Başlıktaki soru farklı anlaşılmaya müsait. Sizi kötü olmaya iten şeyleri sorgulamıyorum, hangi davranışlarınızın sizi “kötü” yaptığını bilin istiyorum.
Aslında bunlar çok fazla. Arşivini tutmak, o arşivi her açtığında ciğerinin bir parçasını bırakmak demek. Siz insanları geçmişe küstürüp, olanları hatırlamaya çalışmaktan alıkoyuyorsunuz. Bizi, yaşadığı zamana kırgın insanlar haline getirdiğiniz için kötüsünüz.
Geçmişle yüzleşmek, geleceği değiştirmeyi gerektiriyor. Biz ise ikisine de hal bulamamaktan, geçirmekte olduğumuz zamanın sığlığında boğuluyoruz. Ertesi güne çıkabildiğimize şükür, arkamızdaki yılları nasıl geçirebildiğimize hayret ederek yaşıyoruz. Hayatımızı sadece şu ana indirgediğiniz için kötüsünüz.
Geçmişe baktığımızda gördüğümüz güzel şeyleri elimizden birer birer alıyorsunuz. Komşularımızı kovduğunuz, binalarını yıktığınız, her krizi paraya çevirdiğiniz ve bunu bir kültür olarak yerleştirdiğiniz için kötüsünüz.
Bebekten katil yaratıp, sonra o katille fotoğraf çektirip, sonra “vallahi bizimle alakası yok” diyebildiğiniz için, duble kötüsünüz.
Fotoğraf konusunda ayrı bir zaaf geliştirip, yangın yerlerinde, hatta bir insanın intihar anında dahi, “selfie” çekmekle uğraştığınız için tarifsiz kötüsünüz.
İki çocuğunu birden sizin kötülüğünüz yüzünden kaybetmiş olan babanın acı karşısında kendini hayatta tutma şeklini, onu avutma aracı olarak kullandığınız için o kadar kötüsünüz ki, bunun ifadesi yok.
“Şehit” ne ya? Siz ekmeğinin peşinde koşarken salt üç beş kuruşluk güvenlik önlemi alınmadı diye ölen insana, nasıl şehit dersiniz? Bunu bir baba der, çünkü onun buna ihtiyacı vardır. Rahatlayacaksa eğer, “Benim oğullarım öldürülmedi, Allah yolunda kendileri öyle ölmeyi tercih ettiler” bile diyebilir. Ama siz, öyle olmadığını bile bile, salt üzerinizde toplanacak tepkiyi yumuşatmak için, nasıl böyle dersiniz? Allah’ın taşeronu siz misiniz?
Gerçi haksız da değilsiniz. Sizin dünyanızda ekmeğinin peşinde olmak bir savaş demek ve siz de, bu zorluğun mimarı olarak, demek ki düşman askerisiniz.
Selde araçta kalan kadınları bırakıp kendini kurtaran sizsiniz.
Kum torbası yerine canlı insanla deney yapan da sizsiniz.
Ufacık çocuğun üzerine lavabo düşünce “takdir-i ilahi” diyen sizsiniz. O inşaat o şekilde yapan ve yaptıranlar olarak takdir sizdedir, ilah da mı sizsiniz?
Ölen madencilerin son anlarını Allah kimseye yaşatmasın ama, acaba gerçekten huzur içinde ve güzel mi öldüler, bilmek istemez misiniz?
Kaybetmek ve hatta devrilmek de iktidarın fıtratında var. Ama ister sosyal medyayla oturduğunuz yerden, ister gerçek mermiyle tam göğsümüzden… İstenmeyişinizin her defasında bizi vurarak, hatta karnımızdaki canı dahi hedef alarak, kendi fıtratınızın nasıl mide bulandırdığını görmez misiniz?
Çuvaldız iyi de, bir de iğne var…
Ivırcity’de oturup Zıvırmall’dan alışveriş yaparken, o binaların üstüne kurulduğu toprakta oynayan çocukları ve o toprağa gömülü anıları düşünmemeli miyiz?
Ömrümüzün 24 ayını taahhüt edip bilmemkaçıncı nesil telefonumuzu alabilelim diye, o binanın kaç ömür aldığını bir kere olsun sayabilecek miyiz?
Yaratılan katiller şu an sokaklarda dolaşıyor. Kendimizi, kapıya ger gelene potansiyel suçlu muamelesi yapılan sitelere kapatmak kolay. Ama o tekinsizlikte payımız olduğunu görecek miyiz?
Altı üstü “fast food” katına gidip bir hamburger yemek için, kapılardan geçip çantamızı aratmayı “güvenlik önlemi” sandık. Ama güvenlik, çanta aratmak değil iyi bir toplum yaratmak meselesiydi.
Ama kendimizi o kadar çok sevdik ki, sevgi sadece sevilen bizsek kıymetli olmaya başladı. Üzülen biz değilsek sorun değildi, ölen bizden değilse ölüm zaten normaldi.
Sevdiğini kaybetmediği için şükreden insandan, sevdiğini başkası kaybettiği için şükreden insanlar haline gelmişseniz, üzülerek söylüyorum ki gerçekten kötü insanlarsınız. Allah ıslah etsin.
@goksungokce