Sosyal medya devlerinin büyümesinde yardımcı olan koşulların başında ABD'de bölüm 230 olarak bilinen 1996 tarihli hukuki düzenleme gelir. Bu platformların, kullanıcılarının yazdıklarından muaf tutulmalarını, ceza almamalarını sağlayan hukuki kriterdir. Türkiye'de bu maddeyi Trump'ın tweetlerini sansürleyen Twitter'a kızmasına kadar da farkında değildik. Bu madde sosyal medyayı ayakta tutan ve kullanıcı mesajlarının serbestçe yazılmasını mümkün kılan maddedir.
Ama kullanıcıların (halkın) böylesine düşüncelerini ortaya dökmesi iyi bir şey midir?
Noam Chomsky'nin "Medya Gerçeği" başlığını taşıyan kitabında 1980'lerde Unicef'in başlattığı "Medyanın Demokratikleşmesi” başlıklı çalışmanın, halka daha fazla söz hakkı tanıyacağı nedeniyle engellediğini anlatır.
Sosyal medya ise şu anda bunu yapıyor yani söz söyleme hakkını geniş kitlelere veriyor durumunda ve tabii ki siyasetçilerin hiçbirisi, ABD'de, Avrupa'da ya da Türkiye'de bu durumdan hoşnut değil.
Tıpkı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan gibi, sosyal medyayı kapatmak için her olanağı deneyen Trump, bunu yapamayınca, farklı bir yoldan gidip madde 230'u kongre yoluyla ortadan kaldırmayı denedi. Olmayınca, Türkiye'nin BTK'sına eşdeğer olan FCC'ye karar aldırarak kaldırmayı denedi. Onu da başaramadı. Ama bu arada özellikle ABD'li Cumhuriyetçi siyasetçilerin de sosyal medyadan fazlasıyla rahatsız olmaya başladığı görülüyor. Bu kapsamda soruşturmalar açıldı ve bir süre sosyal medya kurucularını/CEO'larını sorguladılar.
Ama kullanımı artık bu düzeye ulaşmış olan sosyal medyayının özgürlüğünün kaldırılması durumunda, siyasetçiler ağır bedel öder. Bu bilindiği için ABD'de bu tür yollar uygulanamadı. Şimdi yeni bir gelişme var ve yine bu konuda. Bu sefer mahkeme yoluyla bir şeyler deneniyor gibi gözüküyor. ABD'de açılan iki ayrı davada, terör olayları ile sosyal medya bağlanılmaya çalışılıyor. Bunlardan birisi İstanbul'daki Reina katliamı ile ilgili.
2016 yılının son günü İstanbul'da bir facia yaşandı. Reina Gece Kulübüne düzenlenen IŞID saldırısı sonucunda çoğu turist 39 kişi hayatını kaybetti. Daha sonra yakalanan saldırgan IŞİD üyesi Özbek uyruklu Abdulkadir Masharipov'a 7 Eylül 2020'de sonuçlanan davada 40 kez ağırlaştırılmış müebbet ve 1368 yıl hapis cezası verildi.
Bu Türkiye tarafındaki gelişmeler. Ancak olayın ABD'ye ve sosyal medya kuruluşlarına yönelik bir tarafı olduğu geçtiğimiz günlerde ortaya çıktı.
Reina sadece Türkiye'yi ilgilendiriyor zannederken, ABD'de Reina saldırısında ölen Ürdün vatandaşı Nawras Alassaf'ın ailesi, Twitter şirketine, sitesindeki terör içeriklerini kontrol edemediğini öne sürerek 30 Haziran 2021'de dava açtı. Benzer bir dava 23 yaşındaki ABD vatandaşı Nohemi Gonzales 2015 Fransa IŞİD saldırısında ölmesi ile ilgili olarak açıldı.
Gonzalez'in akrabaları, Facebook'a ve YouTube'un sahibi olan Google'a, platformun şiddeti kışkırtmaya ve potansiyel destekçileri toplamaya yardımcı olan yüzlerce video yayınlamasına izin vererek Irak ve Suriye İslam Devleti'ne (IŞİD) yardım ettiğini söyleyerek dava açtı. Gonzalez'in akrabaları, şirketin bilgisayar algoritmalarının bu videoları, muhtemelen kendileriyle ilgilenmesi muhtemel izleyicilere tavsiye ettiğini söyledi.
ABD Yüksek Mahkemesi (Scotus) 3 Ekim'de yaptığı açıklamada, sosyal medya şirketlerini terör saldırılarından mali olarak sorumlu tutmaya çalışan iki davayı kabul ettiğini söyledi. Amerikan mahkemelerine gelen ilk "sosyal medya-terörizmi destekleme" davaları bunlar değil. Bir süredir düzinelerce davanın geldiği ve hepsinin "yeterli delil yok" denilerek reddedildiği belirtiliyor. Mesela San Bernardino katliamı için de benzer bir dava açılmış ama reddedilmiş.
Kabul edilen iki dava ise, Fransa ve Türkiye'deki terör saldırılarında hayatını kaybedenlerin yakınları tarafından Google, Twitter ve Facebook'a, teröristlerin mesajlarını yaymakla ve yeni katılanların radikalleştirmelerine yardım etmekle suçlayarak açılmış durumda.
Amerikan kanunlarına göre Bölüm 2333(a), "bir uluslararası terör eylemi nedeniyle" yaralanan ABD vatandaşlarının dava açmasına ve zararlarını üç kata kadar tazmin etmesine izin veriyor.
Dava dosyalarında bir hakimin tavsiye algoritmalarıyla ilgili görüşleri ilginç; "Kullanıcılara ilgilendikleri türden şeyleri gösterme eğiliminde olan algoritmalar zararsız denilse de, bazen kullanıcıların yönlendirilmesine katkıda bulunuyor mu?" Yargıç Marsha Berzon şöyle yazmış:
"İzleyiciler, algoritmaların terör içeriğine ilgiyle ilişkilendirdiği videoları izlemeye başlarsa, sürükleyici evrenleri kolayca IŞİD propagandası ve adam toplamayla dolu bir evren haline gelebilir. Algoritma, hedeflenen izleyicilerin daha uzun süre izlemesini sağlama olasılığı en yüksek olan videoları önermek gibi içerikten bağımsız faktörlere dayansa bile, platformun ne izleneceğine ilişkin önerileri kullanıcıya bir mesaj gönderir. Ve bu mesaj -"bu videoları izlemek veya bu insanlarla bağlantı kurmak ilginizi çekebilir"- kullanıcıları aşırılık yanlısı davranışlara yönlendirebilir ve bunun gibi ölümcül terör saldırılarına katkıda bulunabilir."
Biz de algoritma konusunu eleştiriyoruz ama başka nedenle; öncelikle içlerinin görünebilir yani şeffaf olmaları gerektiğini düşünüyoruz. Sonrasında da insanın ufkunu daralttığı, belli konulara kilitlediği düşüncesindeyiz.
Ancak, algoritmalar, kullanıcılardan gelen girdilere tepki veriyor. YouTube, kullanıcılar tarafından yüklenen videolardan doğrudan sorumlu tutulamıyorsa, kullanıcıların eylemlerine ve tercihlerine dayalı olarak algoritmik olarak içerik önermeye karşı bağışık olması mantıklı olacaktır. Algoritma, içerik görüntüleyicilerden girdi olmadan kendi başına neredeyse hiçbir şey yapmaz. Onu gerçekten harekete geçirmek için bir kullanıcı gerekir.
İki davadan Gonzales davasını yargıç reddetti ve ABD federal temyiz mahkemesi kararı onadı. ABD yasalarına göre - özellikle İletişim Ahlakı Yasası'nın 230. Bölümüne göre - internet şirketleri, kullanıcıların ağlarında yayınladıkları materyaller için genellikle sorumluluktan muaftır.
Mahkemenin dinlemeyi kabul ettiği diğer dava, Reina'da ölen Ürdün vatandaşı Nawras Alassaf ile ilgili. Alassaf'ın akrabaları, platformların IŞİD'in büyümesine yardımcı olduğunu ve platformlarındaki terörist faaliyetleri engellemeye çalışmakta yeterince ileri gitmediğini savunarak Twitter, Google ve Facebook'a teröre yardım etmekten dava açtı. Bir alt mahkeme davanın devam etmesine izin verdi.
Alt mahkeme kararının Terörle Mücadele Yasası 2333'ün kapsamını uygunsuz bir şekilde genişlettiğini savunan Twitter, davanın SCOTUS'un incelemesini gerektirdiğini ileri sürerek temyize gitti. Temyiz Bölüm 230 kapsamındaki korumaları dikkate almadı ve Twitter, Google ve Facebook'un sorumlu olabileceğini belirten alt mahkeme kararını onayladı. 3 ekimde yaptığı açıklama bununla ilgiliydi. Yüksek Mahkeme, Gonzalez - Google LLC davasıyla birlikte Alassaf - Twitter davasının da görülmesine onay verdi.
Alassaf davacıları, Kaliforniya'nın Kuzey Bölgesi'nde Facebook ve Google'a (YouTube'un sahibi) ve Twitter'a ATA (Amerikan terör karşıtı kanun) ve eyalet haksız fiil yasası kapsamında iddialarda bulunarak dava açtı.
Yargıtay, hizmetin bir terör örgütü tarafından kullandığına dair genel bilgi varsa, çevrimiçi platformun Terörle Mücadele Yasası kapsamında sorumlu tutulabileceğine hükmederek davacıların davasının devam edebileceğini kabul etti
Operasyonel şikayet, Reina saldırısının IŞİD'in Türkiye'de büyük bir terör saldırısı planlamak için bir yıl süren çabasının sonucu olduğunu iddia ediyor. Bu planın bir parçası olarak Masharipov'a eşi ve ailesiyle birlikte Türkiye'ye yerleşip yeni emirleri beklemesi talimatı verildiği ve ardından saldırının nasıl gerçekleştirileceğine dair Shuhada ve IŞİD'den ayrıntılı talimatlar aldığı kaydediliyor.
Reina davacıları, Masharipov veya Shuhada'nın, Facebook veya YouTube'dan haberleştiğini iddia etmiyor. Ama Facebook ve YouTube'ün IŞID'ın büyümesine yardımcı olduğu ve Facebook ve YouTube hizmetlerinden içerik yayınlayarak propaganda yaymak, fon toplamak ve takipçi toplamak gibi faydalar sağladığını iddia ediyorlar ve algoritmaları suçluyorlar.
Ancak davacıların iddiaları somut da değil. Yani, sanıkların algoritmalarından herhangi birinin görüntülediği herhangi bir belirli IŞİD içeriğini bildiklerini veya Masharipov, Shuhada veya herhangi bir IŞİD mensubunun bu özelliklere dayalı herhangi bir IŞİD hesabı veya videosu gördüğünü gösteremiyorlar.
Sosyal medya avukatları da, sosyal medya şirketlerinin "topluluk kuralları" olduğunu hatırlatılıyor. Bunları uyguladıklarına işaret ediyor.
Reina davasında geçen hafta ifade özgürlüğü örgütleri bir açıklama yaptılar ve şöyle dediler;
"Dava, teknoloji şirketlerinin platformlarında belirli hoşa gitmeyen konuşmalara ev sahipliği yapmaktan sorumlu tutulup tutulamayacağı ve ne zaman sorumlu tutulabileceği konusunda yüksek riskli soruları gündeme getiriyor. Mahkemenin davayı nasıl çözdüğüne bağlı olarak, karar, platformları, Terörle Mücadele Yasası (ATA) kapsamındaki sorumluluktan kaçınmak için kullanıcı konuşmasını geniş kapsamlı bir şekilde bastırmaya zorlayabilir.
5 Aralık'ta Center for Democracy & Technology, ACLU, ACLU Foundation of Northern California, the Electronic Frontier Foundation, the R Street Institute ve the Reporters Committee for Freedom of Press'e bir dost brifingi sunduk. Özetle, Mahkemeyi Dokuzuncu Dairenin kararını reddetmeye çağırıyor. Yardım ve yataklık yükümlülüğünün aşırı geniş yorumunun, aracıların - sosyal medya platformları gibi - yasal sorumluluk korkusuyla anayasal olarak korunan konuşmayı kaldırmasına neden olacağını savunuyoruz. Yüksek Mahkeme'nin konuşma aracılarına sorumluluk yüklemenin tam olarak bu etkiye sahip olabileceğini kabul ettiği bir dizi davaya işaret ediyoruz. "
Gelinen noktada, başta da belirttik; siyasetçiler sosyal medyayı nasıl susturacakları konusunda yol arıyorlar. Bugünlerde Twitter'ın Elon Musk tarafından satın alınmasına ve ne anlama geldiği pek de anlaşılmayan (ya da şöyle diyelim, insan haklarına aykırı konuşanların ifade özgürlüğünden mi bahsediyor) "Kuş Özgürleşti" ifadesine bir de buradan bakın diyelim.
Yukarıdaki resime yakından bakın; bu Facebook tarafından yayınlandı. Burada madde 230'un Amerikan ekonomisine ne çok yararlar sağladığı gösteriliyor. Burada gösterilmeyenler de var üstelik. Hep söylediğimiz gibi bu şirketler bir yandan da “para kazanma odaklı” şirketler. Ama sermayeleri biziz. Yani gücümüzü bu şirketlere de, kısıtlamaya çalışan siyasete de göstermeliyiz. Aksi takdirde ifade özgürlüğü çöpe gidecek.
Sonuçta sosyal medya platformları halka ifade özgürlüğü sağlıyor. Çeşitli yönlerini tartışılıyor. Ama umarız bu tartışmalar yok olmalarına değil, daha şeffaf yönetilmelerine ve halkın ifade özgürlüğünün daha fazla korunmasına yol açarlar. Bunu en son AB'nin yeni patlayan yolsuzluk skandalı ile örnekleyeceğimiz gitgide kirlenen siyaset alanı ile birlikte düşünün. Sosyal medya tüm aksaklıklarına karşın lazım ve önemli.