İki hafta evvel Trendyol'a geçen Rekabet Kurumu yöneticisi haberimizin [1], birçok başka yayında da yer bulmasından memnun oldum doğrusu. Çünkü, "Böyle bir durumu normal görür hale mi geldik?" diye düşünmüştüm. Özellikle de o yazı üzerine beni telefonla arama nezaketi gösteren Rekabet Kurumu Başkanı Birol Kule'nin, bu tür geçişlerin başka kurumlarda da olduğunu hatırlatması nedeniyle.
Ama bir çok başka yazar (Sözcü'de Aydın Ayaydın yorumu ile, Korkusuz'da Memduh Bayraktaroğlu, Yeniçağ'da Orhan Uğurluoğlu, Cumhuriyet'te Jale Özgentürk, Dünya'da Vahap Munyar, T24'te Mehmet Y.Yılmaz) olayı benim gördüğüm gibi gördü. Yani "Etik değil" şeklinde.
Burada ismini anmadığım ama konuştuğum ya da bana mesaj yazan/mail atan diğer kişiler de... Bu arada herkesle konuştuğumuz bir konu şu oldu -ki Başkan Birol Kule de bunu ifade etmişti-: Son yıllarda çok sayıda "kamu yöneticisi", etkiledikleri sektördeki özel firmalara transfer oluyorlar. Adeta normal hâle gelmiş.
Oysa bu konuda bir de kanun var[2]. Tabii bu kanunu çeşitli şekilde yorumlayabilirsiniz. Kanuna bakmadan da, bu konuyu biraz irdeleyelim..
"Etik sorunu"nu daha geniş anlatmadan önce -sanırım 1940'lardan kalma- bir hikâyeyi anlatmak istiyorum:
Geçen hafta ClubHouse'da "Türk Müziği Sevilen Şarkılar ve Hikâyeler" başlıklı odada "Bir ihtimal daha var, o da ölmek mi dersin?" şarkısının hikâyesini Vahit Ünal isimli moderatör anlattı. Hikaye şöyle:
"Şarkının bestecisi Osman Nihat Akın, PTT müfettişi olarak denetime gittiği bir PTT müdürünün hesabında 25 TL eksik görüyor. Mal müdürü son derece mahçup, ama Akın daha önceki yazışmalardan bu adamın hastası olduğunu hatırlıyor. 'Sen git şimdi Mal Müdürünü getir, yeniden sayalım' diyor. Mal Müdürü gelip, sayıyor ve hesap tamam çıkıyor. Akın ofisine dönüyor. Bir süre sonra o müdürden mektup alıyor. PTT müdürü, 25 TL'yi hastamın doktor ve ilaç parası için almıştım. Daha sonra ödeyecektim. Ancak siz aniden geldiniz. Hassas kalbiniz durumu anladı ki, bana sıkıntı yaşatmadınız. Size minnettarım diyor. Olayı ofiste duyan bir işgüzar üst makama bu durumu bir suistimal ve 'Yolsuzluğa çanak tuttu' olarak aktarıyor. Ancak üst makam üstadı tanıyor ve işlem yapmıyor ama Akın üzülüyor. Bakırköy sahiline gidiyor ve şu mısraları kaleme alıyor;
Bir İhtimal daha var O da Ölmek mi dersin?"
Sözleri aşk hikâyesi için yazıldı sanılsa da, aslında bir kamu görevlisinin yaptığı iyiliğin başka boyuta taşınmasının verdiği rahatsızlığın ifadesi olarak anlatılıyor [2].
Böyle dönemler mi yaşamışız biz?
Yukarıdaki dediğimiz gibi, son dönemin en önemli trendlerinden birisi de, kamudan ve özellikle de düzenleyici kurumlardan özel sektöre geçişlerin çoğalması.
İsim vermeyelim ama, BTK'dan Türk Telekom'a geçen yöneticiler var. Tabii ki, "Ne olur ki, Yönetim Kurulu Başkanı da Bakan yardımcısı" diyebilirsiniz. Bunun sonucunu hepiniz yaşıyorsunuz, internetin pahalı, kalitesiz ve eksik altyapılı olması ile.
Yine BDDK'dan bankalara geçenler var. Rekabet Kurumu bu konuda bir hayli öncü gözüküyor. Özel sektör firmaları Rekabet Kurumu yöneticilerini kapışıyor.
Şimdi "Ama insan istediği yerde çalışmalı, bu insan hakları" diyenler olabilir. Doğrudur, insanlar istediği yerde çalışmalıdır. Ama hep ne deriz? "İnsanların özgürlüğü, diğerlerinin özgürlüğü ile sınırlıdır." Dolayısıyla, bu geçişler eğer başkalarını (ve özellikle tüketicileri) kötü yönde etkileyecek bir hareketse, normal mi sayacağız?
Eğer, özel sektöre geçen kamu yöneticisi o şirkete ve rakiplerine dair gizli "ticari bilgiler" biliyorsa, buna "Ama etik davranıp, o bilgileri kendisinde tutacak, hatta başarısını etkilese bile bilgileri vermeyecek / kullanmayacak" mı diyeceğiz? Buna nasıl normal diyebiliriz?
Evet "istediği yerde çalışmak" bir insan hakkıdır. Ancak siz rekabete zarar verecek konumdaysanız, rekabete zarar da halka zarar verme riski taşıyorsa, buna "etik olmaya hareket" denilir. Başka yorumu filan yoktur. Rekabet Kurumunda olması ise bu durumu iki kat ağırlaştırmaktadır.
Bunun çözümü yok mudur? Vardır. Çözüm "ara vermek"tir. Mesela en az üç yıl gibi bir ara verildiğinde, sektörün verileri değişir ve siz istediğiniz firmaya gidersiniz.
Bundan sonra Trendyol ve / veya rakipleri için verilen her kararın arkasına "bu şu nedenle verilmiştir" yorumları düşünülecektir. Çünkü yöneticinin ekibi ve arkadaşları oradadır. Etkilenmemiş olabilirler mi?
Zaten Trendyol da acaba, kendisini "üstün başarıları" nedeniyle mi transfer etmiştir, yoksa başka düşüncelerle mi? Bunu da bilemeyeceğiz ama şüpheleneceğiz.
Ya da son "32 şirketteki -Rekabet Kurumunun 1994'den bu yana gelen tarihinde görülmeyen- eleman transferleri için şirketler arası anlaşmaların soruşturulması" da, sanki olayı kapatmak ve kendi transferlerini haklı göstermek için mi yapılmıştır diye düşünmemek mümkün değil? Yok eğer "çalışan zümrenin iyiliği" için ise, bunu daha önce hiç neden yapmadılar? Ayrıca bu konu acaba Rekabet Kurumu yetki/görevinde midir, yoksa bugün itibariyle bir kez daha "yapılanıp" Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı adına alan bakanlığın yetki/görevinde mi? [3]
Sorular çok. Bunların toplumca tartışılmasının zamanıdır. Burası Türkiye ve hepimizin vatanı. Biz hepimiz devletiz. Devlet, orada bizim adımıza kendi kendine, bize sormadan, bizi ya da sektörleri örseleyerek karar vermemelidir. Bunun artık durması lazımdır.
Aşağıda Av. Gökhan Candoğan ile bu konuya dair söyleşimizi dinleyebilirsiniz.
[1] Trendyol (Alibaba), Rekabet Kurumu’ndan Yönetici mi Transfer Ediyor?
[2] Emel Sayın - Bir İhtimal Daha Var
[3] KAMU GÖREVLERİNDEN AYRILANLARIN YAPAMAYACAKLARI İŞLER HAKKINDA KANUN
[4] 32 Firmaya Soruşturma Zamanlaması Manidar : Rekabet Kurumu, Çalışma Bakanlığı İşlerine mi Bakıyor?