Almanya İtalya maçı tarihi bir sonuçla bitti. Mesut Özil’in golü Alman Alman kamuoyuna verilmiş bir yanıt gibiydi. Halk üzgün, kanaat önderleri memnun. Neden mi? Artık milliyetçilik hortlamayacak.
“Vatanseverlik”, 2006 yılındaki dünya şampiyonasından bu yana Alman kamuoyunda en sık ve en dikkatli tartışılan kavramlardan biri haline geldi. En azından her dünya ve Avrupa şampiyonasında gazete başlıklarını dolduruyor. 2006’da şampiyonaya ev sahipliği yapan Almanya ilk kez “Du bist Deutschland- Sen Almanyasın” sloganı altında Almanya kimliğini vicdan azabı duymadan dile getirmeye başladı. Farkındaysanız “ Du bist Deutschland” da son derece dikkatle seçilmiş bir slogan. Alman yerine Almanya denerek bu ülkede yaşayan göçmenlerin varlığı kabul ediliyor ve onların da Almanya’ya ait olduğuna vurgu yapılıyor. Hatırlıyorum da bu slogan eşliğinde hazırlanan radyo ve TV spotlarında da aynı denge gözetilmiş, toplumun farklı kesimlerinden göçmenlere de yer verilmişti.
Bu yılki Avrupa şampiyonası sırasında da Almanya finale yaklaştıkça, futbol ve vatanseverlik kavramı deyim yerindeyse didik didik edildi. Şu cümleyi rahatlıkla kurabilirim: Özellikle sol çizgideki Alman entelektüelleri Alman olmaktan, Alman bayrağını ve milli marşını sevmekten hala çok korkuyorlar. Tarihe ve bugün Euro kriziyle başa çıkma sürecinde Başbakan Merkel’e yönelik yorumlara bakılacak olursa bunun haklı bir korku olduğu düşünülebilir. Tam da İtalyan Başbakanı Monti ile Merkel Brüksel’de birbirine girerken Almanya ve İtalya’nın final için karşıya karşıya gelmesi enteresan bir tesadüf oldu. Bu nedenle midir bilemiyorum ama maç öncesi entelektüel Alman medyasında adeta “inşallah yeniliriz” psikolojisi hakimdi. Kimse bunu net bir biçimde dile getirmemişti ama satır aralarında “Futbolda da egemen olursak başkaları bizim için ne düşünür?” kaygısı okunuyordu. Malum Almanya krizle cebelleşen Yunanistan’ı ezip geçmiş, İtalya ile karşı karşıya gelmişti ve İtalya’yı da yenerse yine Euro yardım paketine başvurmuş İspanya ile mücadele edecekti.
Alman Federal İçişleri Bakanı Hans-Peter Friedrich, geçtiğimiz günlerde, Ukrayna’da Alman karşılaşmalarında tribünleri Alman bayrakları ile dolduran izleyicileri işaret ederek “Bir vatansever olarak bu insanların Avrupa ve Almanya’nın imajına verdiği zarardan utanıyorum” dedi. Pek çok Alman bilim insanına göre, vatanseverlik Almanya’da çoğu kez yanlış anlaşılan, dolayısıyla yanlış kullanılan bir kavram. Göçmenlerle ilgili araştırmalarıyla da ünlü sosyolog Wilhelm Heitmeyer, "Vatanseverliğin özünde milliyetçilik gibi kendini ülke ile tanımlama eylemi yatıyor. Vatansever ayrıca ülkesinde hakim olan demokrasiden ve sosyal adaletten, diğer ülkelerle bir karşılaştırma yapmadan gurur duyar. Milliyetçi ise sürekli kendi ülkesini diğerleriyle karşılaştırır ve hem Alman olmaktan hem de Alman tarihinden memnundur.“ Eski Cumhurbaşkanı Johannes Rau ise bunu bir cümleyle özetlemişti: “ Vatansever ülkesini seven, milliyetçi bunu yaparken diğer ülkelere saygı duymayandır.”
Sosyal demokrat çizgideki Süddeutsche Zeitung, bir yazısında 2006 yılından bu yana vatanseverlik ve milliyetçilik ile ilgili yapılan araştırmaları uzun uzun anlatmış. Bunların arasında Berlinli araştırmacı Dagmar Schediwy’ninki dikkat çekici. Şampiyonalar sırasında taraftarlarla anket yapan Schediwy, sadece şampiyonluk değil, Eurovision şarkı yarışması gibi uluslar arası mücadele günlerinde ortaklaşa Alman halkının Almanya’ya ait olma duygusunu yaşadıklarını ve bunu dile getirdiklerini, onları motive eden duygunun vatan sevgisi ile milli gurur olduğunu ortaya koyuyor. Hatta bu geçici duyguyu anlatan popüler bir kavram da bulundu Almanya’da “eğlence vatanseverliği”. Ancak sosyolog Heitmeyer, bunun milliyetçilikten farklı bir duygu olmadığını savunuyor yani, kamuoyunda vatanseverlikle milliyetçiliği birbirinden ayırmanın doğru olmadığını. Bremen’deki Jacobs Üniversitesi’nden Klaus Boehnke de hayatımızda uluslar arası işbirliği bu denli önemli yer tutarken vatanseverlik ve milliyetçilik gibi kavramlara tutunmanın gericilik olduğu görüşünde. Boehnke, Alman bayrağı açarak ulusal duygular vurgulanırken halkın asıl kendini izole ettiğine dikkat çekiyor.
Bilim insanları ve kanaat önderleri vatanseverlik, milliyetçilik ya da Türkiye’de daha az zararsız olduğu düşünülen ulusalcılık kavramının tehlikesini tartışadursunlar, futbol ya da Eurovision gibi uluslar arası mücadeleleri kendilerine eğlence haline getiren Almanya’daki sıradan vatandaş yüzünü sarı kırmızı ve siyaha boyayıp, otomobiline ya da evinin balkonuna Alman bayrağını aynı şevkle asmaya, hep birlikte Almanya sloganları atmaya devam ediyor. Sırf bu yüzden Almanları milliyetçi ya da ırkçı gören kimse yok. Hatta Almanya’daki göçmenler de bu coşkuya ortak oluyor. Bu araştırmalarla da sabit. Pew Research Center’in kısa bir süre önce Avrupalılar arasında yaptığı ankete göre, Almanlar çalışkanlıkları ve dürüstlükleri nedeniyle takdir görüyor. Hatta bazı medya kuruluşlarının Hitler ile karşılaştırdığı Başbakan Angela Merkel’e bile tahmin edildiğinden çok daha büyük saygı duyuluyor. Bence önce Alman entelektüellerinin ve “Vatanseverlik mi? Hayır kalsın!” diyenlerindönüp kendine bakmasında, sıradan halkla ve göçmenlerle arasındaki mesafeyi ölçmesinde ve biraz da “pozitif ayrımcılık” ya da “pozitif ırkçılık” gibi kavramları tartışmasında fayda var. Artık endişe etmeye gerek yok. İtalya Almanya maçı, Türkiye kökenli Mesut Özil’in Alman milli takımının onurunu kurtardığı golle asıl onların yüzünü güldürdü. Üstelik Brüksel’de İtalya ve İspanya’ya direnemeyen Merkel de Ukrayna’ya gidip meslektaşı Janukowitsch ile aynı tribünde boy göstermenin siyasi utancından, Alman kanaat önderleri de bunun yorumunu yapmaktan kurtulmuş oldu. Yoksa yanılıyor muyum?