Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu'nun (BTK) 7 üyesinden 3'ünün yenilenme dönemi geldi. Ama konuşulanlara bakılırsa, yeni gelecek üyeler de şimdiye kadarkiler gibi, siyasi atama çizgisinde olacak.
Bugüne kadar sektöre yararı olan kurul üyesi sayısı maalesef 1-2'dir. Farkında olan tüketicilere ya da bizzat işletmecilere sorsanız, BTK şimdiye dek, sektöre "yararlı" neler yaptı diye; insanlar size 22 yılda ancak 3-5 karar sayarlar. Onlar da pazarın tekel durumunu değiştirmeyen kararlar olur, gördüğünüz gibi.
Süreleri biten kurul üyeleri şunlar: Başkan Abdullah Karagözoğlu, Üyeler Hacı Adnan Cengiz ve Orhan Öge.
Karagözoğlu, elektronik mühendisi olsa da hayatı yazılım projelerinde geçmiş, telekomda tecrübesi olmayan birisi. Ama 2018'de telsiz hizmetleri temsilcisi olarak girdiği kurulun -o zamanki başkan Fatih Ömer Sayan'ın bakan yardımcısı olmasıyla birlikte- kısa bir süre sonra başkanlığına getirildi. Ne şaşırtıcı bir durum. Kurulda, hukukçu Orhan Öge 2016'dan ve Siyasal Bilimler mezunu Hacı Adnan Cengiz 2018'den bu yana üye.
BTK'ya kurulduğundan bu yana geçen 22 yılda, 5'i başkan olmak üzere 30 kurul üyesi atandı. Bunların bazılarının telekom sektörü ile alakası yok. Nitekim "konuşurken, onun adına ben utanıyorum" dediği kurul üyeleri olduğunu sektörden duymuşluğumuz var. Yani o kadar bilgisiz olanlar var diyorlar. Hele son 5-6 yılda atananların isimlerini bile aklımızda zor tutuyoruz.
Peki neden böyle oldu, ya da sonuçları/etkisi ne?
Türkiye'de telekom sektörü son 20 yılda maalesef gelişemedi. Bunun temel nedenlerinden birisi de, düzenleyici terminolojisinde çokça konuşulan "regulatory capture" denilen olay. Yani bir sektörü düzenlemesi için kurulan yapının siyaset tarafından esir alınması ki -diğer üst kurulların yorumunu okuyucuya bırakıyoruz- bizde BTK maalesef 20 yıldır bu durumda.
Sadece kurul üyeleri değil, BTK'nın alt kadrolarında da benzer durumlar var. Örneğin 657 sayılı devlet memurları kanunu çerçevesinde belli bir süre yapılmaması gerekirken, Tarifeler Müdürlüğünden Türk Telekom'a geçen daire başkanı var.
Bu yaklaşımın sonucunu, ülkemizdeki fiber miktarının acıncak düzeyde olması, internet hızlarının dünya listelemesinde Afrika ülkeleri ile birlikte 100'lü sıralarda yer alması, ülkemizi veri kavşağı haline getirecekken, oyun dışında bırakan trafik değişim noktasının yapılmayışı vs. ile görüyoruz.
Regulatory Capture'ın yapılanması tabii ki kurul üyelerinin seçimi yoluyla oldu. Yani kurul siyasallaştırıldı. Sektöre yardımcı olmak yerine "siyasete kaynak yaratma" stratejisi güdüldü.
Telekomünikasyon sektörünü yöneten bir kurumun çalışanlarının ve de kurulun üyelerinin telekomünikasyona ait dikey alanlarda eğitimli ve tecrübeli olması ve daha önemlisi siyasi partilerle ilgisi olmaması lazım. Nitekim, 2000 tarihli kuruluş kanununun 8. maddesi kurul üyeleri için şöyle diyor:
(2) (Değişik ikinci fıkra: 2/7/2018 – KHK/703/170 md.) Kurul üyelerinin, 657 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin (A) bendinin (1), (4), (5), (6) ve (7) numaralı alt bentlerinde belirtilen şartları taşımaları ve herhangi bir siyasi partinin yönetim ve denetim organlarında görev almamış veya bu görevlerinden ayrılmış olmaları gerekir.
Ama böyle olamadı. Öyle ki, bir dönemin FETÖ yapılanmasının temizlenmesini, 15 Temmuz döneminde, defalarca FETÖ tutuklanmaları ve gözaltıları ile gördük. Bir keresinde 49 kişi, başka kurumlarla birlikte 105 kişi, bir başka seferde 33 kişi filan olmak üzere bir sürü kişi gözaltına alındı ya da tutuklandı. Ayrıca FETÖ ile ilişkili kurul üyeleri istifa ettirildi. Hele ikinci başkan olduğu halde bir dönem, BTK'yı fiilen yönetenler vardı.
Şimdilerdeki kurul üyeleri için başka cemaatlerden bahsediliyor. Mesela Türksat elemanlığından, kurul üyeliğine yükselen olduğu kaydediliyor.
2000'lerden sonra telekomünikasyon sektörü daha fazla önem kazandı. Çünkü hem erişimi ile, hem de verilerle, diğer tüm sektörlerin altyapısını oluşturuyor. Üstelik özelleştirme ve serbestleştirme yaşadığı dönemde, tüketici lehine bir pazar oluşması gerekirken, tam tersi oldu ve
Aşağıda bunun delilini yani sektörün 2008'den itibaren küçülmesinin resmini görüyorsunuz.
Oysa, BTK'nın kuruluş kanununa yakından bakarsanız, "özerk" olması için kurul üyeleri seçiminin mesela "tüketiciler", "sektörün kendisi" gibi devlet olmayan taraflarca yapılması gerektiğini görürsünüz. Ama bugüne kadar seçimler hep Ulaştırma Bakanlığı tarafından yapıldı. Maalesef elektronik mühendisliği, telekom hukuku gibi konuları bilenler yerine, bu konularla hiç alakası olmayan üyelerin seçildiğini gördük. Hatta bugün olduğu gibi, yazılımcıdan başkan yapılmış durumda. Bir daha tekrarlayalım, bu liyakatsız atamaların sonucunu bugün 102'nci sırada olmak ve gitgide küçülen bir telekom sektörü ile görüyoruz.
Bu arada Türk Telekom'un özelleştiğini konuşsak da yılladır yönetim kurulunda AKP'li siyasetçiler baş köşede. Son 4 yıldır, Türk Telekom yönetim kurulu başkanı aynı zamanda sektörü büyütmekle görevli bakan yardımcısı.
Sonuçta şu çelişkiye cevap yok; bu siyasetçiler sektörü mü büyütecek, yoksa bir tek Türk Telekom'u mu? Ama yukarıdaki grafikten görüldüğü gibi, bu stratejiyle Türk Telekom da büyümüyor. Aksine geliri TL bazında rekor mekor denilse de, dolar bazında bakarsanız, 2008'den bu yana 3 kat küçülmüş. Dolar ile yatırım yapan bir firma için ne talihsiz bir durum.
Telekom sektörü 2004'te serbestleşti ve 2005'te de özelleştirilme yapıldı. Peki, o zamandan bu yana geçen 18 ve 17 yılda, kurulda hiç özel sektörden birileri yer aldı mı?
Üstelik 2004'te telekom sektörü bu konuda bir aday gösterdi bile, ama kaale alınmadılar.
Oysa özel sektör dinamiklerini bilen en az 1-2 kurul üyesi, bugün küçülen sektörü önemli oranda değiştirebilirdi.
Bunun yerine yapılan şey sürekli olarak Türk Telekom'un ballı yönetim kuruluna (artık buna Turkcell de eklendi) AKPli üyeleri atamak. Dolayısıyla da hedef sektörün tüketici lehine düzelmesi gibi gözükmüyor.
Sektörü düzenlemek, özel firmaların önünü açmak yerine, Türk Telekom'un makas tarifeler önermesinin önünü açmak, israf oluyor gibi saçma sapan bir iddia (ve de ülke güvenliğini tek şebekeyle tehlikeye atmak pahasına) ile diğer firmaların fiber döşemesinin önüne geçmek oldu.
Bu yapılamayan yatırımlar ve gitgide düşen gelirlere karşı, özel sektörün "ortak altyapı" teklifi oldu. Bu da ancak seçim dönemlerinde propoganda malzemesi olarak kullanıldı (Binali Bey'in Ankara'da bir otelde yapılan cafcaflı ortak altyapı imzalanma seronomisi üzerinden bu yana 4 sene geçti). Nerede o imzalar?
Artık bu sektörle oynamayı bırakın. Gençlerimizin gelecekleri ile oynuyorsunuz ve telekomünikasyon sektörünün kaynaklarını yok ediyorsunuz.