiştirmek için çaba harcamayı gerektirir çünkü.
Yunanistan ile Almanya arasında bir çeşit hayranlık ve nefret ilişkisi var. Hatırlanacak olursa Yunanistan’ın ilk kralı 1832’de iktidara gelen Bavyera Prensi Otto Joseph idi. Yunanistan topraklaını Osmanlı aleyhine genişletmeye çalışan Otto Joseph, bunu başaramamış ve otuz yıl sonra tahttan indirilmişti. Almanlar 1941 ve 1944 yılları arasında Yunanistan’ı işgal ederek, belli ki hala unutulmamış, izler bırakmıştı. İki ülkenin birbiriyle siyasi olarak barışması ellili yıllarda gelişmeye başlayan ticari ilişkiler sayesinde hızlı oldu. Ellili yılların sonu altmışlı yılların başında da Yunanistan’dan Almanya’ya işçi göçü gerçekleşti. İki toplum da birbirini çok yakından tanıyor. Yunanlılar Alman disiplinine, Almanlar da Yunan rahatlığına özenirken iş maddiyata ve demokrasiye geldiğinde ise tarihi yaralar su yüzüne çıkıyor. Yunanistan Başbakanı Antonis Samaras'ın, Berlin ziyareti öncesinde Yunanistan’ın böyle giderse Weimar Cumhuriyeti’ne döneceğini hatırlatması da bunun yansımasıydı.
Bu karşılaştırma çok yanlış sayılmaz. Yunanistan’daki işsizlik oranı, neredeyse Weimar Cumhuriyeti’nin son dönemindekine ulaştı. Yunanistan’da da radikal partiler güçleniyor. Kriz, yabancı düşmanlığı ve milliyetçiliği arttırdı. Hükümetin işlemez hale gelmesinin yakın olduğuna inananların sayısı az değil. AB’nin Kurtarma Fonu ESM umut verse de, bunun Yunanistan’a maliyetinin büyük olacağı açık. Merkel de Atina’da söyledi; her şey planlandığı gibi yürüyecek, Yunanistan ESM’den yardım alarak Euro’da kalacak, karşılığında savunma değil ama sosyal harcamaları kesecek (Almanya ve Fransa silah sektörünün en iyi müşterisi Yunanistan), özelleştirmeye ağırlık verecek, vs. Kamuoyunda vurgulanan ana hedef bu acı reçeteye uymak zorunda bırakılan Yunanistan’ın krizden sıyrılıp, rekabat gücünü arttırması. Ancak hepimiz biliyoruz ki, Yunanistan hiçbir zaman AB içinde gerçek rekabet gücüne sahip olmadı bundan sonra da olmayacak. Yunanistan’ın Birliğe alınmasının da Birlik de kalmasının da tek nedeni var siyaset.
Euro’yu kurtarma eyleminin ardında AB ruhundan arta kalanı kurtarmak yatıyor ve kriz politikası yukardan aşağıya yürütülen bir sınıf kavgası sanki. Bu yüzden olsa gerek, bugün Almanya’da Merkel’in Atina ziyareti değil, Sol Parti Genel Başkanı Bernd Riexinger’in Merkel’e karşı yapılan eylemlere katılması tartışılıyor. İktidar partileri bir Alman siyasetçinin Almanya’ya karşı bir protestoya katılmasının kabul edilemez olduğunu söyleyerek, Riexinger’in Alman Yunan dayanışmasını ayaklar altına aldığını ileri sürüyorlar. Alman sosyal demokratlardan da Riexinger’in tavrını anlamakta güçlük çektiğini söyleyenler oldu. Riexinger ise eylemini net bir biçimde savundu: Yunan halkının çıkarlarını korurken aslında Alman halkının da çıkarlarını koruyorum. Yunanistan batarsa Alman halkının ödediği vergiler boşa çıkar. Bu noktada sınıf bilinci olduğunu, halkların dayanışmasına inandığını düşündüğümüz sol parti liderine hak vermemek elde değil.
Özetleyecek olursak; AB’nin en güçlü lideri, kriz boyunca uğramaktan imtina ettiği Atina’da, daha 2011 Mayısında “Bir ülke halkı daha fazla tatil yapıp daha erken emekli olur, diğeri çalışırken aynı para birimde olamaz” dediğini unutarak en alttakilere anlayış göstermeye çalıştı. Çünkü bir yıl sonra ülkesinde genel seçim yapılacak. Hem kendi partisine hem de seçmenlerine sadece Almanya değil, AB’nin de lideri olduğunu göstermenin en iyi yollarından biri de buydu. İki yıl önce “bizden Yunanistan’a bir Cent bile işlemez” diyen Merkel, AB fonlarından 30 Milyon Euro harcama sözü vererek Yunanistan’a bir parmak bal çalmayı da ihmal etmedi. Merkel, tıpkı ABD eski başkanı Clinton ve Papa gibi aynı anda şaşaalı bir askeri tören ve Nazi sembolleriyle karşılandı. Almanya’nın Yunanistan’dan askerlerini çektikten 10 yıl sonra Atina’ya giden Konrad Adenauer bile böylesi bir nefret ve protestoya tanık olmamıştı. Alman muafazakarların babası Adenauer gemi, tren hatta eşek ile bir hafta boyunca Yunanistan’ı gezdi, siyasi kızı Merkel ise Atina’da sadece 6 saat kalabildi. Ziyaret süresi ne olursa olsun, Almanya Başbakanı Angela Merkel’ın Atina ziyareti, Avrupa’nın ikinci dünya savaşının izlerini henüz silmediği hatta derinleştiğini görmek, AB projesinin nereye evrildiğinin farkına varmak açısından son derece önemli.