Düşünün; dünyanın en güçlü başkanının sözlerinin önüne bir engel koyuyorsunuz. Hatta daha kötüsü, adamın yalan söylediğini ima edecek şekilde "Bu doğru değil, git doğrusunu ara (Get the Facts)" diye etiketliyorsunuz.
Bunu 2008'de MIT Technology Review tarafından "35 yaşın altındaki en yenilikçi 35 kişi'den biri seçilen Twitter'ın 43 yaşındaki kurucusu Jack Dorsey yaptı. Bu aynı zamanda "genç olmak ne demek" dersi, hem bireysel hem de şirket anlamında. Gözü karalık, daha idealist olmak ve mahalle baskısından daha az etkilenmek diyebilir miyiz?
Anlatacağım hikâye "Jack Dorsey ve Trump" hikâyesi. Hani bizim atasözlerimizde var ya "Hay'dan Gelen, Hu'ya Gider" şeklinde. İkisi de aynıdır. Bu da öyle gibi. Trump sosyal medya ile gelip, (korona ve işsizlik saymazsak) galiba sosyal medya ile gitti gözüküyor. Çünkü yaptıklarını bir şekilde tanımlayan ve kayıt altına alan Dorsey oldu. Sanırım üstelik diğerlerinin de yolunu açtı.
Gelin anlatayım…
Hatırlarsanız, 2016 yılında Trump'ın seçildiği belli olduktan bir gün sonra başarısını reklamla kutlayan "Cambridge Analytica" dünyayı şaşkınlığa uğratmıştı. Şirketin reklamla kutladığı kendi başarısı, Trump'ın Hillary Clinton ile kafa kafaya olduğu 17 eyaletteki seçmenin tercihini (oyunu) dizayn etmek anlamına geliyordu. Cambridge Analytica, Amerikalıları 32 kişilik tipine ayırmış ve işleyen propoganda stilini yakalamak için 175 bin farklı reklam cinsini test etmiş. Sonunda kişiye kadar inen mikro hedefleme ile 87 milyon Amerikalı'ya yönelik olarak 2 milyona yakın özel hazırlanmış (sahte) haber formatında reklam kullanmıştı.
Üstelik bunu Nijerya'dan Doğu Avrupa'ya Ukrayna'ya kadar pek çok başka ülkede ve Brexit'te kullandıkları da biliniyor[1].
Bu olay Facebook'un kafasını çok ağrıttı. Hem kendi ülkesi ABD, hem de Almanya başta olmak üzere Avrupa'da epeyce soruşturuldu, cezalar aldı[2]. Yeni önlemler ve ilave eleman almak zorunda kaldı. Reklamcılardan epeyce para kazandığı mikro hedefleme sınırını 100 kişiye çıkardı. Baskılara rağmen bu yıl bunu kaldırma ya da yukarı çıkarmayı kabul etmedi.
Oysa Twitter hiç politik reklam almayacağını duyurdu. Google politik reklama bazı sınırlamalar koydu. Facebook ise sadece son 1 hafta reklam almayacağını açıkladı.
Dünya, Trump'ı Twitter üzerinden yarattığı etkiyle hatırlayacak. Adeta bir showman gibi davrandı. Bazen eğlendirdi de. Daha önce dünya çapındaki bir politikacıdan görmediğimiz mesajlar attı. Ülkeleri de, insanları da, mesela Kuzey Kore'yi ya da Türkiye'yi de Twitter üzerinden tehdit etti, Jeff Bezos'u da. 4 yılı tamamen Twitter üzerinden takip edildi.
Ama bu sene durum mayıs ayında aniden değişti. Politik reklamları seçim yılında yayınlamayacağını açıklayan Twitter ayrıca tepki vermeye başladı.
Facebook'un 2016 başkanlık seçimlerinde ve sonrasında ABD, Avrupa vs. yaşadığı sıkıntılar, sosyal medya şirketlerini dikkatli olmaya sevk ettiği için, Twitter mayıs başında yalan yanlış Korona bilgilerine bir önlem olarak "Get The Facts" yani "Doğrusunu Ara" etiketini uygulamaya aldı [3].
Bu uygulama 15 gün sonra, "Korona dışında ilk defa" Trump'ın "mektupla oylama hile getirir" anlamındaki tweetine uygulandı. Yani Twitter, 27 Mayıs'ta kendi kullanıcısı olan Amerikalı oy verene, "Başkan böyle diyor ama doğrusu bu mu, bir bakın bakalım" demiş oldu [4].
Trump küplere bindi. Sosyal medyayı Cumhuriyetçileri (Amerikalı muhafazakarları) susturmakla suçladı ve derhal düzenleyeceklerini açıkladı[3].
Aynı anda Facebook kurucusu Mark Zuckerberg, FoxNews'e verdiği bir röportajda, Facebook'un ifade özgürlüğünü en fazla koruyan sosyal medya şirketi olduğunu iddia etti ve politikacılarının ifadelerinde gerçek kontrolleri yapmanın doğru olmadığını düşündüğünü ifade etti [4]. (Facebook'un Trump lehine Cambridge Analytica tarafından reklam şeklinde -parası ödenerek- 2 milyon suni haberin mikro hedefleme ile 87 milyon Amerikalıya ulaştırılmasına yataklık ettiğini hatırlatalım).
2 gün sonra polis şiddeti sonucunda ölen siyah George Floyd nedeniyle yapılan protesto gösterileri ile ilgili olarak, Trump bu sefer, 1960'lardaki bir valinin mesajını hatırlatır şekilde; talan yapılması durumunda ateş edilmesi yolunda bir tweet yayınladı. Sonradan pek çok Cumhuriyetçinin elinde silahla resimlerini gördüğümüz üzere, şiddeti öven bir yaklaşımdı. Twitter buna da izin vermedi ve Dorsey'in bilgisi dahilinde bu tweet üzerinde "şiddeti övüyor ve politikamıza ters ama kamunun bunu görmesi lazım" etiketiyle sunuldu [5]
Aynı gün yani 29 mayısta Trump'ın dediğini yaparak, sosyal medyaya karşı savaş başlatan bir karar imzaladığını gördük. ABD'de sosyal medyayı kapatmak kolay olmadığı için başka bir yola gitti. 1996 yılında uygulamaya alınan (o zaman sosyal medya diye bir şey yoktu) ve internet sitelerine 3.partilerin eklediği içerikten sorumlu olmadıkları anlamına gelen "Section 230"u kaldırma için düğmeye bastı. [6]
Bu "madde 230" gazete sitelerinin ya da e-ticaret, seyahat vs sitelerinin altına yazılan kullanıcı yorumları vs de içeriyor. Zaten ilk onlar için yapılmıştı. Dolayısıyla bunun kaldırılması da tartışma konusu. Bu nedenle ilk günden bizdeki BTK+RTÜK'ün karşılığı olan FCC'yi de göreve çağırdı [6].
Ama 2 gün sonra Amerikan halkından yaygın bir şekilde kınama alınca "ateş edin" tweetinde geri adım attı. Tersine Twitter ise bu konudaki gözü pek hareketi ile alkışlandı[7].
O dönem bu mesajları olduğu gibi yayınlamakta ısrar eden Facebook'un ve Zuckerberg'in başı dertteydi. Çalışanları, hatta fonladığı bilim adamları ve reklam vereni neredeyse bütün yaz süren çeşitli protestolar yaptılar ve Trump'ın bu şiddet ya da yanlış bilgi içeren mesajlarını yayınlamakta geri adım atamayan Zuckerberg'e "tarihin doğru yerinde yer al" ve "Nefret Söylemi Yayarak Para Kazanmayı Bırak" çağrısı yaptılar [8].
Eylül, ekim ayında seçim propagandaları mesajları şiddetlendi. Birileri 2016 seçimlerinde Irak ve Suriye savaşında yetim kalan çocukların cinsel obje olarak Washington'daki bir pizzacıdan, Demokrat Partililere satıldığı şeklindeki bir komplo teorisi üretmişlerdi.
O zaman Pizzagate adını taşıyan bu komplonun bu sefer "çocukları dinsel törenlerle kurban ediyorlar" şeklindeki ve adı QAnon olan çeşidini görmüş olduk.
Bu arada temmuz ayında Türkiye'den TrendYol'un da adının bile karıştırıldığı ve "e-ticaret sitelerinden mobilya adı ile küçük çocuk satılıyor" şeklindeki Wayfair komplosu da çok muhtemeldir ABD'de buna benzer bir test çalışması idi. Çünkü tam seçim dönemlerinde ortaya çıkıyor. Wayfair test miydi, ya da başlatıldı ama sürdürülemedi mi, bilemiyoruz. Kısa sürede sönümlendi ama hemen yerini 2017'de başlatılmış olan QAnon'un körüklenmesi aldı[9].
Ne kadar hastalıklı kafalar ve olaylar değil mi? Ama bu tür komplo teorilerine inanmaya hazır insanlar var maalesef. Ülkemizde de örneklerini gördük.
Bu QAnon çılgınlığı büyüyünce, Twitter, YouTube, Facebook ilgili mesaj ve videoları kaldırdılar. 15 milyondan fazla izlenme oranına sahip çok sayıda videoyu kaldıran YouTube açıklama yaptı ve bundan sonra birey ve grupları hedefleyen komplo teorilerine izin verilmeyeceğini bildirdi[10].
Trump bunun üzerine FCC'yi göreve çağırdı. Mayıs sonunda imzaladığı karar senatoda işleme alınmıştı. Ama bir türlü yol alınamıyordu. FCC üzerinden bunu hızlandırmaya ve başka yol bulmaya çalıştıkları FCC Başkanı Ajit Pai'nin 1934'de yazılmış yönetmeliklerinin yetki verdiği şeklindeki açıklaması ile anlaşıldı ama İnternet Camiası FCC'nin yetkisi olmadığını söyledi [11].
Bu fasıl daha bitmedi. Ama şöyle diyelim; Amerikalı Cumhuriyetçiler ve Trump taraftarları kadar, Demokratlar da Sosyal medya konusunda bir çalışma yapılması gerektiği düşüncesindeler. Biz bu yazıda daha çok sosyal medyanın dezenformasyon ya da yanlış bilginin yayılması tarafındaki olayları anlatıyoruz. Demokratlar 2 trilyon $'lara varan şirket büyüklüklerinin sorun olduğu (rekabet olduğu kadar, insan hakları sorunu da vs) düşüncesindeler. Yani önümüzdeki dönemde sosyal medya dahil internet devleri için ABD'de bazı önlemler alınacağını göreceğiz [12]. Benzer bir yaklaşımı geçtiğimiz hafta Çin'in Jack Ma'yı engellemesinde gördük[13].
Bu arada dikkati çeken bir konu da şu. Trump hiç ara vermeden mesaj atmaya devam ediyor;
Ama bu mesajları TV'dan veremedi. Çünkü TV kanalları şimdiye kadar hiç yapmadıkları bir şey yaptılar ve Trump'ın, delilini göstermeden yaptığı iddialara karşı yayını keserek hatta yorum yaparak cevap verdiler. Aşağıda Deutsche Welle'nin bu konuda toparladığı bölümü izleyebilirsiniz.
Ben TV kanallarının bu hareketini Jack Dorsey'in yani Twitter'ın 43 yaşındaki genç liderinin kararlılığının uzantısı olduğu düşüncesindeyim.
Twitter'ın bu sene temmuz ayındaki hacklenmesinin de arkasında "Trump olabilir mi?" diye düşünüyorum. [15] Çünkü ergenlik çağındaki bir çocuğun sosyal mühendislik ve oltalama ile Twitter çalışanlarını kandırdıkları iddia ediliyor. Enteresan olan şu; işi yönettiği iddia edilen çocuk nisan ayında başka bir FBI operasyonunda yakalanmış ama sonra serbest bırakılmış. Yani ileride buradan bir şey çıkma olasılığı mevcut.
Dorsey, 2012'deki Wall Street İşgalleri sırasında da, polisin istediği ismi uzun süre vermemiş ve ancak mahkeme kararı sonucunda vermişti [14]. Bugün Trump'a karşı hareketlerini eleştirenler olduğu gibi, alkışlayanlar da var. Bazıları "bu da bir çeşit sansür ve Dorsey'in bunu yapma hakkı olmamalı" diye düşünürken, diğer bazıları "dezenformasyonun yayılmasının engellenmesi iyi bir şeydir" diyor.
Önümüzdeki günlerde sosyal medya konusunda neler göreceğiz bilmiyoruz. Ulusalcılarla, küreselciler kavgası diye tanımlanan Trump-Biden yarışmasını, Korona salgını ve bunun yarattığı büyük işsizlik kadar, bana sorarsanız sosyal medya da etkiledi. Sonuç olarak, Donald Trump dünya tarihinin "yalanı en çok kullanan" başkanları arasında kendi yerini alacak gözüküyor. Bunda da Twitter ve Jack Dorsey'in kararlı tavrının payı çok. Çünkü ortaya koydu ve kayda geçirdi. (buna acaba "American Spring" diyebilir miyiz?)