Aile ne anlama geliyor? Ya da evlilik... Bu hafta babamı kaybettim. Size ailenin -benim yaşadığım yıllardan süzdüğüm bakış açısı ile- neden önemli olduğunu anlatmak istiyorum. Çünkü bugünlerde "aile" kavramının değeri kayboluyor gibi gözüküyor ama aile toplum açısından sandığınızdan daha önemli. Bunu anlatırken bir yardım da alacağım. Konfüçyüs'den.
Bu aralar Konfüçyüs'e merak saldım. Nedeni, Netflix'de rastladığım tarihi Güney Kore dizileri. Günümüzden 500 yıl önce toprak reformundan ve kralın yetkilerini sınırlamaktan bahseden filozof Sambong [1] ve Atatürk gibi halkının eğitimini kolaylaştırmak için harfler üzerinde bir hayat geçiren Kral Sejong [2], Cengiz Han'ın devletinin yıkılışında fonksiyonu olduğu söylenen İmparatoriçe Ki[3] gibi diziler. Bu filmlerde tarihe ve bugünkü hayatımıza dair ilginç notlar var. Önümüzdeki yazılarda bunları anlatacağım.
Bütün bu filmlerin temel özelliklerinden birisi Konfüçyüs'den [4] (ve Mensiyüs [5], Zhu Xi [6] gibi diğerlerinden de) çok bahsetmesi. Dolayısıyla benim dikkatimi bu yöne çekti. Konfüçyüs günümüzden 2500 yıl önce yaşamış. Bilmeyenler için yüzlerce cümlesinin arasından sadece bir sözünü yazalım ve okurken 2500 sene önce söylendiğini de unutmayalım:
"Adalet, kutup yıldızı gibi yerinde durur ve geri kalan her şey onun etrafında döner."
Yüzümüzü Güney Kore, Çin gibi ülkelerin yükseldiği 21. yüzyılda biraz döndürsek de, genelde baktığımız yön ya "Batı" ya da "Araplar". Bu nedenle de Konfüçyüs'ü ve diğerlerini çok bilmeyiz. Zaten Konfüçyüs adını da bir Amerikan dizisinden duyduk. Bruce Lee'nin Uzak Doğu dövüş sanatlarını meşhur ettiği yıllarda çekilen ve biraz sulandırılmış da olsa, doğu felsefesini anlatan "Kung Fu" dizisinden[7].
Dizide, vahşi batıda kasaba kasaba gezen bir keşiş olan Caine (David Carradine), her dizideki macera sırasında, mutlaka çocukluğuna dönerek kendisine "Çekirge" diye seslenen hocası Po'dan aldığı nasihatleri hatırlıyordu. Bunlar da genellikle Konfüçyüs'ün dersleriydi.
Nedense bu tür konularda sığ kalıyoruz. Kendi Yunus Emre'miz gibi filozofları da, bu 2500 yıldır dünyayı etkileyen Konfüçyüs'ü de pek bilmeyiz. Oysa bu insanlar, modern çağlardan çok önceleri bütün dünya meselelerini çözmüşler. Bugün bakın, her söyledikleri hala doğru ve anlamlı. Başka yazılarda belki yine anlatırım. Ama burada belli bir noktaya odaklanmak istiyorum.
Konfüçyüs'ün ailesi ile ilgili çeşitli rivayetler var. Eğitimli, bilge bir aileden geldiği biliniyor. Eğitimini annesi ve dedesi sağlamış. Yaşadığı dönemde ülkesinin karmaşa ve savaş içinde olması, Konfüçyüs'e bir amaç vermiş. Temel amacı ve ideali “tartışmalardan uzak ve tümüyle uyum içerisinde yaşayan bir toplum ve dünya kurmak” olmuş. Bunun nasıl olacağını araştırmış. Daha önce ülkenin huzur içinde olduğu yılları incelemiş. O zaman, ideal insanı tanımlamak ve onun ortaya çıkmasına yardımcı olmak gerektiğini anlamış. Bunun meydana getirilmesi için de "Aile" kavramının önemli olduğunu görmüş. Bunu da şöyle ifade ediyor [8]:
"Araştırma yapıldığı zaman ancak bilgi artırılabilir. Bilgi artırıldığında ancak istek samimi olabilir. İstek samimi olduğunda ancak akıl ıslah edilebilir. Akıl ıslah edildiğinde ancak özel yaşam iyileştirilebilir. Özel yaşam iyileştirildiğinde ancak aile yapısı düzeltilebilir. Aile yapısı düzeltildiğinde ancak devlet düzen içinde yönetilebilir."
Konfüçyüs'ün sözlerini bir mühendis gibi yorumlarsak, aileyi binayı meydana getiren bir yapı elemanı gibi görüyor. Bu yapı elemanı ne kadar düzgün olursa, bina da o kadar düzgün olabilir.
Hayatlarımız maddi bir ekosistem içinde yer alıyor. Özellikle 20'nci yüzyıl bunun zirve yaptığı yıllar oldu. Hepimizin elde etmeye çalıştığı, en son model telefonlar, arabalar, eşyalar, giysiler, ayakkabılar, vs. var. Bunlar, ödenen bir sürü para.
Bu nedenle, tabii ki elde etmeye çalışılan "güç" var. Siyasi ya da kurumsal güç. Elde etmek için yozlaşmaya, bencilleşmeye ve manevi değerleri dışlamaya izin veren bir ekosistem. Bu, tersine yalnızlaşmaya da yol açıyor. Şüpheler üzerine kurulu bir dünya. Git gide yalnızlaşılıyor. Etrafımda "doğru kız"ı, "doğru adam"ı arayan ama hiç bulamayan birçok insan.
Olması gereken hayat bu mu?
Hayret!!! 2500 yıl önce bile aynı şeyler tartışılmış. Doğrular ortaya konulmuş. Ama "az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik, bir de arkamıza baktık ki, bir arpa boyu yolu gitmişiz" olmuş.
Bütün bunların içinde, bugün yaşadığım onca yıllardan ve aldığım derslerden bakarak diyebilirim ki; "aile bir vaha".
Ahlak kuralları vs. ötesinde bakarak söylüyorum. Aile aynen "bir çubuğu çat diye kırarsın, ama bir demet çubuğu daha zor kırarsın" cümlesindeki gibi bir şey. İnsanoğlu düz bir çizgide gitmez. Zikzaklarla yaşar. Bu zikzakları dengeli bir hale getiren ailedir (elbette bencil olmayan bir aileden bahsediyorum).
Bu aile bana ne verdi?
Annem ve babam 63 yıl evli kaldılar [9]. Elbette düz bir çizgi değildi. Onların ve ailemin özellikle diğer kadınlarının hikayesini bir inceleme olarak sunacağım. Mesela 7 lisan bildiği halde, evlenmek zorunda kalıp, evdeki 3 erkek (kocası, kayınbiraderi ve kayınpederi) ve kayınvalidesi için bulaşık, çamaşır yıkamak, yemek yapmakla hayatını tüketen babaannem. Tanıyor muyum? Hayır ama anlatacağım...
Annem çok zeki bir kadındı. Ama öldükten sonra ne yaşadığını, ne kadar cesur olduğunu ve benim için de ne yaptığını farkına varabildim. Ailemdeki diğer kadınların da (anneannem, babaannem) neler yaşadıklarını yeni düşünüyorum.
Bugünlerde kadınları eve kapatarak ailenin korunacağını iddia eden "sığ düşünceye" meydan okumak için ailemdeki kadınların hikayesini yazıyorum. 3-5 yıl sürecek ama o kadınların neler düşündüğünü anlatacağım ki, kadınları evlere kapatırken, arka planda nelere yol açtıklarını anlayabilsinler.
Türkiye'de yanılmıyorsam, 3 isim kullanan (genç kızlık soyadını) ilk kadın benim. Değilsem de, ilklerden birisiyim. 1982'de kullanmaya başladım. 10 yıl kadar başkasına da rastlamadım. Aksine herkese "SARP" diye bir isim taşımam tuhaf gelir ve sorarlardı. 3 isim kullanmak, ancak 1990'dan sonra yayılmaya başladı. Benim 3 isim kullanmayı düşünmemin nedeni, bilinçli bir annenin kızı olmakla ilgili. Bana "kendim olmayı" o öğretti.
Babam mı? O da enteresan bir adamdı. 3 haneli rakam ile 3 haneli rakamı kafadan çarpardı. Devamlı bulmaca çözerdi. Hareketsiz kaldığını görmedim. Kendi diş ağrısını geçirecek kadar beynine hakimdi. Vefat edene kadar da beyni yerindeydi. Bana da "bak nasıl kaslarını geliştirmek için halter kullanılıyorsa, bu da beynini geliştirmek içindir. Beynini sürekli çalıştır, hiçbir şey yapamazsan bulmaca çöz" derdi.
Gittiği her yerde, mutlaka bahçe ekerdi. Benim de en büyük alışkanlığımdır. 1990'larda Koşuyolu'nda yaşarken, bahçeye ektiğim patlıcan, biber, domatesi yan evdeki Cafe M'e kahvaltı için gelenler çocuklarına "bak çocuğum kabak böyle bir bitki" diye gösterirdi.
Anne-baba böyle bir şey. Sizin yolunuzu bilerek ya da bilmeden çiziyorlar. Bugün eşimle söylediğimiz cümle şu: "Çocuklara bir şey öğretmeyin, kendiniz yapın, onlar sizlerden görür."
Size Konfüçyüs'den bahsetmemin nedeni, aile sadece bireyin kendi mutluluğu için değil, tüm toplumu oluşturan tuğla olduğu için önemli. Konfüçyüs demiş ki (mealen söylüyorum), "aileleri düzeltebilirsek, toplum da düzelir."
Tabi bu kadınları eve kapatma sığlığını anlatan bir cümle değil. Aksine ; mutlu kadınların, kendine güvenen, bir şeyler üreten (bu yemek ya da ev işi de olabilir) ve kafası çalışan, toplumdan dışlanmamış kadınların oluşturduğu ailelerden bahsediyorum.
Bu bölümü Konfüçyüs'ün aile hakkındaki bir cümlesi ile kapatalım [8]:
"Mutluluğu bulmak için değil, paylaşmak için evlenilir. Bir şeyler almak için değil, vermek için sevilir."
Konfüçyüs dedik çünkü aile kavramına eğildiği için ondan bahsettik. Ama bizim de ihmal ettiğimiz kıymetli filozoflarımız var. Yazımızı bizden bir filozofla bitirelim. Yunus Emre diyor ki:
"Bir 'ben' vardır, 'benden içeri'"
Bu "AİLE" kavramını meydana getiren "BİREY"e yönelik bir kavram olduğu için yazımızın konusuna giriyor. Yunus'un anlattığı şu; başkası görmeden haksızlık, hukuksuzluk yapmış olabilirsiniz. Hatta bu haksızlık, hukuksuzluğu, çok güçlü olduğunuz için sizden hesap sorulamayan bir dönemde, herkesin gözü önünde de yapmış olabilirsiniz.
Ama gören birisi var; "Kendiniz", "iç saygınız". Hatta vicdanınız. Hayatınızda, ilişkilerinizde önemli olan şey bu; iç saygınız eğer eksik ise, belki farkında olmayacaksınız ama işler sizin için yolunda gitmeyecektir. Bizzat o iç saygınız size suikast yapacaktır. Önemli toplantınız olan gün, kendinizi yorgun hissedeceksiniz ya da uyanamayacaksınız. Ya da öyle bir şey.
Özetle, aile önemlidir. Yeni bireylerin yetişmesi için de; toplumun sağlığı için de.
Bugünlerde hepimiz değerlerimizin kaybolmaya başladığından bahsediyoruz. O nedenle daha fazla üstünde durmamız ve değerlerimizi hem korumamız, olmayanları da oluşturmamız lazım.