Günlerdir çok üzüldük, Yırca'daki 6.000 zeytin ağacı alelacele ve köylüleri dövmek pahasına kesildi. Ertesi gün de ilginçtir "yürütmeyi durdurma" kararı çıktı. Son zamanlarda iyice rayından çıkan uygulamalar içinde bu bize tuhaf geldi ve sorguladık. Neden karardan 1 gün önce büyük bir hengame patladı diye.
Danıştay'ın işleyişine yakın kişiler, Kolin firmasının aleyhlerine olan kararı el altından öğrenmiş olabileceklerini söylediler. Muhtemelen de bu nedenle "geriye dönülemeyecek bir fiili durum yaratılmak istendi" ve alelacele kesimler gerçekleştirildi. Ama sevindirici yön şu: Bu şüpheyi giderecek veriler, Danıştay'ın bilgisayar sistemlerinin loglarında saklı duruyor.
Şimdi olayın nasıl meydana gelmiş olabileceğine bakalım; Danıştay'ın sistemlerinin 2-2,5 yıl önce UYAP'a geçmesinin planlandığı ve hazırlık aşamasında sistemlerin yine 2-2,5 yıl önce avukatlara kapatılmış oldukları biliniyor. Bu ise, avukatların ilgilendikleri davalarla ilgili safahata erişememesi anlamına geliyor. Avukatlar kararları ancak gerekçeli karar yazıldıktan ve gerekli işlemler tamamlandıktan sonra tebligatla görebiliyor. Bu da 2-2,5 yıldır bazı kötüye kullanım şüphelerine neden oluyor. Aynen Soma-Yırca olayındaki gibi. Danıştay'daki karar tebliğ süreci, tetkik hakiminin, heyete gönderdiği dosya ile ilgili olarak çıkan "YD Kabul" ya da "YD Hayır" kısa kararı arkasından başlıyor. Bir sonraki aşamada gerekçeli karar yazılıyor. Bu karar heyetteki 5 üye hakim tarafından imzalanıyor. Son olarak dosya "tamam mı?" kontrolleri yapılıyor ve arkasından gerekçeli karar ilan ediliyor. İlginç olan, kararları bu süreç içinde avukatların görememesi, buna karşın Danıştay'daki bütün hakimlerin, "dosya no girerek" kendileriyle ilgili olsun, olmasın tüm davaların kararlarını görebiliyor olmaları. Her engellemenin, kapatmanın bir endüstri yarattığı bilinir. Burada da kararın alınması ile tebliği arasında geçen sürenin şeffaf olmaması benzeri bir sıkıntıyı yaratıyor, "kötüye kullanım imkanı" yarattığından bahsediliyor. İş takipçisi bir takım adamların, kararları yayınlanmadan önce öğrenebildikleri ve karşı taraf duymadan önce kendi müşterilerinin ilgili önlemleri almasını sağlayabildikleri şeklinde bir spekülasyon var. Örneğin Soma-Yırca kararına bakalım; kararın veriliş tarihi 28 Ekim. Ancak karar 10 gün kadar sonra tebliğ edilmiş. Üstelik ağaçların kesilmesi de bir hayli maceralı olmuş. Alelacele ve engelleyenler dövülerek yapılmış. Yani bir şeyler kaçırılıyor, aceleleri var gibi duruyor. Gerekçeli kararın öğrenilmesi bile gerekmiyor. 28 Ekim’de verilen kısa kararın sistemden sonuç itibariyle öğrenilmesi dahi, bir takım işlemlerin başlatılması için yeterli olmuştur. Çünkü zaten kararın süreci durduracağı anlaşılıyor. Ancak bu sirkülasyonun nasıl yapıldığı anlaşılabilir. Büyük infial yaratan bu kesim işleminin hızlandırılması ile ilgili olarak, sistemde yapılan erişimler ve elektronik imza takip edilerek, kamuoyu aydınlatılabilir. Konuyu ismini vermek istemeyen bir yetkiliye sorduk. Bize "UYAP sisteminde 150.000 kişi var. Herkes iyi niyetli olmayabilir. Bazen bu tür olaylarla karşılaşıyoruz ya da duyuyoruz. Ama sistemler her türlü işlemi kaydediyor. Kim girmişse, tespit edilebilir" açıklamasında bulundu.
Hukuk sistemi ile ilgili pek çok sorun tartışılıyor. Ama bizce bunların başında "şeffaflık" gelmeli. Konuya yakın bir avukat bize şunları söyledi: "Yargıtay'dan karar çıkıyor ama biz avukatlardan önce, SMS ile müvekkile bilgi gidiyor. Müvekkil de bize "sen ne biçim avukatsın, ben mi söyleyeceğim sana" diyor. Bu kadar anlamsız bir durum. Çözümü de basit; hakimlere sağlanan şeffaflık, avukatlara da sağlansın." Ama avukatımız asıl vahim durumun yukarıda belirttiğimiz "kapalı sistem kaynaklı kötüye kullanım" olduğunu, karar sürecinin şeffaf bir şekilde duyurulmaması sonucunda, hukukun işleyişinin de "fiili durumlar yaratılmak yoluyla" yaralandığını belirtiyor.
Örnek olarak Anayasa Mahkemesinin işleyişi gösteriliyor. Anayasa Mahkemesi, hangi gün hangi dosyaların görüşüleceğini ve sonuçları da kısa bir şekilde web sayfasından şeffaf bir şekilde ilan ediyor. Bu hukukun işleyişi açısından çok olumlu değerlendiriliyor. Danıştay idari Dava Daireleri Kurulu'nun da 2 yıl öncesine kadar, haftada 1 kez yaptığı toplantılar öncesinde, hangi dosyaları görüşüleceğini ilan ettiği, görüştükten sonra da sonuçlarını kamuoyuna duyurduğu biliniyor. Ama 2 yıl öncesinde, sistemler UYAP'a entegre edilecek denildikten sonra bu uygulamanın, --nedendir bilinmez-- kaldırıldı. Sonuç olarak demokrasi ve hukukun üstünlüğü açısından en şeffaf olması gereken kurum "Yargı"dır. Günümüz reknolojik şartlarında UYAP gibi bir sistem varken, sisteme yetkiler tanımlanabiliyorken, kimin nereye baktığının kayıtları da tutulabiliyorken, neden şeffaflığın güzelliğinden yararlanılmasın? Üstelik yargının kurucu unsuru olan avukatlar neden engelleniyor? Müvekkilin sözcüsü olan, yargıda hak arayanların temsilcisi olan avukatların, safahatı tam anlamıyla takibi neden eksik? Eğer bu durum giderilmez ise, Soma-Yırca'daki facia benzeri durumları daha fazla göreceğiz. Hukukun üstünlüğü, aradaki 10 günlük sürede harcanmaya devam edecek. Başlıktaki soruya dönersek..Eğer Danıştay sistemi şeffaf olsaydı, 28 ekimde karar ortaya konur ve 6000 kıymetli zeytin ağacımız kesilemezdi. Bu zeytin ağaçları ile hayatlarını sürdüren köylüler de dayak yemezlerdi. Bilgisayar çağındaysak, neden elimizdeki sistemleri verimli kullanamıyoruz?