Boş, bomboş tartışmalar bin yıldır sürüp gidiyor.
Kürtçe bir dil mi değil mi, Anayasa'daki Türklük tanımı etnik mi değil mi, Kürt sorunu var mı yok mu?
Hayat, eylemden ibaret.
Nasıl ki dürüstlüğünü sürekli anlatan birine aksi yöndeki pratiklerini görürken inanmak için bir nedenimiz yoksa, sorunları çözdüğünü söyleyen birilerine de olup biteni görürken inanmak için bir nedenimiz yok.
Kürt aydını Musa Anter, 20 Eylül 1992'de Diyarbakır'ın orta yerinde vurularak öldürüldü. Diyarbakır'da sokaktan geçen birine cinayeti kimin işlediğini sorsanız, adresini vererek size söyleyebilirdi. Ama devletimiz titiz çalışır, bazı konularda çok daha titiz!
Anter'i sokak ortasında vuran JİTEM'di.
Devletin varlığını yıllarca olmadığını söylediği, reddedilemez bir noktaya gelindiğinde "yasadışı oluşum" diyerek evlatlıktan reddetmiş gibi göründüğü, bordrolu itirafçı ve jandarma personelinden müteşekkil, yasal ancak hukuk dışı oluşum JİTEM.
Anter'in Diyarbakır'da olduğu öğrenilince, sonradan Yeşil tarafından öldürülen Cem Ersever, Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım, Hogir kod adlı Cemil Işık, Şırnaklı Hamit olarak bilinen Hamit Yıldırım Diyarbakır'a gelmişlerdi.
Devletin bir türlü vazgeçemediği "elemanları" da yardımcı personel olarak görev başındaydı.
Savcılık ve mahkemede verilen ifadelere göre Anter, tuzağa düşürülerek kaldığı otelden çıkartıldı, Diyarbakır'ın ara sokaklarından birinde Şırnaklı Hamit tarafından vurularak öldürüldü. Yanındaki yeğeni Orhan Miroğlu da saldırıda ağır yaralandı ancak hayatta kaldı.
Devlet, 20 yıl boyunca tek sayfa kâğıt dışında soruşturma dosyasına evrak eklemedi. Ne bir ifade ne bir rapor. JİTEM'in varlığından bahseden Susurluk raporu, TBMM Araştırma Komisyonu raporları bile dosyaya girmedi.
20 yıllık zamanaşımı süresinin dolmasına iki ay kala, yıllar önce İsveç'e kaçan ve JİTEM'in cinayetlerini anlatan JİTEM tetikçisi Abdülkadir Aygan'ın ifadeleri akla geldi. Soruşturma dosyasına bunlar eklendi, Hamit Yıldırım gözaltına alınarak tutuklandı. Böylece zamanaşımı süresi kesildi ve 10 yıl daha kazanıldı.
Tutuklanan ve uzun tutukluluk nedeniyle 5 yıl sonra tahliye edilen Yıldırım ile birlikte Hogir kod adlı Cemil Işık, JİTEM Tim Komutanı emekli Albay Savaş Gevrekçi sanıklar arasındaydı. En önemli tanık Aygan'ın ifadelerinin alınması bekleniyordu. O ifade bir türlü alınamıyordu. Hamit Yıldırım da korucu olduğunu ancak JİTEM'e çalıştığını ve cinayetleri reddediyordu.
Gevrekçi de açık biçimde JİTEM'de görev yaptığını kabul ediyor, Anter cinayetini ise bilmediğini söylüyordu. Yine de sözleri önemliydi:
"2 tane Renault Toros aracımız vardı. Her yere sivil araçlarla gidiyorduk. Görevin gizliliği yönünden bu araçların plakalarını değiştiriyorduk. Ama bu plakalar sahte değildi. Emniyet'ten boş olanlardan her araç için iki adet plaka isterdik. İtirafçıların hangi aracı kullandığını bilemem. Geçici köy korucularından istihbarat amaçlı nasıl faydalandığımızı burada söyleyemem."
Sorgu sırasında, Gevrekçi, avukatların, "Siz basit bir memur olduğunuzu söylüyorsunuz. Ancak bu yapılanma ile ilgili listeye göre Jandarma Genel Komutanı ve Jandarma Asayiş Komutanı'ndan sonra, bu yapılanmadaki Türkiye'nin en önemli üçüncü ismisiniz. Bu doğru mu?" sorusuna, "Doğrudur" yanıtını da veriyordu.
Ne hikmetse Anter dosyası, JİTEM ana dosyası olarak bilinen, JİTEM'in işlediği cinayetlerle ilgili açılmış olan ve yıllardır mahkemeden mahkemeye sürülen dosya ile birleştirildi. Bu da yetmedi, 1994'te Elazığ'da kaçırılarak işkenceyle öldürülen Ayten Öztürk'ün dosyası da bu dosyalarla birleştirildi.
Mahkemeye göre tüm bu dosyaların sanıkları birbiriyle ilişkiliydi, birleştirme normaldi.
Öyleydi ama dosyalar ilerlemez hale getirilmişti.
JİTEM ana dosyasında mağdurların avukatlığını yapan Tahir Elçi öldürüldü. Çok sayıda avukat tutuklandı, soruşturmalar geçirdi.
Açılan ve zamanaşımına sokulan ya da beraatle bitirilen onlarca faili meçhul cinayet dosyası ile hak savunucuları bezdirildi.
Anter davasında da Avukat Selim Okçuoğlu, Hafıza merkezi avukatları ile diğer STK'lerin avukatları bütün olanlara rağmen ısrarla duruşmaları takip etmeyi sürdürdü. Anlaşılır ve makul talepleri vardı:
Devlet, isterse üç günde tüm bu eksiklerin kapatılmasını sağlayabilir, biliyoruz. Ama sağlamıyor, sağlamak istemiyor, bunu da görüyoruz.
Birilerinin kahraman kalması isteniyor, ceza almalarının kötü emsal oluşturacağı düşünülüyor ona da görüyoruz.
Ancak ölen insanların dosyaları 30 yıldır adaletin sağlanmasını bekliyor, bunu ne yapacak bu ülke, bu lekeyi taşımayı neden kabulleniyor, buna aklı başında bir yanıt vermek mümkün değil.
Anter davası 20 Eylül'de zamanaşımına girecek ve kapanacak.
İki yıl sonra da Ayten Öztürk davası aynı akıbete uğrayacak.
JİTEM ana davasının konusu olan cinayetlerle ilgili yargılamalar, 30 yıl doldukça düşürülecek.
Tıpkı Ankara Susurluk-JİTEM davasında olduğu gibi.
"Milletimi özledim" diyerek yeniden yola çıkmaya hazırlananların açıkladığı listelerdeki insanlar öldü, yakınları mahkeme kapılarında hayatlarını tüketti.
Bomboş tartışmalar, bıktıran ezberler, sonuçsuz laflar, sloganlar hâlâ kaplıyor her yeri.
Ancak adalet böyle sağlanmıyor.
Ve kesin olan bir şey var.
Yok dediğinizde hiçbir şey yok olmuyor.