Karanlık bir geçmişi sorgulama ve o geçmişten adaletli yeni bir gelecek kurma iradeniz yoksa işe hafızadan başlarsınız.
Hatırlamamak, yüzleşmemek, unutturmak en kolay yoludur düzeni sürdürmenin.
Kimi zaman acı çekmekten korkmak olur bunun gerekçesi, kimi zaman kendini yenilemenin kaybettireceği konfor. Kimi zaman hesap verme korkusu olur, kimi zaman var olandan gizli gizli mutluluk duyulması.
Türkiye'nin salgına odaklandığı günlerde, Diyarbakır'da 5 Haziran 2015'teki HDP mitingine yönelik bombalı saldırının faillerinin yargılandığı davada, kilit isimlerden Burhan Gök için kritik bir karar verildi.
Anayasal düzeni yıkmaya çalışmak gibi ağır bir suçla yargılanmasına rağmen 2017'de nasılsa tahliye edilen Gök'ün beraati kararlaştırıldı.
Yakın zamanda açıklanan gerekçeli kararda, Gök'ün beraatine karar verilmesine, yeterli kanıt bulunmaması gerekçe gösterildi.
Gök, herhangi bir isim değil. Diyarbakır saldırısından sonra, bombaları miting alanına yerleştiren Orhan Gönder ve daha sonra Brüksel'de bombalı saldırı düzenleyen El Bakroui ile birlikte Gaziantep'te yakalandı.
IŞİD'in sınır emiri İlhami Balı ile yabancı savaşçıların sınırdan geçirilmesi konusunda onlarca telefon kaydı var.
Mahkeme ise Türkiye açısından göz yaşartıcı bir demokratik standart getirerek, görüşme yapılan telefonla ilgili, ortaya çıkan kanıtlara rağmen ayrı bir dinleme kararı alınmadığını, bu nedenle kanıtların yasadışı delil statüsünde olduğunu belirtti. Keşke, bütün davalarda geçerli olsa…
Bu tespiti yapan mahkemenin, görevini savsaklayan, yeni dinleme kararı çıkartmayan sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunması beklenir değil mi?
Hayır, öyle bir suç duyurusu yok.
Gök, işte böyle bir gerekçeyle beraat etti.
Gök'ün beraati, unutturulmak istenen geçmişe bakıldığında sürpriz değil.
Türkiye'deki en kanlı terör eylemlerinin planlayıcılarından olan, Gök'le ilişkisi açığa çıkan ve hâlâ firari durumda bulunan İlhami Balı'nın dosyalarına bakmak bunu görmek için yeterli.
IŞİD emiri Balı, 10 Ekim ve Suruç katliamlarının, HDP'ye yönelik bombalı saldırıların, İstanbul'daki terör eylemlerinin planlayıcılarından. Kırmızı bültenle aranıyor. Arandığı dönemde defalarca Türkiye'ye girip çıktığı da anlaşıldı. Balı'nın, gerçekliği uzun süre tartışılan, iki askerin IŞİD tarafından yakılarak öldürülmesine ilişkin olayda da başrolde olduğu biliniyor.
Öncesi de var.
Balı, Türkiye yargısının yabancısı değil. 2012'de, El Kaide davasında da ismini görüyoruz. O dönemde de örgütün Hatay emiri ve sınır geçişlerini yönetiyor. 2 Nisan 2012'de tutuklanıyor Balı, sadece birkaç ay sonra, 19 Eylül'de serbest bırakılıyor. O dönemde Suudi Arabistan'dan gelen iki ismi Ankara'da havaalanında karşılayıp, Suriye'ye geçmelerini sağladığı açığa çıkartılmış.
Evinde ele geçirilen "karneye", iki ismi sınırdan geçirmesine, bobinajla uğraştığı işyerinin yarısı "misafirler" için ikiye bölünmüş olmasına rağmen Balı serbest bırakılıyor ve Suriye'ye kaçıyor. Daha sonra IŞİD'e katılıyor.
Dosyalarda 2008'den bu yana yolları defalarca kesişen onlarca isim var.
10 Ekim'in sanıklarından Abdülhamit Boz, bunlardan biri.
2010'da İstanbul'a cihat bölgelerinden geldiği saptanan Boz da İstanbul'da El Kaide davasından yargılanan ve kısa sürede tahliye olan isimlerden.
Dosyadaki sanıklar, cihat bölgelerine gidenlerin ailelerine düzenli para yardımı yapıldığını gösteriyor.
2010 öncesinde para yardımı yapılanlardan biri de katliamların planlayıcılarından olan ve yakalanacağı sırada kendini patlatan IŞİD'li Yunus Durmaz'ın, aynı olayda sağ yakalanan eşi Hasibe Durmaz.
Katliamlardan önce 25 Mart 2014'te Gaziantep'te yakalanan Ökkeş Durmaz, Mustafa Delibaşlar ve Ahmet Güneş de tanıdık isimlerden.
Yol kontrolünde yakalanan isimlerden Ahmet Güneş, 10 Ekim katliamında patlayıcıları tedarik etmekle suçlanan Talha Güneş'in ağabeyi.
2014'te yakalandığında telefonlardan çıkan kayıtlar Ahmet Güneş'in IŞİD adına Suriye'de üniforma giyip savaştığını bile ortaya koyuyor.
Bir rejim askerinin öldürülmesine ilişkin bu görüntüleri Ahmet Güneş şöyle açıklıyor yakalandığı dönemde:
"Lazkiye'de ilim tahsili için bulunuyordum. Kalabalık beraberlerinde bir şahsı getirdi. Esed askeri olduğunu söylediler. Bir köye baskın yaptığını, 2-3 genç kıza tecavüz ettiğini anlattılar. Bu şahsın öldürüleceğini, medrese talebelerinden birinin, yaşı en büyük ben olduğumdan benim beyanat yapmamı istediler. Ortam çok nazikti. Herkes birbirine şüpheli bakıyordu. Can güvenliğimi dikkate alarak mecburen konuşma yaptım. Elimde bulunan silahı kendimizi savunmamız için köylüler vermişti. Grubun şahsa ateş edeceği sırada uzaklaşıyordum. Benim de ateş etmemi söylediler. O sırada öldürülmüştü. Ben de hedef almaksızın, zaten vurulmuş olan şahsa doğru ateş etmek zorunda kaldım."
Sadece 7 ay tutukluluktan sonra tahliye edilen Ahmet Güneş, dava sonunda iyi hal indirimi de yapılarak 6 yıl 3 ay hapse mahkum edildi ve halen kayıp.
İki asker yakılarak öldürüldü mü?
Bunu sormak bile vatana ihanet sayılıyor Türkiye'de.
Ancak yine yolları diğer isimlerle sürekli kesişen isimlerden, İlhami Balı'nın eşi Hülya Balı, ifadesinde, "Eşim, Türk askerinin sınırda DAEŞ terör örgütüyle savaştığını ve acilen sınıra gideceğini söyledi. Bu çatışmada bir askerin şehit edildiğini ve birinin de kaçırıldığını televizyondan duydum. Bu olayda ismi geçen şahıslardan Ebu Bekir kod adlı kişi benim eşim olur. Ebu Enes kod adlı kişi tahminime göre Deniz Büyükçelebi olabilir. Ebu Usame ise Ahmet Yıldız olabilir. Ama tam emin değilim. İki askerin yakılarak öldürülmesini, Suriyeli bir şahıs tarafından izletilen videodan sonra öğrendim. Kimin yaptığını bilmiyorum. Olay beni çok üzmüştü ve etkilemişti. Bu olayı eşime sordum fakat yanıt vermedi. Ben de üsteleyemedim. Bunun çok vahşice olduğunu söyledim. Çocuklarımın videoyu kesinlikle görmemesini eşimden bizzat istedim."
Hülya Balı'ya sorguda, "iki askerin yakılarak öldürülmesinin" resmi bir bilgi olarak sorulduğuna da gözden kaçırmamak lazım.
Bütün bu isimlerin ortaklaştığı nokta Gaziantep'te uzun süre resmi derneklerde faaliyet göstermeleri.
Bu bilgiyi de yine resmi tutanaklardan öğrenmek mümkün. Ama nedense, harekete geçtikleri döneme kadar hiçbir işlem yapılmıyor. Son davada beraat eden Burhan Gök'ün dinlemeye takıldığını bile gündeme avukatlar getiriyor. Davanın avukatlarından Kazım Bayraktar, duruşmada şöyle anlatıyor Gök'ün de içinde olduğu tabloyu:
"IŞİD örgütünün Türkiye üzerinden Suriye'ye geçişlerini şirketler üzerinden organize etmektedir. Buna aynı zamanda IŞİD'in Türkiye kolu da diyebiliriz. Bu kolun Suriye tarafında İlhami Balı görevlidir. İlhami Balı bu geçişleri organize ederken bir çok telefon kullanmıştır. Başka İŞİD dosyalarındaki kayıtlara göre İlhami Balı dinlenmiştir. Bu dinleme kayıtlarına göre İlhami Balı'nın kayıtlara takılan telefonu Burhan Gök'e ait telefon ile görüşmüş. Burhan Gök bu telefonun kendisine ait olduğunu kabul etmişti. Burhan Gök telefonda 'Ahmet Furkan' kod adını kullanmıştır ve bu kod adı ile İstanbul'da yürütülen başka bir İŞİD dosyasına da yansımıştır."
Balı kayıp, Gök beraat etti. Gaziantep hücresinin kalanına ne oldu? Bilinen bazı isimlere yönelik operasyonlar hep eylemlerden sonra düzenlendi.
Halil İbrahim Durgun, 14 Kasım 2015'te evine yapılan baskında üzerindeki bombayı patlatarak öldü. Yunus Durmaz, 19 Mayıs 2016'da evine yapılan baskında üzerindeki bombayı patlatarak öldü. Şeyh Abdurrahman Alagöz, Canlı bomba, düzenlediği saldırıda öldü. Mehmet Kadir Cebael, 16 Ekim 2016'da evine yapılan baskında üzerindeki bombayı patlatarak öldü.
Örgütün merkezi yönetiminin resmen sahiplenmediği birçok eylemi yapan Gaziantep hücresinin ve IŞİD'in Türkiye kolunun hikâyesi "derin".
Dosyalardan çıkan bilgiler, o derinliğin, neden bize yaşananları unutturmak istediğini de gösteriyor.
Ve adaletli bir gelecek ancak hafızayla mümkün.
Acı çekerek, hesap sorarak, hesap vererek…
Çocuklar öldü, anneler, babalar, kardeşler… İnsanlar öldü…
Bu yüzden ne yapıldığını bilmemiz ve yaşadıklarımızı unutmamamız gerekiyor.