Yunanistan’ın Midilli adasındaki Moria kampı herhangi bir kamp değil. AB’nin mülteci politikasının vücut bulduğu yer. Bir hafta önce kamptan yükselen ateşlerle, sadece kamp yanıp kül olmadı, AB’nin dünyaya yaydığı değerler de kül oldu. Yaşadıkları eziyetleri anlatabilmek için yangın çıkarmaktan başka dili olmayan mülteciler için Moria’da yaşamak savaşta olmaktan daha kötü. Mülteciler kadar Yunanistan’ı da yalnız bırakan AB yeni bir sınav ile karşı karşıya. Maalesef kaybetmek istediği bir sınavla.
Yunanistan’ın Midilli adasında aslında yıllardır bir insanlık dramı yaşanıyor. Moria kampını küle çeviren yangın olmasaydı, çoğumuz farkında bile olmayacaktık. Yangının üzerinden bir hafta geçti, mülteciler hala sokaklarda yatıyor. Alman Radyo TV Kurumu’nun WDRforyou yayın ekibinden İsabel Schayani ve Bamdad Esmaili şu anda Midilli’de ve durumu olduğu gibi aktarıyorlar. “Savaştan daha kötü” diyor bir mülteci, bir diğeri durumu Korona salgını ile karşılaştırıyor ve Korona olmayı tercih ettiğini söylüyor. Çünkü an itibariyle mülteciler aç. Kimi bütün gün hiç bir şey yememiş, kimi bir dilim kuru ekmekle yetinmiş. İçecek su bulmak neredeyse mümkün değil. Bazı yardım kuruluşları yemek ve su dağıtmaya çalışıyorlar ancak ya arbede çıkıyor ya da emniyet görevlileri engelliyorlar. Başlarının üzerinde bir çatı, tuvalet ihtiyaçlarını giderecek bir mekan yok. Cadde kenarlarında sokakta yatıyorlar çoluk çocuk. Yangından kurtarabildikleri birkaç parça eşya ile çadır kurmaya çalışmışlar. Kadınlar çocuklarının yanında, erkekler volta atıyor. Moria onlar için bir açık hapishane. Moria onlar için hep bir açık hapishaneydi.
Alman FAZ gazetesinden Michael Martens bir kronolojisini çıkarmış, özetleyelim... 2014 yılında Moria köyü yakınlarında eski bir kışlada kurulan mülteci kampı o günlerde örnek gösteriliyordu. Çok geçmeden 700 kişilik kapasitesi dolmaya, adalı yöneticiler durumdan şikayet etmeye başladılar. 2015 ortalarında BM ve Yunan Hükümeti, 30 bin mülteciyi Midilli, Samos, Sakız, Kos, Leros adalarına yerleştirmeye karar verdiğinde şikayetler daha da arttı. Bu sayı 2015 sonunda 4000’i buldu. AB’nin planı Yunanistan’a kaçan mültecilerin iltica sürecini hızlandırıp, ya geri göndermek ya da başka ülkelere dağıtmak, yani burayı bir kayıt merkezi haline getirmekti. Aynı günlerde adalarda mülteciler ile polis arasında şiddet olayları da başladı. Yunanistan için Türkiye ile sınır güvenliği anlaşması yapmak kaçınılmaz hale geldi. BM’in, mülteci akınının kesilmeyeceği, Yunanistan’a her ay binlerce göçmenin geleceği ön görüsü gerçek oldu. 2015 sonunda Yunanistan’da 840 bin düzensiz göçmen kaydı yapıldı. 2016’da Papa ve Angelina Jolie gibi ünlüler ziyaret edince bu kamplardan Moria ünlendi.
20 Mart 2016’da Türkiye ile AB mülteci anlaşmasını imzaladı. Anlaşma 20 Mart’tan sonra Yunanistan’a Türkiye üzerinden kaçan ve iltica başvurusu kabul edilmeyen göçmenlerin, ki buna Suriyeliler de dahil, geri gönderilmesini öngörüyor. Yunanistan’dan gönderilen her Suriyeliye karşı bir Suriyelinin AB ülkelerince kabul edilmesi de anlaşmanın bir başka önemli maddesi. Anlaşma ile Yunanistan’ın Avrupa’ya açılacak kapı olarak cazibesini yitirmesi hedefleniyordu. Başlangıçta mülteci anlaşması işe yaradı. Midilli’den Dikili Limanı’na gönderilen mültecilerin fotoğrafları yayıldı bütün dünyaya. Ama zamanla anlaşıldı ki, sığınma başvurularının hızlı ve kapsamlı bir şekilde incelenmesini sağlamak için adalarda yeterli kaynak yok. Yunan Hükümeti bunu ilk günlerde de görmüş ve AB’nden kaynak istemişti ama sesini duyuramadı. Moria kampı giderek kalabalıklaşmaya başladı. Kalabalıklaştıkça göçmenlerin “sınırlar açılsın” talepleri protestoya dönüştü, hatta mülteciler durumun vehametini yataklarını yakarak dile getirdiler. Kampın etrafındaki hırsızlık ve yağma olayları arttı. O günlerde BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon’un kampı ziyaret edip Midilli’yi “Özgürlük Adası” olarak nitelendirmesi çok manidar. Aynı yılın Ağustos ayında kampın yöneticileri, artık bir tane bile göçmen alamayacaklarını duyurdular. Şiddet olayları arttıkça ada sakinleri sokağa çıktı ve hükümetten göçmenleri ana karaya göndermelerini talep ettiler. Aşırı sağcılar da sahneye çıktı ve mülteciler ile aralarında sık sık arbede yaşandı. Hatta Midilli belediye başkanı bile saldırıya uğradı.
2016 yılı kışında 4000 kişiyi barındıran Moria kampında ilk ciddi yangınlar başladı. Kitleler halinde sınır dışı edileceğini duyan göçmenler bir kaç kez yangın çıkarttılar, kaçanlar oldu, çatışmalar çıktı, itfahiyenin çalışması engellendi. Yunan Hükümeti, iyi niyet göstergesi olarak 90 kadar refakatsiz çocuğu ana karaya yolladı. 2016’nın Kasım ayında, bu kez bir gaz ocağı patlaması yüzünden yine bir yangın çıktığında kampta 6000 kişi yaşıyordu. Bir Irak Kürdü ve torunu hayatını kaybetti.
2017 yılının ilk aylarını kamp sakinleri dondurucu soğukla mücadele ederek geçirdi. 3 kişi ısınmak için yaktığı sobadan zehirlenerek hayatını kaybetti. Bunlardan biri Halep’ten Almanya’ya kadar gelmeyi başarmış, Türkiye’den gelecek oğlunu beklemek üzere Moria’ya gelmişti. Son Whatsapp mesajında, Moria’daki insanlık dışı yaşam koşullarını anlatmış, polisin hiç müdahale etmediğini, herkesin her an bıçaklanabileceğini yazmıştı. 2017 yazında yine büyük bir yangın çıkmış, itfaiye engellenmiş, polis işin içine girmiş ve yine bazı mülteciler ana karaya gönderilmişti. Yıl sonunda ada sakinleri 8300 göçmenin ada için çok fazla olduğunu anlatmak amacıyla yine protesto yoluna başvurmuş, polis bile greve gitmişti. Pankartlarda “Midilli açık hava hapishanesi değildir” yazıyordu. Yine bir grup göçmen ana karaya yollandı ama gidenin yerine yenileri hem de artarak geliyordu.
2018 yılında artık, arbededen değil sokak çatışmalarından, yaralanan polislerden söz eder olduk. Göçmen sayısı yılın ilk aylarında 7000’e çıkarken, Yunan Hükümeti iltica işlemlerini hızlandırma, daha fazla personel ve daha çok göçmenin ana karaya gönderilmesi sözü verdi. Temmuz ayında bir yangın daha çıktı, 16 yaşındaki bir Suriyeli bir çiftçi tarafından vurularak öldürüldü. Daha iki yıl önceki mülteci başvuruları bile incelenememiş, eski mülteciler ile yeniler ya da Araplar ile Kürtler aynı çatı altında kalmak istemiyor, işin içine aşırı sağcılar da girince arbede ve şiddet kaçınılmaz oluyordu. Hatta kampın kanalizasyon sistemi bile kalabalığı kaldıramıyor, ada sokaklarına taşıyordu. Yıl sonunda Atina Hükümeti, kontrolü kaybettiğini teslim etti.
2019 da şiddet olayları ile başladı. Kamerunlu bir genç öldürüldü. Yine yangın çıktı. Göçmenler arasındaki şiddet dinmedi. Yine durumu düzeltme sözleri verildi, yine, bu sefer 700 kişi, ana karaya gönderildi ama ne çare, ada nüfusu haftada bir 700 kişi artıyordu. Aynı dönemde Türkiye’nin tehditleri de artıyordu. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “Kapıları açarsak hiç bir AB ülkesi buna 6 ay bile dayanamaz” dedi ve dediğini yaptı. Moria ve çevresinde yaşayan göçmen sayısı 12 bini buldu, yine cinayetler işlendi, kavgalar edildi, ana karaya gönderilsin diye mülteciler yangınlar çıkardı, protesto gösterileri yapıldı, kampın yöneticisi istifa etti. Hükümet Ekim ayı sonuna kadar 3000 kişinin ana karaya göderileceği sözünü verdi. Sadece Eylül ayında Türkiye’den 10 bin göçmen gelmişti. Yıl sonunda göçmen sayısı 19 bini bularak rekor kırdı. Moria kampı artık Midilli’nin ikinci büyük kenti sayılıyordu.
2020’nin ilk günlerine cinayetler ve protestolar damgasını vurdu. Sokağa çıkan Midilli halkı artık, “Adamızı geri istiyoruz” diyordu. Göçmenler de sokağa çıkıp aşırı sağcılar ile karşılaşınca şiddet tırmandı. Şubat ayında Midilli adasındaki göçmen sayısı 20 bini geçti. Martta yine yangın çıktı, 7 yaşındaki bir kız çocuğu öldü. Bir başka yanfının sebebi elektrik kaçağı dendi. Kampa kimliği belirsiz kişiler ateş açtı bir İranlı ve Afgan ağır yaralandı. Kamp sakinleri arasındaki kavgalar dinmedi. Sadece bu yıl 5 göçmen hayatını yitirdi. Sonunda bütün kamp alevlere yenik düştü.
Bunlar üşenmeyip yazdığım olaylar, dahası var. Hükümetin ve AB’nin verdiği ve yerine getirmediği sözlerin sayısı da olaylar kadar çok. Şimdi Yunan yetkililer Moria yakınlarında yeni bir çadır kamp daha inşa ediyorlar. AB maddi destek sözü verdi. Asıl hedefleri kapalı bir kamp kurmak. Göçmenler ise “yeni bir hapishane istemiyoruz” diyerek direniyorlar. Onların talebi özgür bırakılmak ya da başka ülkelere nakledilmek. AB hem Yunanistan’ı hem de mültecileri yalnız bırakıyor. Yunan Hükümeti’nin çaresizliği apaçık meydanda. Göçmenlerin çaresizliği de çıkardıkları yangın sayısından belli. Birkaç AB ülkesi sayıları yüzü bile bulmayan refakatsiz çocuğu, utanmadan çarşaf çarşaf reklam yaparak kabul etti, hepsi bu. Kabul ettiklerini de seçerek aldı, işine yarasın diye. Korona yardımları ya da trilyonluk bütçe ya da şirket kurtarılması söz konusu olduğunda gecikmeyen AB, mülteciler konusunda yıllardır kılını kıpırdatmıyor. Yangından sonra yeni bir kamp kurmak için yardım gönderen ilk AB ülkesinin Polonya olması manidar. Macaristan, Çek Cumhuriyeti gibi Polonya da 2015 yılında mülteci almayı reddedip Avrupa Adalet Divanı’nda cezalandırılmayı göze almıştı.
Salı akşamı itibariyle, şu anda Midilli’de olan sivil toplum uzmanı akademisyen Begüm Başdaş’tan aldığım bilgilere göre, göçmenler hala sokakta yatıyor. Karatepe’de kurulan 4000 kişilik çadır kampa sadece 1000 kişi gönderilebilmiş. Göçmenlere yiyecek içecek ya da sağlık yardımı hala ulaşmıyor. Polisin sıkı kontrolü devam ediyor. Emniyet yetkilileri, yangını çıkarttığı tahmin edilen 6 kişinin göz altına alındığını duyurdu. Bu 6 kişinin iltica başvurusu reddedilen Afgan kökenli gençler olduğu tahmin ediliyor. İlk çıkarılan rapora göre, yangının, Korona salgını yüzünden bazı mültecilerin başka bir yere nakledilmek istenmesinden sonra çıkarıldığı ve kampın pek çok yerinin alev aldığı belirtiliyor. Korona salgını Moria kampında yaşayanlar için ikinci bir cehennem oldu. Salgın ile birlikte kısıtlamaya giden Yunan Hükümeti, bütün ülkede önlemleri gevşetirken Moria’da gevşetmedi. Belki haklıydılar, balık istifi yaşayan kamp sakinleri için bir tek kişiye enfeksiyon bulaşması bütün kampa yayılması demek. Ancak bu o kampta yaşayanlar için tam bir felaket. Evet içlerinde ülkesini ekonomik nedenlerle terkedenler olabilir ama bu insanlar savaş, şiddet ve işkence görmüşler. Çoğu travmalı. İnsan gibi yaşamak isterken, adeta Orta Çağ’da vebaya yakalanmış gibiler.
AB ülkeleri içinden ilk Almanya tepki gösterdi ve çetin tartışmaların ardından 1553 kaçak göçmeni kabul etme kararı aldı. Almanya’da mültecilerin yaşadığı yerlere biz, toplama kamplarını hatırlatacağı için kamp demekten imtina ediyoruz. Ama Moria bir kamp. Ve Moria herhangi bir mülteci kampı değil. AB’nin mülteci politikasının vücut bulduğu ilk yer. Ve Moria AB’nin utanç kalesi, umut yeşertecekken insanlığın öldüğü yer.
Çok üzgünüm...