Memleketin organize suç örgütü lideri Sedat Peker, Kutlu Adalı cinayetinde kendisinin ve kardeşinin rol oynadığını anlatıyor, gönüllü savunucular hemen devreye giriyor.
"Olur mu öyle şey, Korkut Eken PKK'ya karşı mücadele etti."
Röportajda, neden onca devlet görevlisi varken, KKTC'ye Peker'in kardeşi ile gittiği sorulmuyor. Gelen tepkiler üzerine Eken, ertesi gün yanıt veriyor:
"Peker'in kardeşi elemandı. PKK ile bir çatışma olması ihtimaline karşılık yanıma aldım…"
Büyük kahramanlık!
Erhan Tuncel de elemandı. Hrant Dink cinayetinin nasıl yaşandığı ortada.
Devlet yapısı yere göğe sığdırılamayan, hakikaten de bin yıllık devlet deneyimi bulunan Türkiye'yi, KKTC'deki PKK istilasından Korkut Eken ve yanına aldığı Peker korumuş! Öylesine bir kahramanlık ki çatışma olması halinde yanında biri bulunsun diye Peker'i uygun görmüş Eken. Bir kişi yeter de artar elbette!
Polat Alemdar cümleleri gibi; "Sonunu düşünen kahraman olamaz!"
Bu büyük kahramanların gerekçeleri hep aynıdır, hiç değişmez.
Nerede yasalara aykırı bir buluşma, organizasyon, eylem ortaya çıkmışsa altından bunlar çıkar. Ama hazırdırlar, hemen PKK'yı yapıştırıverirler yanına.
Üstüne, bunların memleket ve millet adına faydalı olduğuna nasılsa kalpten inananlar, itiraz edeni PKK sevici ilan edip, savunmaya koyulurlar… Büyük kahraman!
O büyük kahramanlar, Bahçelievler'de gencecik 7 TİP'linin katledilmesini organize eden Abdullah Çatlı ve cinayetleri işleyen Haluk Kırcı ile ilişkilerini de "Avrupa'da çok etkileri vardı" diye açıklarlar.
Devletin polisi, devletin kırmızı bülten ile aradığı kişiyle oturup kalkar, halay çeker, iş takip eder ama gerekçesi PKK'dır.
Avrupa'da etkileri var dedikleri Çatlı'nın karıştığı eylemler belli: Papa suikasti, silah kaçakçılığı, uyuşturucu tüccarları ile alışveriş. Hepsi kanıtlı. Kaçak girip, himaye edildikleri Türkiye'de de işleri kumarhaneler, uyuşturucu ve cinayet.
Eken, verdiği röportajda, farkında olmadan Peker'i doğruluyor. Geriye Atilla Peker'in iddialarının soruşturulması kalıyor. Zira Atilla Peker'in, Eken'in kullandığını söylediği silahlar, Susurluk cinayetlerinde kullanılan ve kayıp olduğu belirtilen silahlarla aynı marka ve türden.
Üstelik, Eken ile Peker'in iddiaları ile o dönem adada, Sivil Savunma Daire Başkanlığı'nda görevli olan Galip Mendi'nin anlatımları da örtüşüyor. Mendi de Eken'e, beyaz Toros tahsis ettiklerini açıklıyor.
Geriye basit bir soruşturma yürütmek kalıyor.
Peker'in diğer iddialarını da soruşturmak güç değil. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da bu iddiaları soruşturmanın zor olmadığını söyledi, yeminler ederek.
Her şeyi de yargıdan beklememek lazım.
Misal AKP, İçişleri Bakanı'na, Peker'den aylık 10 bin dolar maaş alan milletvekilini sormak için yargıyı beklemek zorunda değil. Ama yapmıyorlar.
Yıllardır gözümüzün önünde işlenen cinayetler de faili meçhul falan değil. Basit bir yargılama ve soruşturmayla failleri ortaya çıkartılabilir.
Basit; birkaç ifadeyi anımsayalım:
Tarık Ümit: Biz de borç yüklüyüz. Bir gün geldi (Korkut Eken) 150 milyon borcum var. Para istiyor, Ağabey müsait değilim. İki karış surat, bir tavırlar, bilmem neler. Sanki borcum var ib..ye. Şimdi benden 20 milyon para aldı. 3-4 gün sonra geldi bu sırada ben ona 70-80 milyon para verdim... 20 senedir ben buna para veriyorum. Bu geldi bir gün, bir hışımla telefon etti bana. 'Geliyorum' dedi geldi. 'Siz parayı götürüyorsunuz' dedi. 'Bu işler böyle olmaz' dedi. Ne parası dedim. 'Şeyin üzerinden 90 bin mark para varmış' dedi. 'Parayı aldınız' dedi. 'Şeyde 20 bin mark varmış' Birincisi Behçet... 200 bin mark varmış, onu da almışsınız...
Özel harekatçı Oğuz Yorulmaz'ın annesi Nuran Yorulmaz: Ben evladımı devlete memur verdim, çeteci vermedim. Ortalama 93-94 kişiyi öldürmüşler. Bazı Kürt işadamlarını başta Ömer Lütfi Topal, Savaş Buldan, Behçet Cantürk gibi PKK ya destek oluyorlar diyerek devlet adına öldürdüler. Oğlum, özel harekat, vurucu tim bu nereye gönderirlerse oraya gidiyor. Devlet çete yaptı. Veli Küçük Paşa bunları başıydı. Emirleri ondan alıyorlardı.
Özel harekatçı Ayhan Çarkın: PERPA baskını, basit bir gaz bombasıyla yapılabilecek bir operasyondu. Silah kullanılması gerekmezdi. Buna rağmen yargısız infaz yaptık… İstanbul Maltepe'de, 3 TİKKO'lu genç için ihbar geldi. Gittik. Kızı asansörde öldürdük. 2 kişi ise çatıda öldürüldü. Ne silah vardı ne başka şey… Hüsamettin Yaman ve Soner Gül'ün polis katili olduğu söylendi bize. Yakalayıp bir kamyonetin arkasına attık. Koli bandıyla bantladık. Ormanlık bir alanda sorguladık. Sonra yere oturtup infaz edildiler… Ayhan Efeoğlu, emniyette işkence sonucu öldü. Cesedini bize verdiler. Biz bomba ya da bu tip bir şey sandık imha için bavulu görünce. İçinden ceset çıktı. Götürüp gömdük. Kendi ellerimle gömdüm… Bizim ekip, bir ihbar üzerine Muş'a gitti. 8 kişi infaz edildi orada. 3 arabayla gidildi. Yollar buzluydu. 1994'ün kış ayları. Muş Merkez Mezarlığı'ndaki 8 ayrı mezarın üzerine gömüldü öldürülenler. PKK'nın politikalarına da karşı çıkan, barış isteyen bir grup. Belki örgüt de tasfiye edecekti… O dönemde, bu işlerin içerisinde yer alan 150'ye yakın kişi hâlâ etkin görevde. Bu kişilerin hakkında işlem yapılması gerekiyor. İsimlerini tek tek savcıya söyledim… Benim vicdanım, Mehmet Ağar gibi rahat değil. Bizim grup canavardı, sevgilisi ile anlaşamayıp öldürüyordu. Biri sevgilisini öldürdü. 15-20 kişiyi bizzat öldürdüm.
Mehmet Eymür: Bu adamlar siyasi cinayetlere girecekler dedim. Mehmet Ağar ise 'Tosunları biz Azerbaycan'a götüreceğiz' dedi. Bu işlerden kendisinin haberinin olmaması mümkün değil. Adamı (Tarık Ümit) sağ olarak bırakın dedim. Haberim yok, bakacağım' dedi. (MİT'çi) Yavuz Ataç da İbrahim Şahin ile görüştü. Bu işler uzarsa birbirimize gireceğiz dedi. Tarık Ümit çok düzgün bir adam değildi. Ama bizim için şeref meselesiydi. Abdullah Çatlı, Haluk Kırcı, Abdurrahman Buğday, Sami Hoştan, Mehmet Gözen. Özel harekatçılardan Ayhan Akça, Ziya Bandırmalıoğlu, Semih, Sedat Peker, Ağar'ın tosunlarıydı."
İfadeler, raporlar, balistik incelemeler hepsi devletin elinde mevcut.
Nasıl kahramanlıksa, yargıya teslim etmeyip öldürdükleri Behçet Cantürk'ten çıkan 200 bin mark, diğer öldürülenlerin ceplerinden, arabalarından, kasalarından çıkan paralar "kayıp".
Nasıl kahramanlıksa girdikleri ihaleleri soruşturmaya kalkan ve bu yüzden öldürdükleri müfettiş Namık Erdoğan'ı PKK'lı gibi göstermekten utanmıyorlar.
Nasıl kahramanlıksa her birinin yaşam standardı anlaşılmaz derecede iyi. İyi olmayanlar ise itirafçı oluyor.
Nasıl kahramanlıksa girilen çatışma yok. Kaçırma var, yargısız infaz var, mala çökme var.
Nasıl kahramanlıksa yargıya teslim edilen bir tane "eleman" yok. Uyuşturucu kaçakçısı da yok. Ya öldürüyorlar, ya iş tutuyorlar.
Bir de bu kahramanların, "Bunlar ince işler, siz anlamazsınız" halleri vardır. Bazılarının çok etkilendiği, cinayetleri, işkenceleri masalmış gibi anlatıyorlar.
İşkenceyi, "Kendi yöntemleri var, göle sokup sorguladı" diye güzelliyor o gazeteciler.
Suç itirafı hepsi.
Devletlerin eli kirlenir. Dürüst insanların mücadelesi, devletlerin elini kirletmemesi, yasalara saygılı, şeffaf kalabilmesi içindir.
Öyle MGK kararı, hükümet politikası, yüksek menfaatler gibi kavramlar da kurtarmaz.
Varsa öyle bir karar MGK üyeleri de suçludur, hükümet mensupları da.
Bu insanlar, 40 yıldır, terörü bahane edip, üstelik terörün boyutlanmasına zemin hazırlayarak, topluma yalan söylüyor, milliyetçileri hassasiyetleri olanları da kahramanlık masallarıyla avutuyor.
Asıl ayıp, 40 yıldır bu çetecilerin cezalandırılmamasıdır.
Gerisi boş laf ve çetelere teslim olmuşluğun itirafıdır.
Ve maalesef bu durum, "derin kahramanlıklar" falan değil, kutsal ve yüce sayılan devletin büyük zaafıdır.