Koronavirüs krizi patladığında, tüm dünyanın sağlık sistemlerinde eksiklikler ortaya çıktı. Önce İtalyanlar sıkıntı yaşadılar. Örneğin; birden patlayan yoğun bakımdaki hasta sayısına karşın, kullanılan solunum cihazında sıkıntı çıktığı görüldü. İmdada 3 boyutlu yazıcı ile üretim yapan bir kişi yetişti. Biz de bunu yayımladık[1].
Bu Türkiye'de pek çok insana ilham verdi. Ortaya gönüllüler çıktı[2][3][4][5]. Bu kişiler ellerindeki 3 boyutlu yazıcılarla sağlık alanında bir şeyler yapmak için hastaneler ve doktorlarla görüşmeye başladılar. Gerçi hastanelerin başhekimleri -çekindikleri düşünüldü- ilk etapta "hiçbir ihtiyacımız yok" deyip durdular ama sonra doktorlardan talepler gelmeye başladı. Bunun ilki "yüz siperliği" idi. Bugün de meslek liselerinden, ücretli temin edenlere kadar pek çok kurum "yüz siperliği" üretiyor. Çok da iyi yapıyorlar. Bunlar özellikle sağlık personeli ya da eczaneler gibi yerlerde insanlara sürekli gereken koruyucu malzemeler.
Bu kendi kendine gelişen hareket pek çok kişiye heyecan verdi. Arkasından solunum cihazı konuşulmaya başlandı. Muayene kabini, elbiseler ve diğer talepler. Tam da birlik ve beraberliğe ihtiyacımız olan bir dönemde önemli bir gelişmeydi.
Sonra Sanayi Bakanı Mustafa Varank'ın olayı farkettiğini, o günlerde attığı tweet'inden gördük:
Anlaşılan Varank, kendi kendine oluşan çeşitli gönüllü hareketlerini kendi altında toplamak istedi ve başka bir adım attı. Daha önce var olmayan "Milli Teknoloji Müdürlüğü"ne birden bire Koronavirüs sayesinde sahip oluverdik[6].
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile 14 nisan 2020'de Sanayi Bakanlığı altında, bir genel müdürlük oluşturuldu[7]. Tahminen altında 4 Genel Müdür Yardımcılığı ve 4 Daire Başkanlığı var (diğer kadroların ortalamasını aldık). Alttaki eleman sayısını bilemiyoruz. Ama herkesin işsiz kaldığı bir dönemde devletimiz büyümeye devam ediyor anlaşılan.
Ama hemen arkasından baktık ki bir Teknoloji Genel Müdürlüğü de Kültür ve Turizm Bakanlığı'nda bünyesinde açıldı, Bilgi Teknolojileri Genel Müdürlüğü adıyla[7]. 18 Nisan 2020'de yani 4 gün sonra... Onun da 1 Genel Müdürlük, 2 Genel Müdür Yardımcılığı ve 6 Daire Başkanlığı mevcut. Altındaki eleman sayısını bilmiyoruz. Görevlere baktık; genel anlamda bakanlığın bilgi işlem hizmetlerini yönetmek için kurulmuş gözüküyor. Ama bilgi işlem bölümleri devlette genellikle daire başkanlığı şeklindedir. Genel müdürlük kurulmasının nedeni nedir?
Bilgi işlem daire başkanlıklarının genel müdürlüklere dönüşümü, kendi konusunda yetkili ve karar verecek duruma gelecek bölümlere işaret ediyor. Bu "dijital dönüşümü" hedefleyen ve daha önceki yıllarda bölük pörçük yönetimlerinin hem lisanslar, hem yönetim, hem tekrar tekrar aynı malların/yazılımların alımı, hem de siber güvenlik açısından sakıncalı olduğunu söyleyen görüşe ve bir anlamda Cumhurbaşkanlığı sisteminin merkezi bir yönetim getirmesine ters düşmüyor mu?
Ama bu genel müdürlüklerde asıl dikkati çeken husus şu; bu kadroların bazen de bilişim konusunda bilgili elemanlarla değil, kaybedilen İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden (İBB) gelen kişilerle doldurulduğu iddiaları var. Ekonomide sıkıntı, ülkemizde salgın var ama devlet kadrolarını "siyasi hedeflerle" genişletiyor ve büyütüyor. Genel müdür ve üst düzey yönetici sayısını arttırıyor.
Hatırladığımız kadarı ile Cumhurbaşkanlığı sistemi, bakanlıklardaki ve altlarındaki yapılardaki dağınıklığı ya da çok başlılığı çözmek için getirilmişti. Ama şimdi bizzat Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile yeniden her şey dağıtık hale geliyor gibi gözüküyor. En azından teknoloji alanında öyle gözüküyor.
Yıllardır bilişimciler bütün bilişim ve iletişim işlerini toplayan bir bakanlık olması gerektiğini söylerler. Bunun adı, "Bilişim Bakanlığı", Bilgi Toplumu Bakanlığı" ya da "Teknoloji Bakanlığı" gibi söylenir. Çünkü bilişimle ilgili çok farklı bakanlık ve kurumlar bulunuyor. Birtakım konular Sanayi Bakanlığı, diğerleri Ulaştırma Bakanlığı ile ilgili. Birtakım konular şu kurum, diğerleri bu kurumla ilgili gibi.
Aynı şikayeti önceki yıllarda çok sayıda kamu kurum yöneticisinden de duydum. Devletin bilişim ve iletişim stratejisini tek bir merkezden yönetmek gerektiğini, aksi durumun örneğin aynı yazılımına pek çok satın alma parası ödemek, lisans paralarında tekrarlar, uçtan-uca planlamamanın getirdiği uyumsuzluklar, hatta siber güvenlik sorunları vs. konuşulur.
Bu açıdan Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi kurulduğu zaman, devletteki tüm bilişim sisteminin yönetimini ve digital dönüşümünü gerçekleştirecek diye düşündük. Çünkü dediğimiz gibi, öncesinde Cumhurbaşkanlığı sisteminin bölük-pörçük yönetim yerine tekelden yönetimi getireceği konuşuluyordu. Ama şimdi görünen başka bir manzara var.
Cumhurbaşkanlığı sisteminin, tepeden tabana yayılı bir sistem olacağı konuşuluyordu. Ama bu haliyle parlamenter sistemdeki yönetimi de geçmiş şekilde dağıtık bir yapı gözüküyor. Her bakanlıkta kurulan daire başkanlıkları, genel müdürlüklere çevriliyor gibi duruyor. Yani merkezi bir strateji yerine yine kendi yetkisi ile alım-satım yapacak ayrı ayrı genel müdürlükler görülüyor.
Her iki bakanlıkta, dört gün arayla teknoloji başlığı ile birer genel müdürlük kurulması dışında da benzer olaylar var. Mesela "siber güvenlik" konusunda da iki başlılık görüyoruz.
Ekim sonunda yayımlanan bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesine göre, "Siber Güvenlik Dijital Dönüşüm Ofisi" yetkisine verildi[8]. Bunu da "inşallah şimdi gerekenler yapılır" diye yorumladık. Çünkü yıllardır Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu'nun (BT) yönlendirdiği siber güvenlik alanında "siber yıldızlar" vs. türü gösteriler, yarışmalar dışında bir şey görmüyoruz. Yıllardır USOM var ama sadece "yama" ve "açık" uyarısı yapıyor. Yani proaktif değil. Örneğin hacker forumlarında dolaşıp, sorunları önceden görmeye çalışmıyorlar.
Dolayısıyla bu sefer, acaba "Dijital Dönüşüm Ofis"i siber güvenlik alanında gerekenleri yapacak mı diye sormaya başladık. Ama ilk genelgeden üç ay sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan BTK içinde USOM yani Ulusal Siber Olaylara Müdahale Merkezi'ni -kapanmamıştı bildiğimiz kadarıyla- yeniden açtı. BTK sayfasında 10 Şubat tarihinde bu şu şekilde belirtiliyor[9]:
"Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu çatısı altında faaliyet gösterecek olan Ulusal Siber Olaylara Müdahale Merkezi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından yapıldı."
Bunu okuyunca 2 soru geldi aklımıza;
1. Açılan USOM nedir? Hangisidir? USOM zaten Binali Yıldırım'ın Ulaştırma Bakanı olduğu yıllarda açılmadı mı? Bizzat Fatih Ömer Sayan başkanlığındaki 2017 USOM toplantısını örnekleyelim [10] Hatta diğer USOM haberlerini de okuyabilirsiniz [11]. O zaman bu açılan USOM nedir?
2. Ama daha önemli soru: Siber güvenlik konusu ekim sonundaki Cumhurbaşkanlığı kararnamesine göre, Dijital Dönüşüm Ofisi'ne verilmedi mi? Bu siber güvenlik gibi çok önemli bir konuda 2 başlılık anlamına gelmiyor mu? Ekim sonundaki Cumhurbaşkanlığı kararnamesi iptal mi edildi?[10]
Bu arada dün Koronavirüs salgınıyla tüm dünyada önemi artan solunum cihazlarıyla ilgili çalışmalar yürüten konsorsiyumun ürettiği yerli cihazın ilk seri üretiminin tamamlandığı haberi duyuldu.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Arçelik’in ürettiği, Aselsan ve Baykar A.Ş. mühendislerinin teknik destekleriyle katkı sağladığı, BİOSYS Biyomedikal’in tasarladığı, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank’ın öncülüğünde geliştirilen yerli solunum cihazının seri üretime geçtiğini duyurdu.
Bu yerli solunum cihazı konusunda sosyal medyada dolaşan bir maili de aktarmak isterim ki, bugünkü açıklamalar konusunda bazı iddialar taşıyor. Bu iddialar doğru mudur bilmiyoruz:
"Sevgili arkadaşlar 40 yıla yakındır tıbbi cihaz sektöründeyim. Ayrıca sektörün belli başlı STK’larının da içindeyim. Yıllardır yerli tıbbi cihaz üretimi konusunda ön cephede savaşıyorum. Söz konusu firma Biosys, genç ve iyi niyetli arkadaşların kurduğu, Bilkent Cyberpark’ta bir küçük firma; ben birkaç ay önce EMO kongresinde tanıştım, daha önce bilgim de yoktu. O dönemde sıkıntıları vardı, sanırım ürün bir- iki yıldır var ve bakanlık, doktorlar cihazlarını kullanmak ve almak istemiyordu, tanıtım ve satışta sıkıntıları vardı. Ki maalesef bu böyledir, bakanlık ve (sizleri tenzih ederim) doktorlarımız büyük çoğunlukla yerli ürünü istemez, tercih etmez. Bu işin zorluklarını, akreditasyon sıkıntılarını falan kimse bilmez, mutlaka bir kulp bulurlar. Demezler ki '…Şöyle destek olalım ve ürünün gelişmesine katkı yapalım…' yerli ürün gelişsin. Satılmazsa ürün gelişmez. Şimdi salgın durumunda, birkaç binli sayılarda üretim ve satış söz konusu olunca ve dış tedarik kanalları tıkanınca ürün kıymete bindi. Bakanlık yerli ürün konusunda geçmiş hatalarını unutuverdi. Bayraktar, Aselsan, Arçelik biz üretelim yarışına girdiler.
Sonuçta yaklaşık cihaz başına 10 bin dolar üzerinden hesaplarsak, beş bin cihaz alınsa 50 milyon dolarlık bir iş ve kârlılık çok yüksek olacak… Bir de reklam boyutu var tabii… Hem firma hem politika, illa şov yapılacak… Bu gençlerin sırtından birileri hem para kazanacak hem de politik şov yapacaklar… umarım sürecin sonu halk için iyi olur…"
Anlayacağınız bu insan kaynağı ve bu teknoloji geliştirme hevesi bizde hep var. Devletin yapması gereken, bu geliştirilen genç teknolojileri kendisine mâl etmek değil, destek olmak. Diğer deyişle "gölge etmesin yeter". Gerisini bu ülkenin genç insanları zaten yapacaktır. Koronavirüs krizi sonrası ortaya çıkan inisiyatifler bize bunu gösterdi [2][3][4][5].
[1] İtalyan Hastanesi, Korona Virüs Salgınına Karşı 3D Yazıcı ile Solunum Destek Cihazı Üretiyor
[2] Sayıları 600’e Varan Gönüllü, Doktorların Maskelerini Ücretsiz “3D” ile Basıyor
[3] Kitlesel Üretim Hareketi de Korona Virüse Karşı Üretim için Biraraya Geldi
[4] İTÜ Arı Teknokent Covid-19 için İnovatif Ürün Çağrısı Yapıyor
[5] Teknoloji Firmaları ve Akademi Covid-19 Karşısında Örgütlendi
[7] Bazı Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi
[9] Cumhurbaşkanı Erdoğan: Yerli 5G Teknolojisi Altyapısını Kurmadan 5G’ye Geçemeyiz
[10] USOM-SOME 2ci İstişare Toplantısı Gerçekleştirildi
[11] Ulusal Siber Olaylara Müdahele Merkezi (USOM) Haberleri