Nihayet seyircisine kavuşuyordu Beşiktaş. Ceza bitmiş takım taraftarıyla buluşmuştu.
Ne var ki o Galatasaray Maçında Olimpiyat Stadını doldurup seyirci rekoru kıran Beşiktaş taraftarı uzun aradan sonra Kasımpaşa Recep Tayyip Stadı’na yeterince ilgi göstermemişti.
Yine de günün anlam ve ehemmiyetine uygun sloganlar atmayı ihmal etmediler, bir yandan da takımlarını desteklediler.
Zaten problemi çoktu Beşiktaş’tın. Şimdi bunlara bir de Fernandes problemi eklenmişti.
Önce Yönetim ve Medya tarafından olduğunun çok üstünde bir değer biçildi Fernandes’e. Oyun içindeki verimliliğine bakmadan peşinen “büyük yıldız” ilan edildi. Oyunu iki yönlü oynayamayan, top rakipteyken hiç etkinliği olmayan, riskli paslar verip sonra da takip etmeyen bir oyuncuydu oysa ki Fernandes. Ayrıca takımı ateşleme, arkadaşlarına önderlik etme vasfı da yeterli değildi. Bu yüzden La Liga’da ve Premier League’de tutunamamıştı.
Ama Beşiktaş kadrosunun teknik kapasitesi düşünüldüğünde hemen vazgeçilecek bir oyuncu olmadığı da açıktı. Üstelik teknik direktörler hep onun üzerine kurdular oyunu. Öyleyse sözleşmesinin devamı için bir buçuk yıl önce masaya oturulmalıydı kendisiyle. Sözleşmesini uzatmamakta direnmesi durumunda da bir yıl önce transfer listesine konmalıydı. Bu yapılmadı. İş savsaklandı.
Portekizli şimdi Ocak’ta istediği kulübe imza atabilir durumda. Beşiktaş’ın hiçbir yaptırımı olamaz buna.
O zaman Fernandes’i gözden çıkardıysanız, alternatifini yaratmanız gerekiyordu. Bu da yapılmadı ne yazık ki.
Fernandes konusu tam bir yönetim beceriksizliği kısacası.
Kolu kanadı kırılan Kartal Elazığ karşısına Fernandes’siz çıktı. Fernandes ne sakattı ne de cezalı. Geçen haftadan beri süren moral bozukluğuydu sahada olmamasının nedeni. Zaten Fernendes olsa da pek fark etmezdi son haftalardaki performansı hatırlanırsa.
Buna Oğuzhan’ın sakatlığı da eklenince Beşiktaş’ın yaratıcı oyuncu sıkıntısı çekeceği baştan belliydi.
Siyah-beyazlılar eksiklikler nedeniyle neredeyse yedek bir kadroyla çıkmıştı rakibi karşısına. Sekiz futbolcu ilk kez ilk 11’de oynuyordu.
Okan Buruk’un takımın başına geçmesiyle bulunduğu pozisyondan kurtulma umutları yüklenmiş misafir Elazığ için iyi bir şanstı bu.
Öyle bir başladı ki maç bu maçta gol ancak duran toplardan gelebilir diye düşünmüştüm.
Çünkü çok dağınık ve temposuz bir oyun izliyorduk.
Nitekim 22’de sol taraftan kullanılan korner atışından gelen topu Sivok kafasıyla tamamladı ve Beşiktaş’ı öne geçirdi: 1-0.
Ama Elazığ’ın golü duran toptan değil organize akından geldi. 29’da sağdan Köksal’la inen Elazığ Sane’nin pasına çok sert vuran Deniz’le skoru eşitledi: 1-1.
Bu sırada Beşiktaş defansı paslaşmaları sadece seyretti. Topa hiçbir aşamada müdahale edemedi.
Beşiktaşlı oyuncular telaşlı bir çaba içindeydiler. Elazığ da kapasitesi ölçüsünde iyi mücadele ediyordu.
Siyah-beyazlılarda özellikle Olcay, Uğur, Veli ve Mustafa çok gayretliydi. Olcay ikinci yarıda takımın yönetimini ele aldı.
Beşiktaş devre sonuna doğru kalabalık durarak ve her topa koşarak orta alana egemen oldu ve bir daha bırakmadı.
Nitekim santradan sadece yedi saniye sonra Beşiktaş Holosko’yla golü buldu ve rahatladı. Golün asisti sahanın belki de en hırslısı Mustafa’dan geldi.
Buna karşın Elazığ o ilk yarının gayretli oyunundan giderek uzaklaştı, dağıldı.
Siyah-beyazlılar rakip alana daha rahat ve daha kalabalık gidiyordu artık.
Almeida yok diye mi bilemem forvet hattında daha hızlı ve değişken oynadı ev sahibi takım.
Mustafa’nın da orta alana çekilmesiyle 4-6 gibi dizildi Kartal. Takımın boyu kısaldı. Böylece savunma, özellikle de kanat bekler ileri çıkma fırsatı buldu.
Ve goller de ardı ardına geldi. 70’de Holosko’nun pasına çok sert ve net vuran Olcay galibiyeti perçinledi: 3-1.
80’de Elazığ savunmasından dönen topa iyi kullanan Holosko tabelayı 4-1 yaptı.
Dağınık görüntüsüyle eleştirdiğim Holosko böylece iki gol bir asistle skora damgasını vurdu.
Sonuçta zayıf bir rakibe karşı bile olsa Beşiktaş çok eksiğinin olduğu bu maçı farklı kazanarak bir nefes aldı.
Daha da önemlisi Beşiktaşlı oyuncuların ellerinden geleni sahaya yansıtmış olmalarıydı.
Şimdi soru şu: Beşiktaş’ın Fernandes ve Almeida’sız bir oyun sistemi bulması, hem kulüp kasası hem de sahada oynanan futbol açısından çok daha hayırlı olmayacak mı?