Türkiye, hemen her şeyin normal karşılanabildiği, normal karşılanmayanların da kısa zaman içinde normalleştiği bir ülke…
Her gün kadınlar öldürülürken, koca koca adamların, kadınları koruyan ve aslında fiilen de uygulanmayan bir sözleşmenin aile yapısını bozduğunu iddia ederek kaldırılması için devlet erkânını ziyaret etmesi olağan karşılanabiliyor misal.
İstanbul Sözleşmesi'ni okuyup okumadıkları meçhul bu adamların aile yapılarının, neden ve hangi maddesinden dolayı nasıl bozulduğu muamma… Ancak daha da garip biçimde, devlet erkânı da koca koca adamları kabul edip, ciddi ciddi dinleyebiliyor.
Gökkuşağından korkulabiliyor ya da. Renkler, memleket için ürkütücü bir hâl almış durumda.
Erkeklik, pantolon modası nedeniyle bozulabiliyor. Ciddi ciddi Cumhurbaşkanı'ndan konuya bir el atması çağrısı yapılabiliyor.
Ama bu koca koca adamlar, hayvanların, çocukların, kadınların, erkeklerin durmadan öldürülmesinin nedenlerini düşünmek istemiyor. Tecavüze uğramalarının, öldürülmelerinin, dövülmelerinin, yok sayılmalarının nedenlerini de elbette.
Hasbelkader bu eylemleri yapanlar ceza almışsa, bir müddet sonra, "kader kurbanı" oldukları belirtilerek salıverilmeleri için harekete geçiliyor. Zaten öldürülenin, tecavüze edilenin, dövülenin ilk günden suçlu ilan edildiği bu düzende, o kocaman adamların yanlarındaki kadınlar, gençler de giderek başkalaşıp, aynılaşıyor.
Kocaman kadınlar, yurtta tecavüze uğrayan çocuklar nedeniyle bir vakfın suçlanamayacağını, ilk günden o vakfın davanın peşine düştüğünü söyleyebiliyor. O vakfın yurtlarında daha önce de çocukların tecavüze uğradığını bile bilmeksizin çocukların o vakıfta neden olduğunu soranlara öfkeleniyor.
Kılıçla verilen hutbelerle, konuşanlara net mesaj veriliyor. Ki gerek de yok buna. Zaten katiller "kader kurbanı", zaten sözleşmeler bozuyor insanları!
Geriye de sadece suçlu cesetler kalıyor.
Aralık 2019'da, Van Gölü'nün Bitlis kıyısındaki Adilcevaz'da, yeni bir yaşam umuduyla küçük balıkçı teknesinin ambarına kilitlenmeyi kabul eden 7 kişi hayatını kaybetti.
Kötü hava koşullarında yola çıkan, onlarca kişinin "istiflendiği" tekne, gelen dalgaya dayanamayarak battı. Hayallerle tekneye binen, Afganistan'dan, Pakistan'dan, İran'dan yola çıkıp, Van'a kadar gelebilmiş insanlar, yaşama karanlık bir tekne ambarında veda ettiler.
İnsan kaçakçılığını meslek edinen bir kişi tutuklandı olayın ardından.
Aylar geçti…
Van Gölü'nde batan yeni tekne, o dosyayı akla getirdi. Araştırma sonunda, tutuklanan kaçakçının bir ay sonra serbest bırakıldığı, o günden bu yana dosyada hiçbir ilerleme olmadığı anlaşıldı.
Kaçakçı, kaldığı yerden hayatına devam ediyordu.
Van Gölü'nde batan tekneden çıkartılan ceset sayısı, bugün itibariyle 60.
Tam 60 insanın cansız bedeni, en fazla 20 kişi alabilecek balıkçı teknesinin kilitli ambarından çıkartıldı, üçü çocuk.
Arama çalışması hâlâ sürüyor.
Tekne, 107 metre derinlikte olduğu ve Van Gölü'nde büyük arama kurtarma gemisi bulunmadığı için, ağır ilerliyor çalışmalar.
İnsanlar, teknenin ambar bölümüne kilitlenmiş olduğundan, buradan açılan bir delikten, kancayla tek tek çıkartılabiliyor.
Çıkartılan cesetlerin 21'i, kimlikleri tespit edilemediği için Van'daki kimsesizler mezarlığına defnedildi. Daha önce "göç" yolunda ölen yüzlerce kişi gibi, mezartaşı olmayan mezarlarda yatıyorlar şimdi.
Diğerleri morgda. Sadece 13'ünün kimliği tespit edilebildi. Cenazelerin ailelerine ulaşıp ulaşamayacağı muamma.
Ve ortada dev gibi bir soru duruyor:
Bu insanlar, nasıl olup da terör nedeniyle sinek uçurulmayan sınırı geçerken yakalanmadı ve bir gölü tekneyle geçmek isterken yaşamını kaybetti?
Yanıtı basit. Bazı malvarlıkları araştırılırsa daha da basit.
Zaten bilinen üç beş sınır noktasından aslında her ay yüzlerce kişi kaçakçılar tarafından geçiriliyor.
Bu kişiler kontrol noktalarının kenarlarından yürütülerek, Bitlis, Diyarbakır ve diğer kentlere götürülüyor. Buradan bir bölümü İstanbul'a, bir bölümü Yunanistan'a geçmek için Ege kıyılarına gidiyor.
İran sınırından Türkiye'ye geçmenin tarifeleri var.
Sadece sınırı geçecekseniz 300 dolar, Van'ı da geçecekseniz 500 ila 1000 dolar, Ege kıyılarına kadar gidecekseniz 1500 dolar, oradan Yunanistan'a geçecekseniz 5000 dolar…
Gemide yaşamını yitirenler, Van'ı geçmek için anlaşanlardan.
Ancak Balaban kontrol noktasının etrafından coğrafi olarak yürüyerek geçme şansları olmadığından Van Gölü üzerinden gitmeleri kararlaştırıldı.
Çarpanak yarımadası olarak bilinen noktaya sabah saatlerinde topluca bırakıldılar. Akşam, kötü hava koşullarına rağmen küçük balıkçı teknesi geldi. 10 - 15 kişi güverteye alındı, kalanlar, geminin ambarına tıklım tıkış istiflendi. Ambarın kapağı, üzerlerine kilitlendi.
Gidebilseler, gölün Bitlis yakasında indirileceklerdi. Kimisi yürüyerek, kimisi yine istiflendikleri dolmuşlarla Bitlis ya da Diyarbakır'a gidecek, oradan batıya geçmeye çalışacaktı. Olmadı.
Kaçakçılara vermek için aylarca para biriktiren, doğduğu yerde yaşama şansı bulamayan bu insanlar, sınırı kendileri aşmaya çalışsa ya benzerleri gibi donarak ölecek ya vurulacaklardı. Kaçakçılara başvurmayı seçtiler.
Öyle gizli saklı da değil bu işler.
Instagram'a girildiğinde, onlarca kaçakçı hesabı, hangi koşullarda sınırın nasıl geçileceğinin reklamını yapıyor.
İnsan ticareti yapanların dosyalarını yıllardır özenle takip eden Avukat Mahmut Kaçan'ın verdiği bilgiye göre, kaçakçılar rahat, "kader kurbanları" için çıkartıldığı söylenen İnfaz Yasası'ndan sonra daha da rahat.
Çoğu, yakalanınca birkaç ay tutuklu kalıp çıkıyor. Yeni sisteme göre, cezalarının yarısı zaten iptal… Denetimli serbestlik de çok kolay.
Çoğu yakalanmıyor zaten. Taşıdıkları insanlar öldüklerinde, kendileri de mülteci olmak istiyormuş gibi Kürtçe ya da Farsça konuşup, kimliğinin alındığını söylüyor, hayatına devam ediyor.
Tahminlere göre, tek bir kaçakçının aylık kazancı 100 bin doları buluyor.
Elbette, dağıtmaları gereken paralar var.
Büyük bir sınır, sıkı denetimler, balıkçı tekneleri… Zorlu bir yolculuk bu… Tek başına kazanamazsın!
Ölenlerin hikâyelerini bilen yok. Muhtemel daha sonra da anlatılan bir hikâyeleri olmayacak.
Bildik, normal süreçler…
Cümleler hazırda bekliyor. Ölümleri biraz olsun birileri tarafından önemsenirse söylenecekler, hemen söylemek de gerekmez:
"Neden tekneye bindiler, neden ülkelerini terk ettiler, onlar da gelmeselerdi Türkiye'ye…"
Bütün öldürülenler gibi, suçlular, teknede ölenler de…
Normal, çok normal artık zira öldürülmek bu ülkede…