Yerel seçimin ardından açılacak Meclis’in öncelikli gündem maddelerinden birisi af olacak.
MHP’nin verdiği kanun teklifi rafta bekliyor. Adalet Bakanlığı da MHP lideri Devlet Bahçeli’nin telkinleri doğrultusunda, af yerine infaz indirimi öngören bir yasal düzenleme çalışması yapıyor.
Bu noktada MHP’nin teklifinin de aslında af değil infaz indirimi öngördüğünü anımsamakta fayda var.
Memleketin cezaevleri dolu.
Avukatlar, gazeteciler, herhangi bir konuda insan hakları konusunda rapor hazırlayanlar, öğrenciler, akademisyenler, gözünün üzerinde kaşı olanlar…
Eleştirel akıldan nasibini almış hemen herkesin “terörist” olmakla arasında iki cümlecik mesafe var.
İster yaşamınızı şiddetin her türüne karşı olarak geçirin, ister eyleme dönüştürmediğiniz radikal düşünceleriniz olsun, ister tahta kurusu dolu yataklardan şikayet dışında sistemle derdiniz olmasın, ister sadece birisine yapılan haksızlıktan söz edin, fark etmiyor.
Cezaevlerindeki gerçek “kader mahkumlarının” yüzüne bakan yok ama suç işlemeyi meslek edinenlerin koruyucusu çok.
* * *
Ankara’da görülen bir cinayet davası geçtiğimiz günlerde karara bağlandı. Kararın gerekçesi, hem kadınların nasıl böylesine kolayca öldürüldüğünü, neden çocukların kolaylıkla istismar edilebildiğini, neden sanıkların bunca kamuoyu baskısına rağmen hemen serbest kalabildiğini ortaya koyuyor.
Neresinden tutarsanız adalet duygunuzu inciten, neresinden bakarsanız canınızı acıtan bir karar.
Ve bir yönü daha var.
Sözü edilen ceza indirimlerinin, örtülü affın çoktan yapıldığını gösteren bir karar.
Önce Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararına konu olaya bakalım.
* * *
Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde çalışan Ayşe Atasayar, eşinden boşandıktan sonra çocuğuyla birlikte yaşamaya başladı. Kendisi gibi eşinden ayrılan Murat Akar adlı bakanlık çalışanıyla yakınlaştı.
İsmi daha önce MEB’in devasa bütçeli Fatih projesinde yolsuzluk iddialarıyla gündeme gelen Akar, verdiği ifadeye göre, Atasayar’ın evinin kirasını ve çocuğunun bakıcı masraflarını üstlenmişti.
Memur maaşıyla tüm bunları nasıl yapabildiği soru işareti?
Yaklaşık 1,5 yıl süren ilişkinin ardından Akar, -yine ifadesine göre, doğum gününde Atasayar’a evlilik teklif teklif etmeyi kararlaştırdı. Aynı gün Atasayar, eski eşiyle eski evinde buluşacak ve eşyaların tasnifini yapacaktı.
Atasayar, evden morali bozuk döndü, yemek için dışarıya çıkmak istemediğini Akar’a söyledi.
Akar, anlatımına Atasayar’ın isteğini kabul etti ancak ilerleyen saatlerde evine giderek kendisini alıp yemeğe götürdü.
Bakıcının anlatımları da bunu doğruluyor.
İkili yemeğe çıktıktan sonra bir nedenle tartıştı ve Atasayar masadan ayrıldı.
Birkaç saat sonra yaklaşık 10 kez Akar’ı aradı ama ulaşamadı.
Ortak bir arkadaşları, Akar’a ulaşarak, Atasayar’ın ilaç içtiğini, kendisine ulaşması gerektiğini söyledi.
Akar, lokantadan ayrıldı, Atasayar’ın da gittiği, kendi evine gitti.
* * *
Akar ve Atasayar, iki gün boyunca evde kaldı.
Ve iki günün sonunda evden Atasayar’ın cenazesi çıktı.
Akar’a göre, ilaç içmişti, sarhoştu ve kendisini taşımak, kusturmak isterken kafasını oradan oraya vurmuştu.
Çocuğunu elinden alırlar korkusuyla hastaneye gitmek istememiş, ısrarına rağmen evde kalmıştı.
Gerçekten öyle mi?
Bu noktada raporlara dönmek gerekiyor.
Otopsi raporuna göre Atasayar, künt kafa travmasına bağlı beyin kanaması, beyin doku harabiyeti sonucu yaşama veda etti.
Bulgular bununla sınırlı değil.
Keçiören Adli Tıp Kurumu raporunda, Atasayar’ın göz etrafında sağ zigomatik bölgede, frontal bölgede, çene altında, yanaklarında, dudak ve bel kısmında, göğsünde, batın sol alt bölümünde, göğüs sağ yandı, sağ uyluk ön yüzeyinde, sağ gluteal bölgede, safral bölgede, sağ lombar bölgede, sağ uyluk üstte, sağ dizde, sol dizde, sol el bileği, sol el sırtı, sol kol dış yüzeyinde, sol kol dış yüzeyinde, sol kol iç yüzeyinde, sağ ön kol ön yüzde, sağ kol dış yüzeyinde, ekimotik alanlar bulunduğu belirtiliyor.
Gözünden, ayaklarına kadar morluklar içinde bir bedenden söz ediliyor.
Yargılama sırasında, bütün bunların, Akar’ın sözünü ettiği gibi çarpma sonucu meydana gelip gelemeyeceği Adli Tıp Kurumu’na da soruldu.
Adli Tıp Kurumu 1. Adli İhtisas Kurulu’nun raporunda, “maktulde tespit edilen yaralanmaların lokalizasyonları, özellikleri ve ağırlıkları göz önüne alındığında kişinin kendiliğinden veya başka herhangi bir madde uyuşturucu (uyutucu-ilaç-alkol) etkisi ile kontrolsüz bir şekilde düşme ile husullerinin mümkün olmadığı, bir başkası tarafından sert ve künt bir cismin vücuda direk havalesi yada vücudun sert ve künt bir zemine çarptırılması ile husullerin mümkün olduğu mütalaa olunmuştur” denildi.
Buna göre, Atasayar çarpma sonucu ölmüş olamazdı, vücuduna sert bir cisimle vurulması ya da sert bir zemine çarpılması sonucu ancak bu yaralanmalar mümkündü.
Üstelik, bu yaralanmalara rağmen, iki gün boyunca doktora götürülmemişti.
* * *
İlk yargılamada mahkeme, Akar’ı tüm bu nedenlerle 25 yıl hapse mahkum etti.
Bu cezanın indirimli olması eleştirilirken, Yargıtay 1. Ceza Dairesi, öldürme değil 12 yıla kadar ceza öngören kasten yaralama suçundan ceza verilmesini istedi.
Yenilenen yargılama sonunda Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi de Yargıtay’ın kararına uydu ve ilk kararında direnmedi.
Gerekçe, iki sevgili arasında tatsızlık yaşanması, evde Akar’ın Atasayar’ı darp ederek yaralaması, ölümün daha sonra bu yaralama sonucu meydana gelmesiydi.
Yaralanacak şekilde dövüp hastaneye gitmesini engellemek, cinayet değil, yaralama sayıldı.
Mahkeme, yara sayısını gözeterek, Akar’a 12 yıl ceza verdi.
Üst sınırdan ceza vermesine farklı bir gerekçe olarak da Akar’ın yaralama suçunu daha önce de işlemesini ancak cezasının ertelenmesini gösterdi.
* * *
Kararın bu kısmı, tek başına bir kadının ölümüne ilişkin davanın yine türlü gerekçelerle düşük cezayla sonlandırılmasının trajik bir örneği.
Kararın kalan kısmı ise bugüne kadar yapılan örtülü afları göstermesi açısından trajik.
Mahkeme, Akar’ı cezalandırdıktan sonra tahliye edip etmeyeceğini karara bağladı.
Suç tarihi 13 Haziran 2015’ti.
671 sayılı KHK’ya yedirilen, gözden kaçan bir maddeye göre, 1 Temmuz 2016’ya kadar işlenen ağır yaralama dahil bazı suçlarda şartla tahliye süresi yarıya indirilmişti.
Bununla yetinilmemiş, denetimli serbestlik süresi de 2 yıla yükseltilmişti.
Buna göre, Akar’ın cezası otomatik olarak 6 yıla düşüyordu.
Denetimli serbestlik süresi de hesaba katılınca 4 yılda serbest kalması gerekiyordu.
Akar, zaten 3 yıl 8 ay tutuklu kalmıştı.
Mahkeme de bu hesabı yaparak, “Ortada bu kadar açık infaz hukuku sistemi var iken sanığın tutuklu olarak bırakılması kanuna ve infaz sistemine aykırı görülmüştür” kararı verdi ve Akar’ı adli kontrol şartı ile serbest bıraktı.
Yargıtay kararına uyulduğu için, kararın bozulma ihtimali yok gibi. Akar, suçlu bulundu ve cezasının infazı neredeyse bitti.
Bir kadını ağır yaralanana kadar dövüp, hastaneye gitmesini de engellerseniz, kadın ölse bile alacağınız en yüksek ceza 4 yıl.
Üstelik MHP’nin teklifi yasalaşırsa bu süre 2 yıla düşecek.
Af çıkartmıyoruz, infaz indirimi yapıyoruz mu dediniz?
Af çoktan çıkartıldı, infaz indirimi de çoktan yapıldı.
Şimdi yapılmak istenen tüm bunlara rağmen çok ağır cezası olanları da salıverip, yerlerine devletten yardım göremeyip suç işlemeye mahkum edilenleri, slogan atanları, karşı çıkanları, itiraz edenleri koyabilmek çabasından ibaret.