Güntay Şimşek’i televizyonlardaki havacılık ile ilgili programlarından bilirim. Bugün teknoloji yazarlarından Serhat Ayan İstanbul Belediyesi’nin fiber optik kablolar döşemesi gerektiğine dair yazısını gönderince, üzüldüm[1]. Çünkü yazıda 2 tür hata var. Birincisi uzman olunmadığı bir konu olduğu için, konuya ilişkin eksik bilgi ve hatalar, ikincisi ise daha önemli bir gazetecilik hatası olan, konunun diğer taraflarının bilgi ve görüşlerini almamış olması. Bu kapsamda sürmekte olan Rekabet Soruşturması’na ise hiç yer verilmemiş olması [2].
Çünkü İBB’nin yetkiyi alması, tüketicinin aleyhine bir durum meydana gelmesi demek. Ülkemize ve kullanıcılara, tekel oluşması nedeniyle pahalılık, tek şebeke olmak nedeniyle güvenlik sorunları ve yine tek şebeke nedeniyle net tarafsızlığı sorunu şeklinde 3 tehlikeye neden olabilecek bir gelişme.
İlk paragrafta bahsettiğim 2 hatadan bir tanesi bir hayli fahiş bir hata. Fiber optik kablo döşeyen firmalara “altyapı operatörleri” denilir. Bunlar BTK’dan lisans alarak bu işe soyunurlar. Altyapı operatörlüğü lisansı 2006 yılından bu yana verilmektedir. Pek çok firma altyapı operatörlüğü lisansı almıştır. Yani yazıda olduğu gibi optik kablo döşemek isteyenler sadece Türk Telekom, Turkcell ve Vodafone değildir [3].
Fahişliği de şu; bunlar konuyu Rekabet Kurumu’na taşımış olan yani İBB’nin fiber optik altyapı işlerine karışmasını şikâyet etmiş olan diğer altyapı operatörleridir. Yazı bunların seslerine yer vermediği gibi, aslında Rekabet Kurumu’nun bugün-yarın vereceği kararı etkilemeye yönelik bir girişim gibi gözüküyor.
Sektördeki insanlar, bu yazının amacının Rekabet Kurumu’nda devam eden bir davayı yönlendirmek olduğunu düşünüyor. Çünkü İstanbul Büyükşehir Belediyesi adeta bir tekel olmaya çalışarak, firmaların 2006'dan bu yana lisans ile almış oldukları altyapı yapma hakkını ellerinden alıyor. Herkesi kendine mecbur bırakıyor. Bir nevi tekel yaratmayı amaçlıyor.
Üzücü... Çünkü tanınan ama teknik bir konu hakkında bilgisi olmayan bir gazeteci belki iyi niyetle ama bir tarafın görüşlerini yansıtmayan ve aslında halkın aleyhine olacak (interneti pahalılaştırması ve engellemesi çok muhtemel) bir girişimi taraf olarak yazmış.
Biz konunun uzmanı ve 18 yıldır telekom sektörünü yakından takip eden bir gazeteci olarak neyin ne olduğunu yazalım.
İBB’nin altyapı konusunda lisans ile yapılan bir işe soyunmasının ülkemiz ve sektör açısından 3 sorunu var: Güvenlik sansür ve pahalılık
Yazıdaki hatalara bakmadan önce; bir durum saptaması yapalım…
1. Telekom sektörü 2004 yılında serbestleşmiştir. Bunun anlamı, tek bir telekom şebekesi yerine, çok sayıda şebekemiz olmasını sağlamaktır.
2. Altyapı operatörlüğü 21 çeşit telekom yetkilendirmesi içinde yer alan ve ancak lisans alanların yapacakları bir iştir. 2006’dan bu yana lisans alan firmaları http://yetkilendirme.btk.gov.tr/Yetkilendirme/ adresinden görebilirsiniz. İSTTELKOM da altyapı lisansı alan firmalardan bir tanesidir. Altyapı lisansı alan firmaların bir kısmı son kullanıcıya dokunan firmalar olmadığı için isimleri kamuoyunda çok bilinmeyebiliyor.
3. Fiber Optik kabloların döşenmesi için ilgili belediyeden kazı izni alınır. Çünkü önüne gelenin kontrolsüzce her yeri kazması istenmez. Bugün belediye kendisi için nasıl fiber optik kablolar için kazıyorsa, operatörlere de ortak bir kazı alanı gösterebilir.
4. Zaten İBB’nin 2007 yılında çıkardığı yönetmeliğe bakılırsa, bir yerde kazı yapan altyapı operatörü en az 6 diğer işletmecinin işini görecek kadar altyapı yapmak zorunda. Güntay Şimşek’in bir hatası da bu, önüne gelenin kazacağını söylüyor. İBB de kazsa, operatörler de kazsa, sadece kendilerinin değil, kendileri dışındakilerin de geçeceği altyapılar kurmak zorunda.
5. İstanbul Büyükşehir Belediyesi 2010 yılından beri —Türk Telekom dışındaki firmalara kazı izni vermeyerek— fiber optik kablo döşemeyi engelliyor. Bunun sonucunda bugün 3-4 milyon km fiber olması gereken ülkemizde, sadece 300 bin km fiber bulunuyor.
6. 2016 yılında, firmalar bu sıkıntıya karşı bir araya geldiler ve Ortak Altyapı Şirketi (OAŞ) adında bir yapı şirketi planladılar. Bu şirket içinde Türk Telekom hariç tüm şirketler mevcuttu.
7. İstanbul Belediyesi son 2-3 yıldır şehrin sokaklarına harıl harıl fiber optik kablo döşeyerek -Rekabet Kurumu kararı sonrasına- hazırlık yapıyor. Kaldırımlara dikkatle bakarsanız üzerinde İBB F/O yazılı rögar kapakları göreceksiniz.
8. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bu kablolarla para kazanma niyetini 2014 yılında metrolardaki cep telefonu baz istasyonları için milyon TL’ye varan kira isteyerek gösterdi. Normalde 5-10 bin TL/yıl olan kiraları milyon TL’ye çekerek, vatandaşa hizmet yerine, iletişim sektörünü adeta bir sağmal inek gördüğünü gösterdi.
Hatırlayacaksınız, 15 Temmuz darbe girişimi sırasında darbecilerin ilk gittikleri yerler 3 taneydi. Türk Telekom, Türksat ve Superonline. Çünkü bu 3’ünün şebekesi var. Çünkü İBB zaten 2010’dan beri başka şebekeleri (Türk Telekom lehine olduğu iddia ediliyor) engelliyor.
İBB’nin 15 Temmuz sonrasında içinden çok sayıda FETÖ mensubunu çıkardığı malumunuz. Ne kadar temizlendiği bilemiyoruz ama ülkenin haberleşme şebekesini tekel kalacak şekilde bir yerel yönetime vermek ne kadar doğru olur ayrı bir soru.
Güvenlik bir yana; İBB fahiş baz istasyonu kirası isteyerek metrolardan cep telefonları ile dışarısını aramamızı engellediği gibi acaba fiber optik kabloları da engeller mi? İnternet sansürünün bir yolu da internet erişimini engellemektir. Bunu da hatları ellerinde tutanlar rahatlıkla yapabilir.
Başka deyişle, bir başka darbe girişimi olsa, artık falan ya da filan firmanın yönetim merkezine gitmek yerine, buradaki kabloları kesmek yeterli hale gelir.
Ya da İBB acaba, elindeki fiber hatları kullanarak, günün birinde beğenmediği konulardaki site ve yayınları engeller mi? Biliyorsunuz bugünlerde ABD’de en önemli konulardan olan “Ağ Tarafsızlığı” bunu ifade ediyor.
Bir başka tehlike ise pahalılık. İBB altyapıda yetkiyi ele geçirmesi durumunda, fiyatı pahalandırarak (ki önemli bir amacının bu olduğu anlaşılıyor), internetin ve de telefon görüşmelerinin pahalanmasına neden olur mu?
Sonuç olarak; İBB’nin altyapı konusunda lisans ile yapılan bir işe soyunmasının ülkemiz ve sektör açısından 3 sorunu var. Güvenlik, sansür ve pahalılık.
Şimdi Şimşek’in yazısında yer almayan ama olayın özünü oluşturan gelişmelere bakalım;
1. İstanbul Büyükşehir Belediyesi İSTTELKOM isimli firmayı kurmadan az önce, Telkoder (ki diğer küçük operatörlerin temsilcisi olan dernek), Vodafone ve Turkcell ile bir araya gelerek bir Ortak Altyapı Şirketi kurma teklifi yapmışlar. Buna Türk Telekom’u da davet etmişlerdi. Ama Şimşek bu konuya hiç değinmiyor.
2. Yukarıda da belirttik. İSTTELKOM birden bire ortaya çıkıp, operatörlere de “kablolarınızı toplayın ben yatırım yapacağım” dediğinde, Telkoder Rekabet Kurumu’na başvurdu.
3. Ama sonra sihirli bir el değdi ve Vodafone ile Turkcell "Ortak Altyapı Şirketi"nden çekilip, İSTTELKOM ile anlaşma yapıverdiler. Halbuki bu şirketler metrolardaki baz istasyonu kiraları nedeniyle İBB'nin hareket tarzından şikâyet eden firmalardı.
4. Duyumlarımız bize, yıllardır İstanbul Büyükşehir Belediyesi dışında kalan belediyelerinin sınırlarında kalan kablo döşemelerinin birden bire İBB sınırlarına alındığı iddiasını gösteriyor. İstanbul Belediyesi tarafından daha önce döşenmiş kablolar için çok milyon düzeyinde cezaların gündeme geldiği ama ortak altyapı şirketinden çekilip, İSTTELKOM ile anlaştıklarında bu tehditin ortadan kaldırıldığı spekülasyonları var.
5. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı bir “geniş bant strateji” raporu yayınladı. Bu rapor zaten lisans almış operatörlerin bundan sonrasında yapacaklarını planlıyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesinin işi belediyecilik mi? Operatörlük mü?
Bu arada ufak bir not ekleyelim; İSTTELKOM daha önce yayınladığımız "Rekabet Kurumu, İSTTELKOM Hakkında Soruşturma Açtı" başlıklı yazı için tarafımıza telefon açıp, bu yazıyı kaldırmamızı çünkü soruşturmanın sonuçlanmaması nedeniyle bunun henüz yayınlanamayacağını söylediğinde, biz "soruşturmanın sonucu kadar başlatılması da haberdir" diyerek cevapladık. Ama İBB illa o yazının kaldırılmasını istiyordu; bu sefer de kendi yazdıkları yazının olmadığını söylediler ki, o yazıyı biz kendi gözümüzle görmüştük. Bu da etik olmayan bir girişim olarak bizi üzmüştü…
Sonuç olarak şunu belirtelim; İstanbul Belediyesi kendisinin iştigal konusu olmayan ve teknik bir konuya el atıyor. Muhtemelen burada hedefi para kazanmak. Ama belediyelerin para kazanmaktan çok asıl görevi vatandaşa hizmet sağlamak ve özellikle de haberleşmesini kolaylaştırmak değil midir?
Diyebilirsiniz ki, işte kabloyu döşeyerek kolaylaştıracak ama metrolardan neden telefonla konuşamıyoruz sorusuna bir cevap versinler önce.
Çünkü İletişim ve haberleşme bir anayasal hak... İstanbul Belediyesi metrolardan dışarıyı aramamızı engelleyerek bir suç işlemiyor mu? Tüketici dernekleri bu konuda bir dava açsalar acaba nasıl sonuçlanır?
Son olarak, Güntay Şimşek de belki iyi niyetle bir yazı yazmış ama bu yazıda bilmediği bir konuya girmiş. Biz keşke kendisini uzman olduğu havacılık ile ilgili yazılarda okusak. Birilerinin 2 kelimede anlattığı bir şeyleri yazmasa, ya da yazacaksa da keşke gidip diğer taraftaki insanlara da neler olup bittiğini sormuş olsa...
Benim 18 yıl önce gazeteciliğe başlamamın temel nedeni de buydu; teknoloji sektöründe çalışan bir kişi olarak, teknoloji gazetecilerinin, sektörün anlayacağı tarzda ve yeterlilikte haber yazmadığını görmüştüm. Haber yaratılma yerine basın bültenleri ya da firmaların talepleri ile haber yapıldığını anlamıştım.
Basın bültenleri ve firmaların talepleri tabi ki, haberciliğin bir tarafını meydana getiriyor. Ama bir şartla, onun tersine de bakmak gerekir. Yani o firmanın söylediklerinin doğruluğu kontrol edilmeli ve hatta mümkünse karşılaştırılmalı.
Güntay Şimşek’in hatası bu; bilmediği bir konuda yazıyor ve diğer tarafa ve Rekabet Kurumu soruşturmasına yer vermediği için taraf olarak gözüküyor.
18 yıllık gazetecilikten sonra, birileri en özet şekilde gazeteciliği nasıl tanımlarsın dese; benim gazetecilik tanımımda 2 özellik var; birincisi “network”ünüz yani tanıdığınız insan sayısı, ikincisi “emin olmak” yani güvenilir olmak.
Bu güvenilir olmanın da 2 tarafı var. Birincisi kaynağınızı korumak, ikincisi ise yazdığınız haberin doğru olduğunu sağlamak. İlla benim olduğu gibi "ARAŞTIRMACI GAZETECİ" olmak gerekmese bile, haberin diğer tarafına bakmak zor olmasa gerek.
Ben yazdığım her yazıda, linkler veririm okuyucularım bilir. Bunun amacı, okuyucuya da sağlama yapma yani yazdıklarıma dair bilgilerin doğruluğunu kontrol etme hakkı sağlamaktır.
Ülkemizde gazeteciliğin son zamanlardaki duruma dönüşmesine karşın, okuyuculara bir çağrı yapmak istiyorum. Lütfen, okuduğunuz gazetecileri sorgulayın ve eğer hatalı olduğuna inandığınız bilgi varsa onlara sualler gönderin. Bu gazeteciliği bugünkü durumundan kurtaracak olan yollardan birisidir.
[1] Fiber tartışmasına İstanbul Belediyesi nokta koyacak [2] Rekabet Kurumu, İSTTELKOM Hakkında Soruşturma Açtı [3] BTK Yetkilendirme Yönetim Sistemi