Bugün sosyal medyanın geleceği açısından dönüm anlarından birisi olacak. Amerikan senatosu Twitter kurucusu ve CEO'su Jack Dorsey'in ifadesini alacak. Konu madde 230.
İçinde olduğumuz ekim ayının son günlerinde ve ABD başkanlık seçimleri yaklaşırken ilginç bir gelişme sosyal medya ile ilgili. Trump dönemi FCC (BTK+RTÜK eşdeğeri) Başkanı Ajit Pai iki hafta kadar önce "Madde 230" konusunda harekete geçeceğini açıkladı[1]. İşi basitleştirmek için haberin detayını şöyle özetleyelim;
"Anayasal garantilerde yapılan bir değişiklik açıkça FCC'nin yetkisini aşar."
Şimdi bu özet üzerinden "muhafazakârların sosyal medyaya bakışı"nı yeniden yorumlayalım.
Önceki yıllarda Obama ve bazı başka siyasilerin seçimi kazanırken sosyal medyayı nasıl kullandıklarına dair "başarı hikâyeleri"ni makale ya da kitap formatında okuduk. Ama doğrusu Trump düzeyinde başarılı kullanan olmadı. Seçim öncesinde Cambridge Analytica markalı seçim kampanyası ile seçim sonrasında attığı tweet ve diğer mesajlarla.
Cambridge Analytica olayı başlı başına bir fenomen zaten. Trump muhalifi ve çoğunluğu eğitim düzeyi belli seviyenin üzerinde olan Amerikalılar olayı ancak Trump seçildikten sonra farkına vardılar. Daha doğrusu Cambridge Analytica, Trump'ın başkan seçildiği günün ertesi günü yani 8 Kasım 2016'da bir reklam ile hem Brexit hem de Trump seçimine katkı yaptığını bir başarı şeklinde duyurduğunda.
Trump'ın başkan seçildiği 2016'da, Cambridge Analytica'nın 50-87 milyon arası Amerikalı Facebook kullanıcısının verilerini işleyip, bunlara yönelik mikro hedefleme ile 2 milyon kadar -aslında reklam formatını kullanan- sahte haber yarattığı düşünülüyor. Üstelik ABD'nin tamamını bile değil, Hilary Clinton ile kafa kafaya geldikleri eyaletleri hedeflemişlerdi. Başardılar.
Yaratılan sahte haberlerden en ilginci (ya da iğrenci mi demeliyiz), Washington DC'deki bir pizzacının demokrat partililere -cinsel taciz için- Suriyeli, Iraklı -yani annesi, babası olmayan- çocukları sattığı iddiasıydı. Bu "inanılması zor" teori öyle işlendi ki, inanılır oldu ve tarihe "Pizzagate Komplo Teorisi" olarak geçti.
Seçimden önce çalışma ofisinde bilgisayarı bile olmayan Trump, seçim sonrası sosyal medya delisi oldu. O gün, bugündür, her gün onlarca mesaj atıyor. Hatta şirketleri sosyal medya üzerinden hizaya getiriyor. Türkiye dahil devletlere sosyal medya üzerinden tehditler savuruyor ya da "aferin" diyor.
Amerikan seçimi yaklaşırken, Trump kazanamama ihtimaline karşı sertleşiyor. Korona konusunda yaptığı ihmalkarlığı şimdi "Gribin, Korona'dan daha öldürücü olduğu" gibi doğru olmayan mesajlarla lehine çevirmeye çalışıyor sanırız. Ama bu arkasında herhangi bir kanıt olmayan ifadesine Twitter "kontrol edin" şeklinde etiket koyunca daha çok sinirlendi. Çünkü 28 Ekim'deki senato soruşturmasını beklemeden FCC'yi harekete geçiriyor.
Trump taraftarlarının 2016 seçimlerindeki "Pizzagate" komplosunun bir benzeri bu seçimde de sahnelendi. Yine konu "küçük çocuklar". Bu sefer de "QAnon" olarak tanımlanan komplo teorileri ile Demokratların küçük çocukları kurban ettiğini iddia ediyorlar [3].
Sosyal medya firmaları bu konuyla ilgili haber, mesaj ve videoları kaldırdıkça da Trump sinirleniyor.
ABD'de Trump'ın dışındaki Cumhuriyetçiler de, kendi mesajlarının sansürlendiği iddiasında oldukları için sosyal medya kurumlarının cezalandırılmasını istiyorlar. Cumhuriyetçiler, ekim başında Demokrat cumhurbaşkanı adayı Joe Biden'in oğlu Hunter Biden ile ilgili bir New York Post makalesine sansür uygulandığı iddiasını tartışıyor. Biden'ın iletişimcileri ise, Trump'ın kişisel avukatı Rudy Giuliani'nin dosyalarına dayandığını söylediği hikâyeyi yalanladı.
Trump bu konuda şöyle diyor :
"Büyük Teknoloji, ana akım medyayla koordinasyon içinde devam ederse, onları Bölüm 230 korumalarından derhal çıkarmalıyız. Kısım 230, şirketlere koruma sağlayan bir kanunun parçasıdır. "
Twitter daha sonra, makalenin bazı resimlerinin Twitter'ın kişisel bilgileri ve saldırıya uğramış materyalleri paylaşma kurallarını ihlal eden materyaller içerdiğini söyledi.
Senato Yargı Başkanı Lindsey Graham ve Cumhuriyetçi Parti Senatörü Ted Cruz gazetecilere, 28 Ekim günü Twitter'dan Jack Dorsey'i komite huzuruna çıkması için mahkemeye çağıracaklarını söyledi.
Demokratlar ise Pai'yi ve Trump'ı eleştirerek, seçimin ortasında madde 230 uygulamasının siyasi amaçlı olduğunu belirtiyorlar.
Amerikalı muhafazakârlar (yani Cumhuriyetçiler) zaman zaman ırkçılık ya da demokratik haklarla ilgili aşırıya kaçan mesajlar yayımlamaya çalışıyorlar. Bunlar engellendiğinde ise "ifade özgürlüklerinin kısıtlandığı"nı iddia ediyorlar. Aktör John Woods'un hesaplarını askıya alması epeyce tartışılmıştı. Bu sene ise bu konuda açılan bir dava "ret" ile sonuçlandı. Davayı Freedom Watch isimli kuruluşun aktivistlerinden Laura Loomer açmıştı. Cumhuriyetçi bir milletvekilinin mesajının askıya alınması üzerine Loomer, Facebook, Twitter, Facebook ve Apple'ı Amerikan anayasasının hep öne sürülen "İfade Özgürlüğü" maddesini ihlal etmekle, daha doğrusu "siyasi olarak muhafazakâr içeriği kasten ve teamüden bastırmak için komplo kurduklarını" iddiasıyla suçlamıştı [4].
Amerikalı muhafazakârların kendileri ile ilgili bu yaklaşıma karşın, yukarıda da belirttik Demokratlarla ilgili iddiaların kaldırılmasına da tersten bakıyorlar. Yani bir yandan kendi ifade özgürlüklerini iddia ederken, bir yandan diğerleri için aynı özgürlüğe tersten bakıyorlar.
Amerikalıların "Arap Baharını" yaratmasıyla övündükleri sosyal medya, konu ABD olduğunda sanki insanları demokrat/cumhuriyetçi diye bir terazi gibi tartıyor.
[1] Trump'ın Atadığı FCC Başkanı Sosyal Medya Şirketlerinin 230.Madde Bağışıklığını Kaldırıyor
[2] Trump Twitter'a Karşı; İki Sevimsizin Kapışmasından Toplum Yararına Bir Sonuç Çıkar mı?
[3] Facebook Trump'u Övenler Dahil 10 Sahte Hesap Ağını Kapattı
[4] Freedom Watch isimli kar amacı gütmeyen kuruluş ve muhafazakâr Laura Loomer tarafından açılan davada