Sosyal medya ile ilgili düzenlemenin yakında TBMM komisyonlarına gelebileceği kaydediliyor [1]. Çünkü AKP'nin acilen sosyal medyadan kurtulması ya da erişimi kısması lazım. Yıllardır oylarını aldığı seçmen yaşlandı. Yerine gençler geldi. Seçimleri etkileyecek haber kaynakları artık değişti. Sosyal medyanın seçimleri etkileyebildiği gerçeği, Obama ile konuşulmaya başlanmıştı ama Trump'ın seçildiği başkanlık seçimlerinden beri daha da ortaya çıktı.
AKP'nin 2002 yılında seçimi kazandıktan sonra, bir daha iktidardan düşmemek yolunda ana motivasyonlarından birisi "merkez medya" denilen haber kaynaklarını, şu veya bu şekilde eline geçirmek oldu. Basılı medya ve TV kanalları olarak özetleyebileceğimiz bu alanların yanında, AKP'de (ve diğer tüm partilerde) internet konusunda farkındalık yoktu. Ancak 2013'teki Gezi Parkı protestoları ve arkasından 2013 sonundaki 17 - 25 Aralık tapeleri ile AKP bu alana daha dikkatli bakmaya ve baskıyı arttırmaya başladı.
Şimdi, merkez medyayı kontrol altına alma başarısını (ya da tirajlardaki düşüşe bakarsanız başarısızlığını), yeni düzenleme ile sosyal medyada tekrarlar mı? Hiç sanmıyorum. Çünkü teknolojinin kendini koruma kapasitesi bir yana, bu arada "oyun ve kuralları" değişti. Ama AKP ve diğer tüm siyasi partiler oyunun değiştiğini fark edemediler bile. Artık "Ben" yok "Biz" var.
Anlatalım:
Sosyal medya "dijital nesil"lerin yükselmesi ile birlikte, artık 21. yüzyılın merkez medyası durumunda [2]. Dikkat edin TV'lerin ana haber bülteninde ne kadar çok sosyal medyadan gelen haber var. Artık, başkalarının oluşturduğu, patronun çizgisini izleyen, köşe yazarlarının fikirlerini tek başına beyan ettiği medya yerine paylaşımlı, herkesin fikrini ortaya koyduğu ve fikrin üzerine fikir geliştirilebilen medya önemli. Bu nedenle ana haberlerde spikerler şöyle haberler veriyorlar;
"Sosyal medyayı salladı."
Yani özetle diyorlar ki; "bu konuyu çok kişi konuştu ve şöyle gelişti."
Dolayısıyla tersine bir akım hızlanıyor. İnsanlar haberlerini "şu ya da bu iktidar tarafından esir alınmış (media capture)" medyadan değil, kendilerinin de katkıda bulunduğu sosyal medyadan almayı tercih ediyorlar. Yine bu nedenle ilk defa yeni nesil, anne babasının öğrettikleri yerine internetin öğrettiklerini takip ediyor. Bu da tahmin edeceğiniz üzere "güç ve iktidar sahipleri" açısından bir tehdit.
İnternet 1990'ın sonlarında hayatımıza girdi. Sadece kullanıp, sonra bir kenara bıraktığımız bir şey değil. İnsanlara hayat ve düşünce tarzı da gösteriyor ve öğretiyor. Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı (TTGV) Başkanı Cengiz Ultav son 5 - 6 yıldır bu konuya zaten dikkati çekiyor ve aşağı yukarı (mealen) şöyle diyordu:
"İlk defa gençler, fikirlerini anne - babalarının geleneksel alışkanlıklarından, görüşlerinden değil, internetten gördükleriyle oluşturuyorlar."
Ama gençlerin internetten aldıkları sadece "fikir"ler değil yanısıra yeni bir "kültür" oluşuyor. İnternet; "ben"den ziyade "biz" olmayı öğretiyor. Hep ortaklaşa yapılan bir şeyler var. 1991’de başlatılan Linux’tan, 2010’larda yaratılan BlockChain’e gelin. Hepsi merkezi olmamasıyla övünür. Ortaklaşa oluşturulan yapılardır. Üstelik içinde yer alanlar bu ortaklaşa yapıyı desteklerken, bir iş olarak değil, bir oyun, hobi gibi yaklaşırlar.
"Biz kültürü" derken, sadece teknolojiden bahsediyoruz da sanmayın. Gerçek hayattan mesela Airbnb ya da Uber'den Netflix gibi ortak oluşturulan yapıların hepsinden bahsediyoruz. Yani Uber ise herkesin kendi arabaları ile, Airbnb ise evlerle, Netflix ise farklı ülkelerden gelen prodüksiyonlarla. Bu firmalar işlerinin genişlemesi yolunda, bir kısmını kendileri gerçekleştirseler de, ortaya farklı ülkelerdeki farklı insanların bir ortak yapımı çıkıyor.
Gençlerin büyürken içine daldıkları oyunlar da öyle. İnternet cafelerde bir dönem bu çocukların şiddet içeren oyunlar oynamasından rahatsız olanlar vardı. Ama çocuklar ve günümüzün gençleri aynı zamanda "biz olmayı" öğrendiler. Bu nedenle de, her türlü ayrımcılığa karşı duruyorlar.
Özetle internet 20. yüzyılın kültürünü kırıp, yıkmakla meşgul. Zaten İnternet için -yazılarımı okuyanlar bilir- "disruptive" denir. Türkçesi tam çevrilemediği için İngilizcesini kullanıyorum. Tam Türkçesi "yıkıcı" demek, Faruk Eczacıbaşı ve Işın Çelebi bunu bir konferansta "kırılma" olarak kullandılar. Bence de daha makul bir tanım. Gelin bakalım neleri kırıyor.
"Kırılma" ya da "yıkma" kelimesi ile internetin eski iş modelini ya da özel yaşantımıza dair bir bölümü alıp, değiştirdiği, başka şekile soktuğu anlatılıyor. Örneğin, artık salı gecesi, cuma gecesi şu dizinin bölümü yayınlanacak diye bir hafta filan beklemiyoruz. Netflix'in karşısına oturup sabaha kadar 3 - 4 bölüm ve hatta bir sezon seyrediyoruz.
Laf streaming'den (akan yayın) açılmışken, şimdilerde birilerinin (TV kanal yönetiminin) bize dayattığını değil, bizim kendi istediğimizi, kendi istediğimiz yer ve zamanda seyrediyoruz. Bazen yemek yaparken, bazen tuvalette, metroda... Hatta YouTube, Instagram, PeriscopTv gibi mecralar üzerinden hep birlikte oluşturuyoruz. Hele gençlerin TikTok üzerinden paylaştıkları engellenemez boyutta. Anlayacağınız artık seyredeceğimiz içeriği ortaklaşa hep birlikte kendimiz üretiyoruz. Aşağıda Türkiye'den bir kaç örnek var.
Taksi kullanmak yerine, Uber'i tercih ediyoruz. Taksi plakası alarak kazançlarını garantilediklerini düşünüp, (istisnalar hariç) bize özen göstermedikleri, yasak olduğu halde sigara dumanı dolu, üstelik en uzun yollardan giderek dolandırmaya çalışarak hizmet eden bu modası geçmiş insanlar yok olmakta olduklarını, türlerinin son örneği olduklarını farkında değiller henüz. Dijital nesiller, bu eski taksici modeli yerine, kredi kartı ile ödediği Uber taksiyi tercih ediyor. Hatta araba satın almamayı da. Bunun adı paylaşım ekonomisi.
Müzikte, kaset almak mı? 2000 sonrası doğanlar muhtemelen "o da nesi?" diyecek. Walkman mi? Haa öyle bir şey vardı di mi? Müzik önce Napster olarak telifsiz yüklemelerle dönüştü, sonra iPodla birlikte 3 - 4 dolara satın alma geldi. Arkasından da Spotify ile birlikte abonelik usülü müziğe geçtik. Dikkat; yine satın almak yok. Hoşlandığın müziği hoşlandığın anda dinle, o kadar. Başka bir paylaşım ekonomisi örneği.
Aşk mı? O da önemli değişimler yaşadı. Acaba daha yaşayacak mı? Aşağıdaki filmi gördünüz mü? Yani yakın bir gelecekte diye sunulan yapay zeka ile aşk yaşayan yalnız yazarın hikayesini?
Ofis mi? Yeni nesil farklı bir iş yapma modeli ile çalışıyor. En önemli tanımı, Nazım Hikmet'in şiirine benziyor; "bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşcesine". Yani "ayrı ama birlikte". Örnek mi? Bugünün ortak ofislerine bakın; Kollektif House, Regus, Workinton ve diğerleri. Buraların bir hedefi belki tasarruf ve ekonomik faydadır ama eğer çalışanlarla konuşursanız, bir ortamı paylaşmak, birbirleri ile karşılaşmak ve fikirlerini ortak geliştirmekten zevk aldıklarını dinleyeceksiniz.
Bir başka örnek; Açık Kaynak Kod deposu olan GitHUB'dır. "Git", yazılım geliştirme sırasında kaynak kodundaki değişiklikleri izlemek için dağıtılmış bir sürüm kontrol sistemidir. Eskiden herkes geliştirdiği kodları kendisine saklar ve açık kaynak yerine derleme yaparak kapalı hale sokarken, şimdilerde yeni nesil programcılar, kodlarını açık kaynak olarak bu depoya, herkes açık bir şekilde yerleştiriyorlar. Burada olan şu; diğer programcılar bu kodları kullanabilir, geliştirme yapabilir. Yani yine "ortak kullanım" mevcut.
Ha bir de Bitcoin ve BlockChain var. Buna geleneksel ekonomistler ve finansçılar halen "yok imkansız" diyerek baksalar da, bu yeni neslin parası ve altyapısı. BlockChain de (dolayısıyla Bitcoin), aynen "Biz" kültürünün bir yansıması. Yani Merkez Bankası yerine, blokları ve dolayısıyla zinciri oluşturan kişilerin "ortaklaşa" onay verdiği bir para cinsi ve altyapı. Gerçekleşir mi? Yola daha yeni çıktı. Bakacağız.
Daha sayabileceğim başka şeyler de var ama ana fikir değişmez. Dikkat ettiniz mi? Bu bölümde en çok kullandığım tanım "ORTAK" yani "BİZ" oldu. İnternetin özelliği budur. İnsanlar ortak çalışırlar. Hatta bunu bir oyun gibi görüp, fikirlerini paylaşıp, yarıştırmayı sonra çıkanı tekrar geliştirip, yeniden yarıştırmayı severler. O nedenle de, gençlerin geliştirdiği ve genç olmayanların mantığını hiç anlayamadığınız mobil uygulamalar tonla para kazanır.
AKP'nin sosyal medya düzenlemesi ile muhalif söylemlere erişimlerini engellemeye uğraştığı kesim yaklaşık 16 milyon genç ve digital göçmen olarak tanımlanan orta yaşlıları kapsıyor. Bunlardan 6,4 milyonu ilk oylarını 2023 seçimlerinde kullanacak olan gençler (Z nesli denilen). Onun dışında da oy kullanmış ama hâlâ Z ya da kısmen Y nesli olarak tanımlanan bir 10 milyona yakın kesim var. Ayrıca dediğimiz gibi, interneti hayatlarının ortasına koymuş olan orta yaş grubu var. Hepsine birden dijital nesiller diyebiliriz [3].
Yukarıda belirttik; bunlar farklı bir kültür yaşamaya başladılar bile; haklarını arayan insanlar, sorguluyorlar, paylaşımcı ve hayvanlara, diğer insanlara, doğaya saygılı, özgürlükçü. İnternet sayesinde neyi, nasıl yapacaklarını tespit edip, harekete geçiyorlar.
Her türlü ayrımcılığa karşı çıkıyorlar. ABD'ye bakın, ilk defa bu kadar yüksek sesli "kadın ayrımcılığı", "siyah ayrımcılığı", "LGBTİ+ ayrımcılığı" gibi çeşitli konularda protestolar ama sadece ilgili insanlardan değil, hep birlikte yükseliyor. 1960'lardakinden çok daha yüksek düzeyde. Öyle ki; teknolojik kavramlar değişiyor [4]. Facebook'un çalışanları "Trump'ı bloklamadı diye" patronlarına kazan kaldırıyor ve hatta para verdiği bilim adamları da "tarihin doğru yerinde yer al" diyorlar [5][6]. Düşünün 800'den fazla firma "ırkçılık" yapıyor diye bir firmaya reklamı durduruyor [7].
AKP artık yüzde 50'nin üstüne çıkan bu digital nesillerin muhalif söylemlere erişimini engellemek peşinde. Bu nedenle düzenleme yapmaya uğraşıyor. Başarır mı? Bence AKP'nin en yaman çelişkisi burada. Düzenlese bir dert, düzenlemese başka dert. Bence bu konu Wikipedia'nın Paradox'lar listesinde siyaset başlığı altına [8] yeni bir paradox ekleyebilir: "AKP's paradox" gibi.
Çünkü sosyal medya düzenlediği takdirde, 6,4 milyon ve üstü oy veren "ellerinden şekerleri alınmış" gibi olacak ve AKP hakkındaki olumsuz görüşlerini daha da sivrileştirecekler. Düzenlenmese, zaten süregiden muhalif görüşler devam ediyor ve belki de artıyor olacak. Çünkü ekonomiyi düze çıkarmayı başaramayan bir hükümet var. Bunun sonuçlarını ise ataması yapılmayan, işsiz kalan, evlenemeyen gençler yaşıyor.
Bugün siyaset ortamımıza bakarsanız, deminden beri anlattığımız "BİZ" kültüründen uzak insanlar var. Kendisini güncelleyen ya da genç olanlar (istisnalar) bulunmakla birlikte, çoğunluğu eski moda. Deminden beri işaret ettiğimiz "paylaşım" ya da "biz" kültürünün farkında değiller. Hâlâ "ben" diyorlar.
Yani Türkiye’de mevcut tüm partiler -diğer ülkelerdekiler de- henüz internet çağına giremediler. Hâlâ 20. yüzyılın kuralları -yani fiziksel olarak bile dövüşen, çekişen delegeler, liderin gözüne girmeye çalışan insanlar ve seçildikten sonra halkın istekleri ile ilgilenmeyen, kendilerini herkesin üstünde gören temsilciler- ile siyaset yapıyorlar.
Ama anlattık, artık başka bir çağdayız. Bu çağı şekillendiren ise internet. Değişim ise 1 gün, 1 hafta, 1 yılda olmadı. İlk işaretleri 80'lerin ortasından bu yana geliyor. Yani 30 yıllık dönüşüm artık emeklemeyi bıraktı. Ergenliğe girdi. Dünya mecbur değişecek. Parasına kadar şekillenmekte. Bunu düşünürler de söyleyip duruyorlar. Ne zaman ve ne şekilde değişir bilmiyoruz ama dönüşüm sürüyor.
Gezici Araştırma'nın yaptığı bir araştırma, "Türkiye’nin kaderi yeni nesil Z kuşağının elinde" başlığı ile sunuluyor [9]. Türkiye’nin 12 ilinde 20 yaş altını temsil eden Z kuşağı ile yapılan ankete göre, insan hakları, hayvan hakları ve cinsiyet ayrımcılığı konusunda duyarlılık yüksek. Adalet, düşünce özgürlüğü ve liyakat istiyorlar.
Şimdi bir de bu gençlerin içinde yaşadıkları hayata bakalım; Genç işsizliğinin yüzde 20'ler düzeyinde olduğu [10] günümüzde gençlerin bunaldıkları temel sorunlarını;
şeklinde özetleyebiliriz. Yani AKP'den memnun değiller ve anneleri, babaları AKP'li bile olsa buna karşı hareket koyabilecek bir nesil bu. Bu nedenle de araştırmalar "seçimin anahtarı Z neslinde" diyor.
Son olarak bakalım; AKP nasıl kazanır?
AKP'nin kazanması için önünde sadece şu yol var:
"AKP's Dilemma" ya da "Paradox" işte bu. Bunları yapamazsa, tersini yapacak. Yani sosyal medyayı engelleyerek bunları yapamadığının ve başka yaptıklarının duyulmasını engellemeye çalışacak ama bunu yaptığında da o nesilleri daha fazla kaybedecek.
Ayrıca hatırlatalım, merkez medyada işleyen kontrol altına alma operasyonu internet tarafında işlemez. Çünkü;
Özetle, AKP şu anda bir kocaman paradox'un içinde ve çözüm zor. Muhtemelen, onun yerine başka stratejileri tercih edecekler. Örneğin arada bir gördüğümüz "WhatsApp hükümetlere dinleme hakkı veriyormuş" mesajları ya da "Sosyal medyadaki 100 kişi gözaltına alındı" türü haberlerle, "sosyal medyayı fazla kullanan kafayı üşütüyormuş" analizleri ile yani korkutma yoluyla engelleme yapmaya çalışacaklar. Arada bir çok sıkıştıklarında da bant genişliğini daraltacaklar.
[1] AKP’nin Sosyal Medya Düzenlemesinde Neler Var?
[2] Sosyal medyanın haberleri aldığımız yer olmasından memnun olduğum da yok. Zaman zaman sosyal medyanın demokrasiyi koruma işlevi olmadığını, tamamen ticari şirketler olduğunu anlatıyorum. Burada konu bu değil. Bu konuyu anlatsaydık; "AKP bugüne gelmeden çok daha önce Türkçe içeriği korumalıydı, önlemleri almalıydı ve özellikle tarafsız içeriğin yaratılmasını desteklemeliydi" derdik. Örneğin YouTube'ün rakibi olması için Beyaz'ın PiknikTüp projesini desteklemeliydi. Bu da başka bir konu. Şimdi bunu anlatmıyoruz.
[3] Gerçi bu kavramlar 1980'lerde bilgisayarların çoğalması ve bireysel hale doğru yol almasıyla konulmuş terimlerdir ama internet sonrası, internet için kullanılmaya başlandı.
[4] Teknoloji dünyası, "zenci" ve "kölelik" çağrıştıran terminolojiyi değiştiriyor
[5] Zuckerberg Facebook Personeli Protestosuna Kulak Verdi ama Değişiklik Yapacak mı Belirsiz?
[6] Facebook çalışanlarından sonra bilim insanları da Zuckerberg'e tepki gösterdi
[7] Facebook Reklam Boykotuna Katılan Firma Sayısı 800’e Ulaştı
[8] Wikipedia: List of Paradoxes
[10] Türkiye'de işsizlik oranı 0,2 puan azalışla yüzde 12,8 oldu