Netflix’de “Joan Didion” isimli Amerikalı yazarın hayatına dair bir dökümanter var[1]. Bugün 85 yaşındaki yazar, Amerikan hayatına dair pek çok konuyu “tarafsız” yani Amerikalıların deyimi ile “cool” değerlendirmelerle yazmış. Örneğin, hippilerin beğenildiği dönemde, onların getireceği riskleri, New York’un ortasındaki Central Park’ta bir beyaz yatırım bankası çalışanı kadın, zenciler tarafından tecavüze uğradığında, şehirdeki zencilerin yaşam şartlarını, Irak işgali sırasında Dick Cheney’in karanlık yüzünü anlatmış. Yani mahalle baskısına aldırmadan ve de yaygın kanaatlere prim vermeden, insanları önceden uyarmış.
Gazeteciliğe girmemin nedeni, biraz da buydu. Yani olayları tarafsız ya da toplumun acelecilikle değerlendirmediği bir yönden anlatmanın eksik olduğunu düşünüyordum ve gazeteci olmadan önce uzunca bir süre “nedenini” anlamaya çalıştım. Bence toplum olarak bir sorunumuz var. Olaylara “fanatiklik” düzeyinden bakıyoruz ve üstelik kendi doğrularımız çerçevesinde mahalle baskısı yaratıyoruz. Oysa tartışma olmaz ise, toplum nereye gider? Etrafınıza bakın anlarsınız..
Mesela bugün toplumun üzerinde anlaşamadığı bir kavram “yerli” konusu. Büyük bir kafa karışıklığı söz konusu. Öyle ki, bazıları “biz yapamayız ki”yi geçmiş, “ne gerek var?” noktasında açıklamalar yapıyor.
Oysa, serinkanlı bir düşünüşle “yerli” ile kastedilen “bulunduğumuz yerin koşullarını korumaya çalışmak” şeklinde algılanmalıdır. Bu koşullar ekonomi, istihdam, moral değerler olarak tanımlanabilir.
Örneğin bir arkadaşım ABD’nin bir kasabasındaki Üniversitede doktora yaparken, diğer kasabadaki alışveriş merkezinde ayakkabılarda indirim olduğunu söyleyip, oraya gitmeyi teklif ettiğinde, yerel Amerikalının cevabı şu olmuş ; “paramı oraya verirsem, oradaki kasaba zenginleşir ama benim oturduğum kasaba benim rahatımı yükseltecek parayı kaybetmiş olur”.
Yani başka deyişle, bulunduğunu ülke/bölge içinde değer yaratmayan (istihdam, vergi, işi verimliliği vs) her türlü şirket, aslında sizden bir parçanın, size değer katmayan bir yere gitmesidir. Olaylara bu açıdan bakış ne yazık ki, başta bahsettiğim kafa karışıklığı içinde hep ihmal oluyor.
Bunları booking.com konusunda yazdığım yazı ile ilgili olarak belirtiyorum [2]. O yazıda şöyle demiştik;
• Peki, bu sitelerin arka planında neler oluyor, nasıl yönetiliyorlar, yazılımları neler yapıyor bilebilir miyiz? Demek istiyorum ki; günümüzün rekabeti çok yüksek dünyasında, acaba bu siteler birilerini öne alıp, diğerlerini geriye atıyor mudur? Bunu da yazılımın olanaklarını kullanarak yapıyor mudur? Örneğin; Alibaba.com üzerinde Türkiye’den üretimine yardımcı olacak bir ürün arayan firma, normal sıralamada Türk firmayı görürken, örneğin aynı ürünü arayan Alman bir firma, Çinli firmayı daha önde görüyor mudur?
Bu hafta bu cümleleri doğrulayan bir gelişme İngiltere’den geldi [3]. İngiliz Rekabet ve Piyasalar Kurumu (CMA), otel rezervasyonu sitelerinin müşterileri yanılttığı iddiası üzerine bir soruşturma başlattı. Rekabet ve Piyasalar Kurumu, otel rezervasyon sitelerinin "insanları yönlendirdiği, en iyi anlaşmayı bulmalarını engellediği ve böylece potansiyel olarak tüketici yasalarının çiğnendiği" açıklaması yaptı.
Soruşturmanın 4 alanda yoğunlaşacağı kaydedildi; otellerin sıralanması, satış baskısı, sunulan indirimlerle ilgili iddialar ve gizli masraflar.
CMA günümüzde İngiltere'deki otel rezervasyonlarında % 70 oranında kullanıldığı belirtilen otel sitelerinin, talepleri yanlış yönlendirdiği ve tüketici yasalarını ihlal ettiği şeklinde bir durum olduğunu, bunun tespit edilmesi durumunda ceza verilebileceğini açıkladı ve karşılaştırma web sitelerinin para kazanma şeklini daha net hale getirmesi ve kullanıcının kişisel verilerini korumak için daha ileri adımları atması gerektiğini söyledi.
CMA, hotel sitelerinin müşterilerine yardım etmek yerine, işlerini daha da zorlaştırdığından kuşkulandıklarını da belirtti. CMA'nın sorgulamasına Expedia, Booking.com, Hotels.com, Trivago gibi çok sayıda rezervasyon sitesi dahil ediliyor. Çoğunluğuna Expedia'nın sahip olduğu Trivago, yaptığı açıklamada CMA ile işbirliği yapacaklarını söylerken, Booking.com ise şimdilik bir yorumda bulunmayacağını belirtti.
Bu örneği anlatmamın nedeni, booking.com'un mahkemece engellenmesi konusunda daha önceki tartışmalar. Bunların bir kısmını basından okuduk, ama benim daha önce bu konuda yazdığım yazıya da epeyce bir mail geldi.
Bu maillerden bazıları aynı fikirde olduğunu yazarken, bazıları anlayamadıkları --geri planını bilmedikleri-- bazı hususları soruyorlardı. Ama 2 mail tepki gösteriyordu. Bu maillerde kötü olan şuydu; tartışmak ve kendi fikirlerini ortaya koymaktan çok mahalle baskısı şeklindeki maillerdi. Örneğin biri, ilk yazımda 13 bin otelin ayda 100’er TL verse 16 milyon TL’ye istediği siteyi kurabileceğini yazmış olmamı, 8 milyar $ değerindeki siteyi “madem öyle siz yapın” şeklinde yorumluyordu. Oysa ben yazının içinde bu sitenin, bir kişi değil "sektörün kendisi" tarafından kurulmasının getireceği avantajı anlatıyordum ki, bu yazının en sonunda o fikri biraz daha açacağım.
Bir başka okuyucu, benim o yazıda yazmış olduğum eleştiriler yani sıralamanın değiştirilebileceği, sahte yorumlar yapılabileceği, sitelerin otel fiyatlarına müdahele edebileceği gibi ifadelerimi "olamaz" diye değerlendiriyor ve işi kolaya aldığımı söyleyip, kırpık bilgilerle yazı yazdığım yorumu yapıyordu. Ama CMA kendisi gibi düşünmemiş. O yazıda önceden yazmış olduğum eleştirileri birebir soruşturma konusu yapmış.
Firmalar ve tabi ki booking.com önce kendisi ve hissedarlarının kar etmesi için yaşıyor. İngiliz Rekabet Kurumunun araştırdığı şey; bu amacın, tüketicilere zarar verecek boyuta gelmiş olma olasılığı. Yani kendi karlılığını düşünürken acaba tüketiciyi ya da otelleri kandırıyor mu? O yazıda da belirttiğimiz üzere, tekel haline gelen her firma tehlikedir. Yani önceleri yararlı olsa bile, elde ettiği gücü tersine --mesela otellere baskı yapmaya yönelik-- kullanabilir. Buna dair bir soruşturma da olduğu bilgisi var. Sonucu göreceğiz ama bu alanda şikayet yapılmış olması bile düşündürücü.
Buradaki asıl önemli konu başta da yazdığım gibi, ülkenin “benim dediğim en doğru” noktasından kurtulamıyor olması. Farklı bir şey söyleyen insanlar dinlenmiyor ve/veya baştan “tu kaka” ilan ediliyor.
Amerikan filmlerinde işlenen konulara bakın; mesela çözümsüz, ne olduğu bir şekilde tanımlanmış ya da hiç anlaşılamamış bir cinayet vardır. Olayı, konunun detayına bakan detektif ya da avukat çözer. Çünkü dışarıdan baktığınız ile detaya indiğinizde gördüğünüz çok farklı olabilir. Detaylar ise ancak tartışarak/analiz edilerek/her olasılık düşünülerek ortaya konulur.
Bu nedenle de tartışma ve uzlaşma kültürlerini öğrenmek ve geliştirmek zorundayız. Aksi durumda, bir zamanlar “sen anlamazsın, kafan çalışmaz” diyerek ne dediğini dinlemediğimiz insanlar, dumura uğratan fikirleri ile bugün bize “sen anlamazsın, eğitimli insanlar zaten işe yaramaz” diyorlar.
Ben tartışmaya inanıyorum. Eğer ülkemizin bugün içinde olduğu durumdan kurtulmasını istiyorsak, kalıpçı düşüncelere ve yörüngelere girmekten vazgeçip, kendi beynimizle düşünmeliyiz. Düşündüklerimizin dışında bir şeyler söyleyen/yazan insanlara da hakaret etmek yerine, ne dediğini anlamaya çalışmalıyız.
“Yerli”, “İnsan Hakları”, “Politika” gibi karmaşa haline gelmiş kavramlarımızı yeniden düşünmeli, tartışmalı ve yerine oturtmalıyız.
Hem kendi kişiliğimiz, hem ülkemiz ancak böyle gelişir. Aksi durumda bugün olan “kısır” duruma geliriz. Öğrenilmiş çaresizlik pompalandığında bir noktadan başka bir yere gidemeyiz.
İlk yazımın içinde, sadece eleştiri yapmamış, bir çözüm önerisi olarak. 13 bin otelin kaydedildiği belirtilen bu siteye karşı, sektörün mesela ayda 100 TL ile 16 milyona bu siteyi fazlasıyla kurabileceklerini yazmıştım.
booking.com gibi siteler genellikle küçük/butik oteller açısından daha avantajlı görülüyor. Bu nedenle her otelin ayda 100 tl vermesi yoluyla, yıllık 16 milyon TL toplanabileceği ve bu parayla da sadece site yapılmayıp, işletilebileceği de örneğini vermiştim. Türsab’ın kendisinin bu tür bir rezervasyon sitesi yapması daha da kolay aslında.
Sektörün kendisinin yeni bir inisiyatif ya da Türsab üzerinden bu tür bir site yapması durumunda, ülkemizin otel sektöründe bahsedilen şikayetler —sıralamada sahtekarlık, otellerin gereğinden fazla indirime zorlanması— bizzat çok sayıda otelin üye olması nedeniyle oluşmayacaktır. En azından sektör kendi kendini düzenleyecektir. Belki bölgede sözü geçen bir site yaratılmış da olabilecektir. Yani düşünülmeye değer bir fikir.
Bu arada bütün bu yazdıklarım, küçük/büyük otellere ya da son kullanıcıya “booking.com kullanmayın” anlamına gelmiyor. Sitelerin engellenmesini de hiç doğru bulmuyorum. Kim ne isterse kullanır. Benim burada anlatmaya çalıştığım konu, bu siteleri kullanarak iyi bir tatil yapmış olsanız da, arka planını düşünmeksizin, babanızın dükkanıymış gibi ateşli savunucusu haline gelmeyin. Bu onları TEKEL yani “canavar” haline getiriyor. Onlar sizden önce kendilerinin ve hissedarlarının karlarını düşünüyorlar ve bu amaçlar sizi yanıltır hale de gelebilirler.
Uzun vadede baktığınızda, bu sizi vuracak olan gelişmeler olarak dönecektir. Farkında olun…
[1] Joan Didion director: 'She’s always been painted as this mystic, gloomy figure’ [2] booking.com ya da alibaba.com babanızın dükkanı mı? [3] İngiltere'de, Booking.com gibi Sitelerin Müşterileri Yanıltıp Yanıltmadığı Soruşturuluyor