Mobil haberleşme cihazları (telefon ve tabletler) çağımızın en önemli aletleri. Sonbahara girdiğimizden bu yana, 2-3 haftada bir, yeni mobil telefonlar ya da versiyon değişiklikleri duyuruluyor. Oysa pazarın büyük bir kısmını bir tanesi iPhone olan 2-3 telefon oluşturuyor. O zaman neden her gün yeni bir telefon markası ya da versiyonu çıkıyor?
Bu gelişmenin arkasında, sadece mobil cihaz üreticileri değil, Steve Jobs’ın bir fiskesiyle dağılan bilişim devleri de var. Tabi ki onların dağılmaları tek başına Jobs’ın işi değildi. Asıl neden internet teknolojilerinin gelişmesi oldu. Bu gelişmeler sonucunda dünyanın bilmemkaç yıllık devleri, --internetin gelişimini izlediğimiz-- son 15-20 yılda ya Nortel, Digital, Compaq vs gibi düştüler ya da IBM, HP, Microsoft gibi sendelemeye başladılar. Ayakta durmak için çeşitli stratejiler geliştirmeye çalışıyorlar. Masaüstü ve laptopları ile tanıdığımız HP, Dell, Lenovo, Asus ve diğer bilgisayar devlerinin gelirleri düştükçe, faaliyet alanları bulut ve/veya mobil cihaz üretimi oluyor. Firmalar bulut ve/veya mobil cihaza yönelmezler ise yolun sonu demek oluyor.
Sonuç olarak dünya artık mobil hale dönüşüyor. Kullandığımız cihazlar mobilleştikçe, iş hayatı da fiziksel halden giderek daha fazla mobile geçiyor. Özel hayat ise zaten büyük oranda döndü bile. Artık kimseye mektup ya da yılbaşı kartı atmıyoruz.
Bugün küçük ya da büyük bilişim firmalarının takip ettiği stratejilerden 2 tane olmazsa olmazı ; mobil ve bulut. Bunlar masaüstlerinden ya da omuzumuzu düşüren ağırlıktaki laptoplardan kurtulmamıza neden oldular. Yazılım konusunda da “servis olarak yazılım (SaaS)” gibi gelişmeler var. Dolayısıyla, artık elimizde bir tablet ya da akıllı telefon ve hizmet aldığımız bulut servisler ile yürüyoruz. Bu konunun daha ileri detayını başka yazımıza bırakalım ve mobil telefon alanını daha detaylı inceleyelim;
Hergün başka bir markası ya da modeli çıkan bu kadar çok telefon markasının neresi farklı derseniz; “Aslında yok birbirimizden farkımız ama biz Osmanlı Bankasıyız” esprisini hatırlatalım. Başta da dediğimiz gibi, bugün pazarı iOS ve Android işletim sistemini kullanan 2-3 telefon markası kontrol ediyor. Yine de pazara hergün farklı farklı ve hatta Rus Yota örneğinde olduğu gibi ülke bazlı telefonlar çıkıyor. Firmalar markalarını ve cihazlarını farklılaştırmak için belli “niş” alanları seçiyor. Mesela kamerası çok başarılı ya da suyun içinde de çalışabilen ya da ağır iş koşullarında –düşse, sıcağa maruz alsa vsvs-- bozulmayan, laptopken tablete dönüştürülebilen cep telefonları ve tabletleri görüyoruz. Ama lansmanı son yapılan telefonlardan birisi, sadece cihaz özellikleri ile değil aynı zamanda iş modeli ile farklılaşmayı seçmiş. Aşağıda bu farklı olaya bakalım. (Not : Bu arada biz telefon diyelim ama her telefonun tableti olduğunu da aklınızda tutun. Ama her 2 modeli birleştiren phablet denilen cep telefonu boyutları ile tablet arasındaki modeller özellikle cep telefonlarından iş yapanlar (mail cevaplayanlar vs) tarafından ilgi görüyor.)
2 hafta evvel Türkiye Lansmanını yapan Obi WorldPhone daha enteresan bir geçmişe sahip. Hindistan merkezli Obi Mobile, geçmişinde bir bilgisayar ya da mobil telefon üreticisi değil. Apple'un eski CEO'su Sculley'i yatırımcı alan Obi Worldphone geçen yıl Hindistan’da düşük fiyatlı (150-300 TL gibi) Çin cihazları satmaya başlamış ama rekabetin yüksek olduğu pazarda fason telefonlarla marka olmanın kolay olmadığı kısa sürede anlaşılmış. Steve Jobs meraklıları yakından bilir; Sculley, Jobs’ın Apple’ın başına kendi elleriyle ve “şekerli su satarak nereye varabilirsin” sözleriyle 1983’de getirdiği Pepsi Cola CEO’suydu. Ama aynı Sculley, 2 yıl sonra 1985’de Jobs’ı firmadan kovan kişi olmuştu (kendisi böyle olmadığı şeklinde bir hikaye anlatıyor). Jobs’ın 1997’deki dönüşünde Sculley artık orada değildi.
Apple’da kaldığı 10 yıllık sürede şirketi 800 milyon $’lık cirodan 8 milyar $’lık ciroya yükselten Sculley, 1993 yılında yönetim kurulu tarafından istifaya zorlanmıştı. Jobs ise dönüşünde kendisini “satış yöneticisi” olmakla suçlamıştı. Bugünlerde bu suçlamayı giderek daha fazla firma ve CEO için duyuyoruz. Microsoft’un 2000 sonrası gerilemesinde Steve Ballmer için ya da bu hafta başında 2’ye bölünen HP’nin 2000’lerin başından bu yana geldiği durum için bu dönemin CEO’ları Fiorina, Hurd, Apotheker ya da Whitman için aynı ifade kullanılıyor. Bunun anlamı ürünün mühendislik tarafından çok pazarlaması ile uğraşılınca, ürünün derinliği ya da farklılığı konusunda geride kalındığı yorumu. Her neyse, Sculley başarılı olsa da olmasa da Apple’dan ayrıldı ama o noktadan sonra teknoloji meraklısı kalmaya devam etti. Çeşitli teknoloji şirketlerine yatırımlar yaptı. Şimdi aynı Sculley, Apple’a rakip bir akıllı telefon markasıyla geri dönüyor. Gerçi rekabet diyemeyiz. Çünkü Apple müthiş pahalı ama Obi Worldphone, güzel tasarımına ve işlevlerinin başarısına karşın gayet makul bir fiyatla ve daha düşük fiyatlı pazarları hedefleyerek çıkıyor. Obi Worldphone'un hedeflediği pazarlar; Asya, Afrika, OrtaDoğu gibi geri kalmış ya da gelişmekte olan bölgeler.
“Telefonların birbirinden farkı nedir?” demiştik. Sculley destekli Obi WorldPhone’un en büyük farkı ise “iş modeli”. Telefon bir sigorta şirketi ile Türk pazarına giriyor. Telefonun Türkiye lansmanı sırasında Generali Sigorta Genel Müdürü Mine Ayhan, bunun nedenini şirketin 2 yıl once koyduğu bir strateji ile açıkladı[1]. Ayhan, “sigortacılıkla müşterilerin, akıllı ve basit çözümlerle yakınlaştırılması” olarak özetlediği stratejinin ilk uygulandığı ülkenin Türkiye olduğunu söyledi. Yaş ortalaması 29 olan girişimci, yatırımcı ve teknolojiye meraklı Türkiye’de bu stratejiyi uygulamada Obi Worldphone ile ortak bir strateji uyguluyorlar. Sculley’in de kasımın 2ci yarısında telefonlarının tanıtımı çerçevesinde Türkiye’ye geleceği belirtiliyor.
Son olarak cep telefon cihazlarının nereden nereye geldiğine kısaca bakalım ve hangi markalar vardı hatırlayalım;
1. 1G mobil telefonlar (1973-1990’lar) : ağırlıkları nedeniyle tuğla olarak da adlandırılıyordu. Taşınması ve kullanımı zor telefonlardı. Motorola'nın ilk telefonunu 10 saat şarj ettikten sonra 35 dakika konuşmak mümkündü ve fiyat 3.995 $'dı.
2. 2G mobil telefonlar (1990lar – 2000’lerin ortaları) : Sadece konuşma için kullanılan ve sınırlı SMS kullanılabilen tuşlu telefonlardı. İlk yılların en popüler markaları Nokia ve Ericsson olmuştu. Dönemin sonuna doğru Blackberry hayatımıza önemli ve prestijli iş telefonu olarak girmişti. Bugün Nokia ve Ericsson sadece altyapı alanında varlar.
3. Steve Jobs bu noktada yani 2007’de mobil telefon sektörünü dağıttı ve iPhone’u yani dokunmatik telefonları hayatımıza soktu. Bu olay o kadar beklenmedik oldu ki, diğer markalar olayı anlayana kadar mobil telefon sektörü altüst olmuştu bile. Örneğin Blackberry olayı uzunca bir süre anlayamadı bile.
4. 2007’de başka bir önemli olay daha var. O da Linux yani açık kaynak üzerine kurulmuş olan Android işletim sistemi. Google tarafından sunulan bu system, bugün telefonların çeşitliliğini sağlıyor. Çünkü bu işletim sisteminin isteyen üreticinin kullanıma açık.
5. 3G telefonlar (2000’lerin başından - bugüne), Japonya’da 1998 ortaya çıkan 3G teknolojisi, ABD’ye 2002, Avrupa’ya 2003 ve Türkiye’ye 2009’dan itibaren geldi. Özelliği internettir. Yani mobil genişbant kullanımı mevcut. Bu dönemin 2 ana akımı var. iOS işletim sistemli Apple ve Android işletim sistemli diğerleri. Microsoft’un Windows işletim sistemleri var ama fazla tutmadı.
6. Günümüzün önemli bir cihaz trendi, Huawei ve ZTE gibi firmaların ürettiği telefonların, çeşitli markalar altında pazara sunulması oldu. Android bazlı bu telefonların yanısıra pazarda Samsung, LG ve HTC güçlü.
7. 4G cihazlar; sadece telefon değil, tamamıyla IP tabanlı, kablolu veya kablosuz bilgisayar, tüketici elektroniği, servis kalitesi ve yüksek güvenliğiyle herhangi bir zamanda herhangi bir yerde her türlü ağ hizmetini tek bir noktada birleştirerek makul fiyat ve tek faturalandırmayla gerçekleştirecek, 1 Gbit/s veri iletim kapasitesi mümkün olabiliyor.
8. 5G ve sonrası; 5G daha yüksek ve dengeli kapasite olarak tanımlanıyor. Örneğin bir stadyumda uzaktan seyrettiğiniz golü, cep telefonunuzla yakından görebilmeniz anlamına geliyor. Bugünkü bant genişliğiyle, stadyumun tamamının seyretmesi henüz mümkün değil.
Türkiye'deki durum da şu şekilde; teknolojiye meraklı ve genç bir toplum olmanın karşılığı, yılda 6-7 milyar $'a mal olan 15 milyon yeni cihazın satın alınıyor olması. Öyle ki, hükümet bu rakamın cari açığa büyük katkıda bulunduğunu düşündüğü için önlem almayı bile düşündü. Buna karşılık ülkemizde cep telefonu üreticileri var. Bunların içinde en başarılısı General Mobile. ABD'de kurulu bir şirket ama aslında Türk menşeli. Telpa grubu altındaki firma, daha önce Samsung distribütörü idi, bayilik sistemini yakından tanıyor ve içinden geldiği için dağıtım alanında başarılı olmuş durumda. Onun dışında Vestel, Venüs markasıyla, Escort Joye markasıyla ve Casper Via markasıyla pazarda. Vestel ve General Mobile, cep telefonu ve tablet alanındaki üretimleriyle Fatih projesinde de yer aldılar ve önümüzdeki günlerde yapılacağı söylenen 10,5 milyon adetlik ihalede de iddialı durumdalar.
Mobil telefonların geleceği konusunda da bir kaç şey söyleyelim; Bugün hayatımızı yönlendirir hale gelen mobil telefon kültürü üzerine --ekolojik etkileri, kültürel değişim vs-- bir araştırma yapan ABD'de 2 önemli antropolog Joshua Bell ve Joel Kuipers'den, Bell bilim kurgu filmlerinden aldığı ilham ile mobil telefonların geleceği üzerine bir araştırma yapmış. Bell, Smitsonian Enstitüsünde yaptığı konuşmada, vücudumuza gömülecek devrelerin, avucumuzu klavye haline getirecek bir sistemle yönetileceği ve başkaları ile haberleşmemizi bu yolla sürdüreceğimizi öngörmüş. Kimbilir?