Her ne kadar pek çok Türk medyası, mülteci anlaşması olmasaydı Türkiye ile Almanya arasındaki ilişkiler kopma noktasına gelirdi diye düşünse de ben aynı görüşte değilim. Almanya ile Türkiye arasındaki bağın ne kadar sağlam olduğunu, bir başka deyişle iki ülkenin birbirine ne kadar ihtiyaç duyduğunu Başbakan Angela Merkel’in Ankara ziyaretinde bir kez daha gördük. Sadece tarihi, iktisadi ilişkiler değil, Almanya’da yaşayan 3,5 Milyon Türkiyeli de iki ülkeyi birbirine mecbur kılıyor. Merkel’in Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde altın varaklı koltuğa oturduğu bir önceki ziyaretinde Almanya Türkiye’ye muhtaçtı, bu sefer belli ki durum tersine dönmüş. Ondandır ki, Merkel, e! tabii bir de ziyareti referandumda Erdoğan’ın arkasında durduğu şeklinde yorumlanmasın diye daha sade bir koltukta poz verdi. İki liderin de yüz ifadesinden iki saatten fazla süren görüşmenin zorlu geçtiği anlaşılıyordu.
Ben aslında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın fevri davranıp, mülteci anlaşmasını iptal edeceğini düşünmüştüm ama yanılmışım. Merkel’in Brüksel’den para akışını hızlandırma sözü vermesi, Merkel daha ülkeyi terk etmeden Erdoğan’ın Avrupa’da yaşayan Türkiyelilere “komşunu da getir” çağrısı yapması, AKP hükümetinin ekonomik dar boğazın içine gömüldüğü ve Almanya’dan gelecek her Euroya ihtiyaç duyduğuna işaret ediyor. Ayrıca Merkel bu sefer, muhalefet temsilcileri ile biraraya gelerek ve her fırsatta basın ve düşünce özgürlüğünü dillendirerek Türkiye’deki gelişmelerden duyduğu endişeyi açık yüreklilikle dillendirdi. AGİT temsilcilerinin referendum sürecinde gözlemci olması dileği de “AKP hükümetine güvenim yok” hatırlatmasıydı. Erdoğan’ın Almanya’daki Fethullahçıları iade talebine de Merkel, o benim değil, Alman adaletinin işidir diyerek tam bir güçler ayrılığı dersi verdi. Şu anda Alman Meclisi’nin Türk Alman Parlementerler Grubu da Türkiye’de bir dizi görüşmelerde bulunuyor. Bu da Almanya Türkiye’deki gelişmeleri bundan böyle çok yakından takip edecek ve diyaloğu koparmayacak demektir.
Gelelim bu yazıyı asıl yazma sebebime. Tamam Avrupa, Almanya Türkiye ile iletişimini kesmeyecek ama mülteci sorununun çözümünde alternative aramayı da ihmal etmiyor. Yani Merkel’in Malta’da yapılacak zirve öncesi Ankara’yı ziyaret etmesi bir çeşit nabız yoklamaydı.
Malta’daki zirvede AB, mülteci sorunu ile mücadele için Libya ile de Türkiye ile olduğu gibi işbirliğine gitmeye karar verdi. Hatta bu kararını on maddelik bir plana dönüştürdü. Bu plana göre,
Görüldüğü üzere AB Libya ile Türkiye’den çok daha kapsamlı bir çalışma hazırlığı içerisinde. Ancak Libya’daki siyasi durum ve mültecilerin yaşama koşulları düşünüldüğünde, AB’nin bir kez daha insani değerlerinden ödün verdiğini hem de çok büyük ödün verdiğini söyleyebiliriz. Avrupa Türkiye’yi, “şimdilik” mumla arayacak. Daha geçtiğimiz hafta Alman diplomatlar alışılmadık bir tavır sergileyip, Libya’daki insani durum hakkında uyarıda bulundular. Diplomatlar yazdıkları raporda, Libya’daki mülteci kamplarında insan hakları ihlallerinin sistematik olarak ve çok ağır yaşandığını, insan tacirlerinin mültecilere gelişigüzel ateş açtığını belirttiler. Hatta raporda, “cep telefonu ile çekilmiş fotoğraf ve videolar özel cezaevi olarak adlandırılan yerlerdeki durumun Nazi dönemindeki toplama kampı koşullarını andırdığını gösteriyoruz” sözlerine yer verildi. Parası olmayan göçmenlerin infaz edilmesi, işkenceye ve şiddete maruz kalması, çöle sürülmesinin olağan olduğu yazılan raporda, yeni gelenlere yer açılsın diye her hapishanede haftada en az beş kişinin öldürüldüğüne dikkat çekiliyor.
İşte, Almanca tabiri ile “Pest oder Cholera”, veba ile kolera arasında sıkışan Avrupa, mültecileri, hiçbirini (yasal olarak da) gönderemeyeceği bir ülkeye mecbur kılmak, hapsetmek istiyor. Sınırlarını kapatmaya gücü olmayan ülkelere mühimmat yardımı yaparken kendi sınırına daha yüksek duvar örüyor. Bütün bu anlaşmalarla AB, mültecileri, Avrupa’ya doğru ölüm yolundan alıkoymak istediğini öne sürüyor. Özrü kabahatinden büyük. Şimdilik Almanya’nın, muhtemelen bu yıl yeniden şansölye seçilecek Merkel’in Türkiye ile yakından ilgilendiğini, insan hakları ve düşünce özgürlüğü ihlallerini ciddiye aldığını umalım. Malum Türkiye’nin çökmesi, sadece Irak, Suriye, Afganistan gibi ülkeler değil, Türkiye’den de mültecilerin Avrupa’ya akın etmesine neden olacak. İşte o zaman Avrupa vebaya da tutulur koleraya da.