Hem Almanya Türkiye’nin hem de Türkiye Almanya’nın gündeminden bir türlü düşmüyor. Aslına bakarsanız Almanya’ya dair her gün bir yazı yazmak mümkün. Bazen tembelliğime yenik düşüyorum ama çoğu zaman da Türkiye ile ilgili yazıp çizecek çok konusu vardır meslektaşlarımın, bir de ben yer işgal etmeyeyim diye düşünüp vazgeçiyorum. Ancak şu da var ki, Türkiye giderek daha büyük bir hızla içine kapanıyor. Yani dünyadan ne kadar çok haber verirsek, bu süreci o kadar yavaşlatabiliriz diye düşünüyorum.
Almanya Türkiye arasındaki en güncel konu, çalındığı için kendisine verilen geçici pasaportla yolculuk eden TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın Köln havaalanında 45 dakika bekletilmesi üzerine başlayan içi boş tartışma. Türkiye aşağılatıcı bulduğu bu duruma Alman diplomatları bekleterek karşılık verdi. Kısasa kısas… Bu konuda bir tek şey söyleyeceğim; Almanya’da milletvekilleri bisikletle gezerler ve kırmızı ışıktan geçmişlerse de cezalarını paşa paşa yerler. Almanlar kurallara uymakla ünlüdür. Eğer öyle olmasaydı, önceki gün Hristiyan Birlik Partisi CDU’nun parti kurultayında Türkiye’nin AB müzakerelerinin durdurulması yönünde karar alınırdı. Ama parti ahde vefa ilkesine sadık kaldı.
Almanya’nın Essen kentinde düzenlenen CDU parti kurultayı gösterdi ki, çok büyük bir sürpriz olmazsa Angela Merkel Almanya’yı yönetmeye devam edecek. Çok az oy kaybetse de yeniden, dokuzuncu kez parti lideri olarak seçilen Merkel’in, kurultaydaki konuşması parti liderinden çok başbakan adayı konuşmasıydı. Böylece 2017’de yapılacak parlamento seçimi için propaganda dönemi başladı. Hem Almanya’da hem de dünyada pek çok kişi Angela Merkel’i sadece Almanya’nın değil, AB’nin lideri, hatta bir dünya lideri olarak görüyor. Bu yüzden Merkel hem partisi CDU, hem de Almanya için tek alternatif. Merkel kurultayda yaptığı hırslı, etkileyici, duygusal hatta epey kişisel konuşmasında emeklilik, sağlık ve istihdam gibi iç politika kadar dış politikaya da ağırlık verdi. Elbette AB’nin yanısıra Suriye, terörle mücadele ve tabii mülteci sorunu konuşmasında ön plandaydı. İçeriği bol, açıklayıcı konuşmasında herhangi yeni bir fikir ya da vizyon yoktu. Hatta bir çeşit geri adım atma da seziliyordu.
Merkel en büyük alkışı burka yasağından yana konuşurken aldı. Oysa birkac ay önce yasak konusunda daha farklı düşünüyordu. Mülteci yasasını sertleştirmeyi , sınırdışı işleminin hızlandırmayı düşünen Merkel, entegrasyonu reddedenlerin de cezalandırılması gerektiğini savundu ve yine alkış aldı. Angela Merkel anlaşılan mültecilerin Merkel’i olmaktan da vaz geçmiş görünüyor. 890 Bin mültecinin kabul edildiği 2015 yılına atıfta bulunan Merkel, “o yıllar tekraralanmamalıdır” diyerek kardeş partisi CSU’ya da göz kırpmış oldu.
16 yıldır, erkek egemen bir partiye liderlik yapan Angela Merkel, partisini epey değiştirdi. Kısacası daha sola kaydırdı. Ama yine de partisi ile arasındaki mesafe gözden kaçmayacak kadar uzak. Bu uzaklık daha çok Merkel’in işine yarıyor, partisinin değil. Eyalet seçimlerinde giderek kan kaybeden Hristiyan demokratlar, Mecklenburg-Vorpommern eyaletinde sağcı populist AfD partisinin gerisinde kaldı. Berlin’de bile iktidarı kaybeden muhafazakarlar, son aylardaki kamuoyu yoklamalarında hiç de parlak notlar almıyorlar. Kurultay gösterdi ki, parti çareyi muhafazakar değerlere daha sıkı sarılmakta buluyor. Bunun bir sebebi de tabii sağcı populist AfD’den oy devşirmek ve kardeş parti Hristiyan Sosyal Birlik ile kardeşliği devam ettirmek. Partinin gençlik kolu yine göçmenleri malzeme etti ve çifte vatandaşlık konusunu ısıtıp sofraya koydu. Kurultayda kabul edilen öneri çifte vatandaşlık hakkını geri almak üzerine. Ancak Merkel, kurultayda alınan karar ile arasına sosyal demokratlarla imzalanan koalisyon sözleşmesini gerekçe göstererek mesafe koydu. Merkel yine vefa gösterdi.
Merkel’in gösterdiği bir başka vefa da Türkiye ile ilgili. Türkiye ile AB arasında imzalanan mülteci anlaşmasına sadık kalınması gerektiğini savunan Merkel, bu anlaşma sayesinde çok sayıda mültecinin hayatının kurtarıldığına dikkat çekti. Sadece Merkel değil, parti de Türkiye ile AB müzakerelerinin devam etmesi yönünde karar aldı. Elbette Türkiye’deki insan hakları ve düşünce özgürlüğü ihlalleri ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan sert bir dille eleştirildi ama ekonomik bağlar gerekçe gösterilerek Türkiye’nin AB bağının koparılmaması yönünde karar alındı. Muhafazakarlara göre, anlaşmaya sadık kalmak hem Avrupa hem de AB’nin stratejik ortağı Türkiye'nin işine yarayacak. Yarayacak mı? Bilinmez… Şimdilik görünen o ki, Türkiye’nin AB ile bağını kesse kesse Türkiye kesecek…