Şaşırdım; Beşiktaş Başkanı Fikret Orman Çarşı’nın Gezi olayları sırasındaki tavrından şikâyetçiymiş.
“Çarşı Grubu siyasi bir grup değil. Ayrıca Beşiktaş da siyasi bir kulüp değil. Çarşı Grubu durum böyleyken sadece takımını desteklemesi gerekiyor. Gezi Parkı eylemelerine katılarak çok büyük yanlış yaptı. Ben başkan olarak bu eylemelerin içinde olmalarını doğru bulmuyorum” diyor Başkan.
Bu sözler karşısında Çarşı’nın “emrin olur Başkan” demesini mi bekliyor yoksa?
Tamam, sevgili Başkan Gezi ruhunu anlamamış ya da benimsememiş olabilir.
O kendi bileceği şey. Bizi hiç ilgilendirmiyor.
Ne var ki kendi düşünce tarzını ve tercihlerini taraftar grubu Çarşı’ya dayatması garip. Garipten öte anlaşılamaz.
Beşiktaş’ın da Çarşı’nın da siyasi bir parti olmadığını herkes biliyor.
Ama Beşiktaş bir inşaat şirketi de değil.
Bir ‘entertainment şirketi’ de değil.
Loca pazarlama şirketi de değil.
110 yıllık bir kamu yararına dernek Beşiktaş.
1910 yılında örgütlenme hürriyetinden yararlanarak ilk resmen tescil edilen toplumsal dernek üstelik.
Ülkenin en eski sivil toplum örgütlerinden biri yani.
Üstelik halkla 24 saat iç içe yaşayan bir semt takımı.
Böyle bir sivil toplum kuruluşunun, bir sosyal organizmanın taraftarlarının toplum hayatıyla ve toplumsal olaylarla hiçbir alakasının olamayacağını, olmaması gerektiğini iddia etmek ne demek?
Hangi devirde yaşıyoruz?
Türkiye’de demokrasi yok mu?
İnsanların tek tek ya da topluca bir görüşü savunmasının neresi yanlış?
Yaşadığı alanın şekillenmesinde insanların fikir beyan etmesinin neresi yanlış?
Ayrıca böyle bir açıklama yaparak Başkan da bizzat siyaset yapmış olmuyor mu?
Madem Beşiktaş bir siyasi örgüt değil, taraftar grubunun bir kesiminin toplumsal bir konuda tavır almasından Başkan’a ne?
Hem de olayların dinmesinden, Çarşı’nın Beşiktaş’a geniş bir sempati kazandırmasından haftalar sonra.
“Çarşı siyasete karışmasın, sadece takımını desteklesin” demek, insanların davranışlarına ambargo koymak da bir çeşit siyaset yapmak olmuyor mu?
Siyaset her şeyin içinde var çünkü.
Siyaset yapmak da birkaç kişiye verilebilen bir imtiyaz değil. Her insanın, her kuruluşun asli görevlerinin yanı sıra siyaset yapmaya hakkı var.
Yaşadığı ülkenin, yaşadığı çevrenin düzenlenmesinde, şekillenmesinde tavır gösterme hakkı var.
Tabii demokratik toplumlarda.
Anayasaların ve yasaların, yönetenlerin hak ve özgürlüklerini değil, ülkede yaşayan her bireyin ve toplumsal kurumun hak ve özgürlüklerini koruyup kolladığı toplumlarda.
Ama bizde demokrasinin dört yılda bir sandığa gitmek olduğunu düşünenlerimiz var. O da seçim barajlı, yani ‘hormonlu demokrasi’. Oysa ki sandık tek başına demokrasiyi temsil edemez. İran’da da sandıklı seçim var. Demokrasi var mı peki?
Kaldı ki Spor kulüpleri yaşayan toplumsal organizmalar. İnsanın olduğu yerde siyaset zaten var.
Üstelik Çarşı’dan bahsediyoruz burada biz; Dünya’da eşi benzeri olmayan bir taraftar topluluğundan.
Sadece Gezi’de değil; bugüne kadar her türlü toplumsal olaya duyarlılığıyla insanların gönlünü fetheden taraftar grubundan.
En azından pek çok taraftarın yükseleni artık Çarşı değil mi?
Tüm bunları göz ardı edip Çarşı’ya nasıl sadece takımını destekle başka da bir şeye karışma diyebilirsiniz?
O zaman Çarşı’yı hiç tanımamışsınız.
Bir arkadaş anlatmıştı; İstanbul Havaalanında bilet kuyruğunda bekleyen ve boynunda kocaman Beşiktaş atkısı olan bir Amerikalı turiste birçok kişi merakla bakmaya başlamış. Ve aralarından biri dayanamayıp sormuş. “ Neden Beşiktaş atkısı takıyorsunuz?” diye. Adam da tribünlerinde “Savaşa Hayır” pankartı açan ve bunun mücadelesini veren Dünya’nın tek taraftar grubu Beşiktaş’a ait olduğu için” demiş.
Her türlü konuya böylesine duyarlı bir taraftar grubunun Gezi olaylarına duyarsız kalmasını beklemek biraz tuhaf değil mi?
Üstelik illa ki aynı görüşte olmanız da gerekmiyor. Davranışlarını desteklemeniz de gerekmiyor.
Ama “niye futbolun dışında bir konuyla ilgilendiniz” diyerek eleştirmek eskilerin deyimiyle abesle iştigal olmuyor mu?
Kişisel görüşünüzü belirtir farklı düşündüğünüzü söylersiniz olur biter. Çarşı’nın ilgi alanlarını belirlemek, tavırlarına ambargo koymak kulüp başkanı da olsanız sizin hakkınız olamaz. Hiç kimsenin hakkı olamaz.
Ama eğer bir yerlere şirin gözükmek için bunu yapıyorsanız bu da bir çeşit siyaset değil midir? Yoksa sadece sizin mi siyaset yapmaya hakkınız var? İşe bir de buradan bakalım. Beşiktaş gibi 110 yıllık bir toplumsal kurumun spor siyaseti nedir? Merkezi otoriteden beklentileri nedir? Nasıl bir spor düzeni öngörmektedir? Kulübün hükümetle ve ilgili siyasi kurumlarla, eşit, olgun, ilkeli ilişkileri var mıdır? Yani Beşiktaş kendine yakışır bir siyaset izlemekte midir? Yoksa merkezi otoriteden sadece vergi affı, stat yapımı gibi iyilikler mi beklenmektedir?
Futbol Federasyonu’ndan üç beş kuruş gelecek diye mi, futbol düzeni ve yönetimi konusunda hiçbir tavır alınmamaktadır? Futbol dünyasının bir siyasi ve ekonomik rant alanına dönüştürülmesine ses çıkarmamak da bir siyaset değil midir?
Bunun adı ‘icazet siyaseti’ değil midir?
Haydi daha somuta inelim.
Sahte evraktan Beşiktaş’a Avrupa’dan men cezası aldıranlara, Beşiktaş’ı borç batağına sürükleyenlere, bir ifadesiyle Beşiktaş’a ‘şikeci’ damgası vurduranlara karşı bir tavrınız, bir siyasetiniz de var mı sevgili Başkan? Yoksa bu kez “bu bizim işimiz değil” demeyi mi tercih ederdiniz?