Almanya’nın 1999‘da Köln, 2007‘de Heiligendamm kentlerinde yapılan G8 zirvelerini anımsıyorum da, haftasonu Camp David’de düzenlenenin bu kadar sönük geçmiş olmasına şaşırıyorum. Aslında bu son zirve tam anlamıyla bir fiyaskoydu. Liderler, aralarındaki görüş farklılığını gidermek amacıyla bir arpa boyu yol katedemedikleri için çareyi birbirlerine karşı mümkün olduğu kadar kibar davranmakta buldular. Dolayısıyla ortaya herkesin gönlünü okşayacak ama gerçeklikle pek ilgisi olmayan cümlelerden oluşan bir sonuç bildirgesi çıktı. Obama bildirgede vurgulanan talep artışı, Merkel konsolide bütçe ve istikrar, Hollande da canlanma kavramlarıyla yetinmek zorunda kaldı. Bence bu zirve dünyanın en varlıklı yedi ülkesi ve Rusya’nın, küresel ekonomi karşısında iktidarsız kalışının işareti olarak hafızalara kazınacak.
G8 zirvesinin sonuç bildirgesi „büyüme ve istihdamı teşvik etmek“ cümlesiyle başlıyor. Bütün ülkelerin altına imza atabileceği bir iyi dilek cümlesi bu. İçinin nasıl doldurulacağı konusunda uzlaşması mümkün olmayan bir cümle. Avrupa’nın kriz ile mücadelesinde kendi modeline yaklaşmasını isteyen ABD, maalesef inandırıcılıktan uzak. Zira ülkenin borç batağı giderek büyüyor. IMF’nin tahminlerine göre, Amerika’nın devlet borcu 2012 yılı içerisinde gayrisafi yurt içi hasılasının %107’sini bulacak. Aslında ABD’nin en büyük endişesi bu yaz benzin talebinin artmasına paralel olarak petrol fiyatlarının da artması. İran’a uygulanacak petrol ambargosunun Temmuz’da başlayacağını düşünürsek Amerika’nın endişesini anlayabiliriz. Camp David‘de petrol fiyatlarının şimdilik düşük tutulmasında, gerekli durumlarda,enerji rezervlerinin serbest bırakılmasını koordine etmesi için Uluslararası Enerji Ajansı‘nın devreye sokulmasında karar kılındı, ancak bu karara ne kadar uyulacağı merak konusu.
G8 zirvesinin sonuç bildirgesinde, 2010’da Toronto’da yapılan G20 zirvesinde alınan kararlara sadece atıfta bulunuldu ve ülkelerin 2013 yılına kadar bütçe açıklarına yarıya indireceklerine dair verdiği sözden hiç bahsedilmedi, aksine bu konuda konjonktüre göre davranılacağı ima edildi. Çiçeği burnunda Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, Berlin ziyareti sırasında yeniden dillendirdiği mali birlik paktına büyüme hedefinin de konması talebine Camp David de bir de tartışmalı Euro bonosunu ekleyerek Almanya Başbakanı Angela Merkel ile arasındaki uzlaşmazlığı kuvvetlendirdi. Hollande bu konuda yalnız değil, İtalya Başbakanı Mario Monti de kendisini destekliyor. Monti’nin 10 Haziran’da Roma’da bir üçlü zirve düzenlenmesini talep etmesinden pekala Fransa ve Almanya arasında arabuluculuğa soyunduğu anlamını çıkarabiliriz.
Zirvenin, arkasında inatla durduğu kemer sıkma politikası yüzünden en yalnız bırakılan siyasetçisi Merkel ise, özellikle 2008 yılında üzerinde uzlaşılan konjonktür paketine benzer önlemlere baş vurulmaması kararıyla yetindi. Merkel, en fazla alt yapı yatırımları konusunda konjonktürün dikkate alınmasını istiyor. Buna ne kadar uyulabileceği bilinmiyor. Bu arada yatırımların 60 Milyar Euro’nun üzerine çıkarılması için Avrupa Yatırım Bankası EIB’nin sermaye arttırımına gitmesi gerektiği de konuşuldu zirvede. Afganistan’dan Suriye’ye, yoksulluktan, enerji güvenliğine ve iklim korumaya kadar pek çok konu da ele alındı ya da alınmış gibi göründü. Liderler zirve sonunda “iyi ki İran var” diye düşünüyorlardır eminim. Çünkü G8 hatta G7’nin en iktidar kokan kararı İran’a uygulanacak yaptırımlardan geri adım atılmayacağına dair uzlaşmaydı. Bu zirveyi Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, fazla önemsemediğinden olsa gerek Camp David’e Başbakanı Dimitri Medvedev’i yollamakla yetindi. Putin’in dünyanın en varlıklı yedi ülkesinin kriz karşısındaki önerilerine verdiği kıymeti ancak, bir ay sonra Meksika’nın Los Cabos kentinde düzenlenecek G20 zirvesine bizzat katılırsa anlayabileceğiz.
Bugün G8 ülkeleri arasında en hızlı büyüyen ekonomiye Almanya sahip. Amerika ve Fransa ekonomisi daralmaya devam ederken, işsizlik oranları ise endişe yaratacak hızda büyüyor. İngiltere de Japonya da ekonomik durgunluktan henüz kurtulamadı. Ekonomisi göreli olarak olumlu işleyen Kanada, G8’deki Almanya-ABD kutuplaşmasına ve AB’nin Euro konusundaki çözümsüzlüğüne sinirlenmeye başladı. “Avrupalılar zayıf ülkelerini desteklemek için çok daha fazla para harcamalılar” diyen Kanada Maliye Bakanı Jim Flaherty, aksi halde bunun bir denemeden ibaret olduğuna kanaat getirip Euro’dan vazgeçilmesi gerektiğini söylüyor. Haksız da sayılmaz. Çünkü Euro’yu kurtarmak için düzenlenen bütün zirveler hazırlanan paketlere rağmen, Euro krizi gerilemediği gibi, bir kez daha önemli bir dönüm noktasına geldi. Yunanistan’ın Euro bölgesinden çıkması, Camp David’de alınan karara rağmen çok daha gerçekçi görünüyor. Açık olan bir durum var ki o da, başta Yunanistan olmak üzere İspanya, İrlanda ve Portekiz hatta İtalyan halkı artık daha fazla kemer sıkmak istemiyor. Yunanlılar bunu sandığa yansıtıp ülkelerini siyasi bir karmaşaya soktular bile. Çünkü ödedikleri bedele değdiğini somut bir biçimde görmek ve geleceğe umutla bakmak istiyorlar.
Dünyanın en varlıklı ülke liderlerinin de bunu görmeleri ve gerçeği dillendirmelerinin zamanı geldi de geçiyor bile. Çünkü herkes, ABD Lideri Obama’nın yeni bir konjonktür programı için parasının olmadığını, Fransız meslektaşı Hollande’ın, Almanya Başbakanı Merkel’in sıkı tasarruf politikasına bir gün boyun eğeceğini, Almanya’daki canlanmanınsa bütün Avrupa’yı kurtarmaya yetmeyeceğini biliyor. Ve herkes küresel konjonktürün uzun bir süredir G7 ülkeleri değil, Çin tarafından belirlendiğini, bir zamanlar dünyadaki bütün sorunları çözme iddiasında olan bu ülkelerin kendisinin bir soruna dönüştüğünü görüyor. Camp David de dünyanın en zengin ve en güçlüleri ile Rusya’dan oluşan G8 kulübünün artık bir kaybedenler derneği olduğunu, varlıklı ülkenin değil, finans piyasalarının egemenliğini göstermesi açısından önemliydi.