Çığlık; dönüp dolaşıp kulağınızda yankılandığında bir derda deva olmuyor.Duyulmadığında sesiniz, işitilmediğinde bir anlam taşımıyor.
“Kızım, çok kötü bu dünya, gel seni koynuma alayım.”
Kızılay Güvenpark’ta 13 Mart 2016’da PKK/TAK tarafından düzenlendiği açıklanan ve TAK tarafından üstlenilen terör saldırısında yaşamını yitiren Destina Peri Parlak’ın annesinin cenazedeki sözleri bunlar.ABD Büyükelçiliği’nin, 11 Mart’ta kendi vatandaşlarını Ankara’daki potansiyel bir terör saldırısına karşı uyarmasından iki gün sonra, 18.45’te, başkentin kalbinde, Kızılay’daki otobüs duraklarında yaşanan saldırıda öldü 16 yaşındaki Destina Peri.10 Ekim 2015’te Ankara Garı’nın önündeki barış mitingine düzenlenen saldırıyla birlikte, birkaç ay içerisinde Ankara’da yaşanan üç ayrı bombalı saldırıda ölen, birkaç gün sonra ölmesi normal karşılananlardan sadece biri.
* * *
Zalimdir bu dünya.Biliyordu elbette Destina’nın annesi Hacer Parlak da. Bir tarafta dünyadaki her şeyi isteyen ve bunun için herkesin üzerinden geçip gidenlerin, bir tarafta koyun koyuna yatarak birbirine yetenlerin olduğunu biliyordu.Bir tarafta, unutmayanların, vefanın, dostluğun, şarkıların ve aşkın; diğer tarafta unutanların, görmek istemeyenlerin, bakmayanların, duymayanların ve kalbi öylece katılaşmışların olduğunu biliyordu.Kazananın kim olduğunu biliyordu da bunu kaybetmek saymıyordu.O yüzden “Destina Peri” dedi kızına ve bildiklerini öğretmekten korkmadı.Ama büyük hesapları, bombaları, tuzakları nereden bilecekti ki, nasıl koruyacaktı?Yapamadı, yapması gerekenler ise yapmadı.
* * *
Katliamın üzerinden üç yıl geçti.Gerisini, kızını ve üç yılda nelerin yaşandığını, nelerin nasıl soruşturulmadığını, büyük çaresizliğimizi ve kulaklarımızda yankılanan çığlığımızı, Destina Peri’nin annesi Hacer Parlak anlatsın:
“Bir insanı sevmekle başlayacak her şey’ ile başladı Destina’nın hikayesi... Çok sevdiğimiz Zülfü Livaneli’nin şarkı sözleri süslemişti düğün davetiyemizi. 1995 yılında evlenmiştim Destina Perimin babasıyla. İyi bir eş, iyi bir arkadaştı, güzel bir insandı. Evliliğimizin 4. yılında korku ve kaygılarımıza karşın bir çocuk yapmak istedik. Hamile kaldım. Bir gün sanırım Cumhuriyet gazetesinde okuduğum bir röportaj ve bir aile fotoğrafı ilgimi çekmişti. Anne baba ve çok tatlı bir kız çocuğu adı Destina Su. Bir de Lale Müldür’ün şiiri olan Yeni Türkü’nün söylediği Destina şarkısı. O gün kızımız olursa adını Destina Peri koymaya karar vermiştik. Çok hoşumuza giden bir isim ile benim kızlık soyadım olan Peri’yi harmanlayıp Destina Peri adında karar kılmıştık.
"Çok heyecanlıydık ama endişeliydik de. Çünkü bu ülkede o yıllarda bile çocuk yetiştirmenin zorluklarını biliyorduk. Heyecanımız fazla sürmedi zaten. 2,5 aylık hamiliyken eşim bir gece gittiği seyahatten dönemedi. Heyecanın yerini büyük bir acı ve korku aldı. Destina’yı bu acıyla tek başıma büyütme korkusu. Babasız bir çocuk olmak nasıl bir şey çok iyi biliyordum. Ben de babamı 8 yaşındayken kaybetmiştim. Eşimi kaybettikten sonra Destina’dan vazgeçmek için zamanım olmasına rağmen ve ne kadar zor olacağını bile bile ondan vazgeçemedim.
* * *
"Çünkü o güzel bir aşk çocuğu olarak doğacaktı. Ve 4 Şubat 2000'de, sisli karanlık bir gecede; ışık gibi, umutsuzluğuma umut gibi, kaybıma can gibi geldi ama bir sıfır mağlup başlayarak girdi yaşamına Destina Perim. Konya’da yaşıyorduk. Çocukluğum da genç kızlığım da Konya'da geçmişti. Mahalle baskısı yüzünden ilkokuldan sonra okula gidemedim. Çevremiz inanılmaz bir cahillikle örülüydü. Ortaokulu da liseyi de üniversiteyi de dışarıdan bitirdim, okumaktan hiç vazgeçmedim. 2003 yılında Destinam kreş yaşına geldiğinde tayin isteyerek Ankara’ya taşınmıştık. Kreşle başlayan eğitim hayatı Çankaya İlköğretim Okulu’nda ilkokul ve ortaokulla devam etti.; sonra da Ayrancı Anadolu Lisesi'nde 10. sınıfa kadar….
* * *
"Hep 16 yaşında kaldı Destinam, hep 10. sınıfta... Hep çok iyi çok duyarlı bir öğrenci oldu. Hiçbir bayram törenini kaçırmayan bir öğrenci, öğretmenlerinin sağ kolu, arkadaşlarının iyilik perisi oluvermişti. Belki kendi yaşayamadığım çocukluğumdu, genç kızlığımdı bilmiyorum, hep her şeyi öğrensin, çok ilgi alanı olsun istedim kızımın. Tüm yaşamımı ona adamıştım, çocuk korolarından, piyano kurslarından tenis kurslarına hep bir koşuşturmamız vardı. Çok yoğun çalışıyordum ve kalan tüm zamanımı onu o kurstan bu kursa, o aktiviteden bu aktiviteye yetiştirmeye çalışıyordum. Ne verilirse alan bir çocuktu, başarılıydı, alımlıydı, algısı da bilinci de çok açık oldu her zaman. Atatürk aşk, çocuklar aşk, Beşiktaş aşk, sevdiği her şey aşktı onun için. Bir gün o karanlık günde zalimlerin eli kanlı katillerin kurbanı olacağını öngörememiştim. En güvenli şehir olduğunu düşündüğüm Ankara’nın göbeğinde Türkiye’nin kalbinde koca bir alev topunun ortasına teslim etmiştim. Sevgiyle emekle büyüttüğüm biricik kızım ellerimin arasından bir yıldız gibi kayıp gitti. Geride her gün ölen yarım bir anne bırakarak…
* * *
"Geçen üç yılda keşke ile başlayan cümlelerim hiç bitmedi, sanırım hiç de bitmeyecek. Kentpark Alışveriş Merkezi'nden iki arkadaşı ile birlikte otobüsle Kızılay’a gelmişler. Destina aynı kartla eve gelebilmek için dolmuş duraklarına gitmeyip otobüs durağında beklemiş. Yanındaki iki arkadaşı ile bir dakika önce ayrılmışlar; onlar dolmuş duraklarına yönelmişler ve bir dakika içinde patlama olmuş. İki lira dolmuş parasının hesabını yaptığı için öldü diyorum bazen, hesap kitap öğretmeseydim diyorum, savruk olsaydı diyorum, hiç bitmiyor bu diyeceklerim.
* * *
"Katliamdan yaklaşık 6 ay kadar sonra dava başlayabildi. İki yıl kadar sürdü. İlk mahkemede tutuklanan 9 kişi ile başladı 9 kişi ile bitti dava. Davayı başından sonuna kadar ne yazık ki 6-7 aile ancak izledi. Ben 15 duruşmada biten davanın her duruşmasına gittim. Bir kez mahkeme heyeti değişti. Her iki heyette de ne hakimler ne savcılar bir kez olsun ailelerin gözüne gözünün içine bakmadı. Asıl olayı organize edenler, olayda adı sıkça geçenler yakalanmadı. Çocuğumu koruyamadım, katillerini yargılatamadık. Mahkeme heyetine de defalarca olayda ihmal ve hizmet kusuru olabileceğini söyledik, bunun araştırılmasını istedik; her defasında reddedildi.
* * *
"İlk duruşmadan son duruşmaya kadar karşı tarafın avukatlarının bir iddiası vardı, patlayan aracın önünde arkasında 4 tane sivil arabanın olduğunu, bu arabalardan üçünün Ankara İstihbaratına, bir tanesinin Tunceli istihbaratına kayıtlı olduğunu bildiklerini bunların araştırılmasını, belki FETÖ bağlantılarının olduğunu söyleyip durdular. Bizim avukatlar da istediler bu iddianın araştırılmasını ama ne ilginçtir ki, o kadar süren duruşmalarda mahkeme heyetleri bu iddiayı hep duymazlıktan geldiler. Ne araştırılmasına gerek var dediler, ne talebine reddine dediler, ne yazalım soralım dediler. Kör sağır dilsizi oynadılar her defasında. Destina’nın yokluğu kadar tüm bu gelişmeler de canımı çok acıttı, acıtıyor. Avukatımız bu olayda ihmal olduğuna hizmet kusuru olduğuna dair dava açmak istiyor ama üç yıldır buna valilik izin vermiyor. O korkunç patlamadan bir süre sonra valilik çocuğum için 32 bin lira bedel biçildiğini bildirdi, almamızı istedi. İstemedim, bu parayı alırsam hiçbir şekilde dava açma hakkım olmayacakmış. Bazı aileler valiliğin verdiği bu paraları kabul etti, kabul etmeyenlerin bir kısmı tazminat davası açtı, halen tazminat davalarımız devam ediyor.
* * *
"Destina’nın odasının baktığı yer kötü çöplerle dolu bir yerdi. Defalarca Çankaya Belediyesi'ne dilekçe verdi park yapılması için ama ciddiye alınmamıştı. Destina’yı kaybettikten sonra Alper Taşdelen ziyaretimize gelmişti o zaman Destina’nın bu isteğini ilettik. Çok kısa sürede Destina Peri Parlak Parkı hizmete açıldı.
Destina Peri Parlak’ı yaşatmak için Peri Ormanı oluşturduk, Memlük Köyü civarında Orman Bakanlığından satın aldığımız ormanı yaşatmak için her yıl iki kez yüzlerce kişinin katılımıyla fidan dikimi gerçekleştiriyoruz…”
* * *
Güvenpark saldırısı davasında 36 kişi yaşamını yitirdi, 344 kişi yaralandı. 8'i tutuklu 55 sanıklı dava, geçtiğimiz yıl karara bağlandı. Sanıklardan biri 37 kez, ikisi birer kez ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum edildi. Altı sanık farklı hapis cezalarına mahkum edildi, sekiz sanık beraat etti, kalan firari sanıkların dosyaları ayrıldı.
Ankara’da 5 aylık sürede gerçekleşen 10 Ekim, Merasim Sokak, Kızılay saldırılarının hiçbirinde kamu görevlileri hakkında “ihmal” iddiasıyla bile ceza soruşturması açılmadı.