Merkel, Sarkozy’i sonuna kadar destekliyor. Bu Merkozy siyasetinin bir ürünü. Sarkozy ve Merkel uyuşması sadece AB iç politikası değil, dış politikasında da önemli ipuçları veriyor. Tabii Sarkozy kazanırsa!
Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin en önemli rakibi François Hollande haftalardır Almanya Başbakanı Angela Merkel’in kendisine randevu vermesini bekliyor. Görünen o ki Berlin’de bir Hollande Merkel buluşması gerçekleşmeyecek. Çünkü Merkel, Sarkozy’i yani Euro krizi patlak verdiğinden bu yana iki siyasetçinin uyumunu göstermek için kullanılan Merkozy siyasetini sonuna kadar destekliyor. Aslında bu iki siyasetçi ilk bakışta taban tabana zıtmış gibi görünüyor Sarkozy, sıcak kanlı, konudan konuya atlayan, sinirli, hatta fevri bir politikacı tablosu çizerken Merkel, sakin, soğuk ve duygularıyla değil aklıyla hareket eden, düşünmeden konuşmayan bir lider havasında arz-ı endam ediyor. Sarkozy, ülkenin tek hakimi olduğunu hissettiriyor, Merkel ise, muhafazakar liberal koalisyonun kurtarıcısı rolüne bürünüyor. Sarkozy olayları dramatik hale getirmekten keyif duyarken, Merkel, dramatik olaylar karşısında bile metanetini koruyor. Bu iki liderin farklılıklarını gösteren örnekler çok, ancak ilginç olan zaman geçtikçe birbirlerine benziyor olmaları.
Her ikisinin de aynı kuşaktan geliyor olması onları birbirine yakınlaştıran bir unsur olabilir. Sarkozi 57, Merkel 58 yaşında. İkisinin de partilerine dışarıdan gelip en tepeye çıkması da bir başka ortak yan. Protestan bir papazın kızı olarak Doğu Almanya’da yetişen Angela Merkel, Berlin duvarının yıkılması sürecinde siyasete atıldı. Partinin lideri Helmut Kohl’ün bağış skandalı nedeniyle elinin zayıflamasından yararlanarak yönetici kadroya adım attı ve büyük bir sabır, irade göstererek başbakan adaylığına kadar ilerledi. Kadın, doğulu ve Protestan olması, erkek egemen Hıristiyan Demokrat Parti içerisinde işini zorlaştırsa da, fizikçi bir akademisyen olmasından kaynaklanan mühendistik zekası ve azmi sayesinde hedefine ulaştı. Tabii Kohl’ün bu aşamada Merkel’e verdiği desteği unutmamak gerek.
Nicolas Sarkozy de Macar bir baba ile kökleri Selanik’e kadar dayanan Yahudi bir annenin çocuğu. Fransa’da Grande École denilen, yönetim kadrosu için yetiştirilen elitlerin aldığı eğitim şansına sahip olamayan Sarkozy, Nanterre’de hukuk öğrenimi gördü ve ticaret davalarında uzmanlaştı. Sarkozy siyasete Fransa’nın Kohl’ü diyebileceğimiz Jacques Chirac’ın yanında başladı. Neuilly’nin belediye başkanlığını yapması Sarkozy’e ülkenin zenginleri ve ünlüleri ile tanışması ve dostluk kurmasını sağladı. Sarkozy, 1993’de Eduard Balladur kabinesinde Bütçe Bakanı oldu ve 1995'te Balladur'un Cumhurbaşkanı adaylığına destek verdi, ancak seçimi Jacques Chirac kazanınca, hain ilan edildi. Merkel’dan farklı olarak iniş çıkışlı siyasi hayatını Sarkozy de azmi ve hırsının yardımıyla başarıya dönüştürdü.
Azim ve hırsın yanı sıra bu iki siyasetçiyi buluşturan en önemli özellik pragmatik olmaları Euro krizinin çözümü konusunda ikisi de farklı görüşleri savundular, tartıştılar, pazarlık yaptılar. Sosyalizmde yetişen Angela Merkel, asıl sermayeden yana olduğunu biraz geç gösterse de mutlak iktidara sahip olmanın ve bunu hissettirmenin rahatlığını Sarkozy’den öğrendi. Bir zamanlar İngiltere Başbakanı Tony Blair’e öykünen Sarkozy ise şimdi yüzünü Almanya’ya çevirdi. Her ne kadar bir ara Almanya’nın eski başbakanlarından Gerhard Schröder’in siyasetini övse bile ustaca bir dönüş yapıp, artık Merkel’in kendisini büyülediğini söylemekten çekinmiyor. Ama onları asıl bir araya getiren ancak birlik olurlarsa etkili olabileceklerini anlamaları oldu. Bu iki lider arasındaki harmoninin asıl finans piyasalarını rahatlattığı kesin.
İki lider en son gerçekleşen Fransız Alman ortak bakanlar kurulu toplantısında bu harmoninin altını bir kez daha çizdiler. Almanya Başbakanı Merkel, Fransa’da yapılacak genel seçimde Sarkozy’i desteklediğini açıkça dile getirdi. Merkel’in desteği Almanya’da muhalefetin ağır eleştirilerine neden oldu ama sonunda bunun Sarkozy’nin 2009’da Alman meslektaşına verdiği desteğin rövanşı olduğu kanaatine varıldı. Ayrıca Sarkozy’nin rakibi ve kamuoyu yoklamalarına göre önde giden sosyalist François Hollande’nin iktidara gelirse AB’de Euro krizi ile ilgili son dönemde alınan kararları tekrar elden geçireceğini söylemesi Merkel’in Sarkozy’ye olan desteğini arttırdı. Ekonomisindeki başarı sayesinde AB içinde eli güçlenen hatta Fransa ile hareket ediyor görünse de Birliğin tek başına liderliğini üstlenen Almanya bunu kaybetmek istemiyor.
Sarkozy ve Merkel Yunanistan’ın yanı sıra, Suriye ve Rusya ile Çin’in vetosu hakkında yaptıkları sert açıklamalarla önemli bir noktanın daha altını çizdi: Bugüne kadar Fransa ve Almanya liderlerini yakınlaştıran AB’nin iç politikasını belirlemekti, artık dış politikada da bu iki ülke aynı dili konuşacak. Eğer Sarkozy seçimi kazanırsa! Hatırlanacak olursa Libya müdahalesine Almanya BMGK çekimser oy kullanmış, Sarkozy Merkel’i korkaklıkla suçlamıştı. Almanya’yı bu noktadan Fransa’ya yaklaştıran aslında Fransa’nın değil ABD’nin tutumu oldu. Son Münih Güvenlik Konferansı bir kez daha gösterdi ki ABD, Avrupa ve Ortadoğu’nun bir bölümünü terk ediyor ve savunma stratejisinin eksenini gerçekten Asya Pasifik Bölgesi’ne kaydırıyor. Yani İran dışında Ortadoğu da ve Mağrip’de bundan böyle elini ateşin altına Avrupa sokacak, yani her türlü müdahalenin mali yükünü daha çok Avrupa karşılamak zorunda kalacak. Bu nedenle Almanya’nın 2020 yılına kadar Avrupa da kurulacak füze savunma sisteminin merkez komutasını üstlenmesi şaşırtıcı değil.
Son aylardaki gelişmelere bakarsak, Avrupa’nın tek liderinin Almanya olduğunu hatta Almanya’nın ABD ile birlikte dünya liderliğine soyunduğunu ifade edebiliriz. Seçim atmosferine giren Fransa’nın konjonktürü şimdilik buna izin veriyor. Fransa ve Almanya uzun süre önce barışmış bir karı koca gibi görünse de aslında tarihte yaşadıkları yüzünden birbirine pamuk ipliği ile bağlanmış bir çift. Liderlerine gelince; evet birbirlerine benzemeye başladılar ancak ikisinin de sahip olduğu ama farklı biçimlerde gösterdiği iktidar hırsı Sarkozy yeniden seçilirse bir gün mutlaka onları karşı karşıya getirecektir. Bu noktadan bakıldığında son aylarda yere göğe sığdırılmayan “Merkozy kaynaşması” sadece çıkarcı bir ilişkiden ibaret. İki liderin de Türkiye’nin AB üyeliğine karşı ama Ortadoğu’da Türkiye kartını sonuna kadar kullanmaktan yana olduğunu da unutmayalım.